..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Bazen bir mısra yaşamı değiştirir." -Kafka
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > ESRA BAYKAL




4 Nisan 2005
Yaşayabilene Bir Kez de Yeterli  
ESRA BAYKAL
İki ucu boklu değnektir hayat. Ama yaşayabilene/yakalayabilene kocaman mutluluklar sunar.


:BDHH:
KADIN
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir
Harman yerinde dokuz zilli
Köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki hayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım bacaklarım.
Yavrum, anam, karım, kız kardeşim
Hayat arkadaşımdır.

Nazım Hikmet


Toplumsal baskılar, olması gerekenler, gün be gün bizleri belli kimlikleri ve rolleri sahiplenmeye zorluyor.

Kimimiz anne, kimimiz baba, kimimiz çocuk olarak yaşamlarımızı belli bir çizgi üzerinden götürmeye çalışıyoruz. Ama, gün geliyor ki klasik roller, bizim mutluluğumuz için yeterli olmamaya başlıyor...

Bir evkadını, kendine biçilen “temizlikçi, organizatör” rolü ile, bir baba “ para makinası” rolü ile aile içindeki görev dağılımından ne derece mutlu olabilir ki?

Bir annenin hayatımızdaki rolü sadece koruyucu mudur? Hayır, aslında “Anneeee!” diye seslendiğimiz, gözümüzü ilk açtığımız anda kendimizi kucağında bulduğumuz varlık, bizim tüm yaşamımız boyunca öğretmen, koruyucu, düzenleyici ve hatta sevgili olarak hayatımızdadır.

Bir baba, ki her korktuğumuzda veya başımız sıkıştığında çığlıklar atarak çağırdığımız kişi, gençliğimizde çekindiğimiz, karizmatik adamken, 16-17 yaşımızda en fazla kavga ettiğimiz, para aldığımız ama asla anlaşamadığımız kişiyken, yaş ilerledikçe olmak istediğimiz, ve hatta “onun gibi birisini istiyorum” dediğimiz kişi olur.

Kardeşimizi ilk doğduğunda en büyük rakibimiz sanırken, gün geçtikçe en yakın dostumuz olduğunu anlarız.

Ve fakat, bu rollerin sadece bir bölümüne ağırlık verildiğinde, toplumsal nedenlerden, en özel olanları geriye itildiğinde, geriye kanıksanmış, ötelenmiş, varlığından mutluluk duyulmayan sorumluluklar kalır.

Türkiye’de kadınların cinsel hayatlarının doğum yaptıktan sonra heyecanını kaybettiği, bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bunun nedeni, doğumla birlikte “kutsal” bir statüye erişen kadına, erkeğin uzak duruşu ve cinsel yaşamın haftada 1-2 gün görev niteliğinden gerçekleşmesidir.

Peki, anne olduğu için kadın, sevgili rolünü terk etmek ister mi ki? Flört ettikleri dönemde; ki bu pek nadirdir, biz görücü usulü sever bir toplumuz; binbir heyecanla seviştiği adamın kendisine “kutsal varlık, ellemeyelim” muamelesi yapması hiçbir kadını mutlu etmez. Çünkü o hala kadındır ve cinsel istekleri, özellikle çocuk doğurduktan sonra daha da yoğunlaşmaktadır. Ama anneliğin ve evin sorumlulukları, kimseden bu konuda destek görememesi, kadını “ne yapalım demek böyleymiş anne olmak, ben de kendimi çocuğuma adayayım.” noktasına getirir.

Peki bunun sonucu nedir? Saçarı genellikle topuz yapılmış, kilolar alınmış, erkeğin gözünde anneliğin kutsallığı olduğu halde, kadınlık cazibesi gitmiş ve evin temizlikçisi olunmuş, her an aldatılmaya açık bir kadın modeli...

Herkes mutsuz; herkes değişiklik arıyor. Erkek şanslı, işe gidiyor, sosyal çevresi var, bakımlı kadınlarla bir arada, kadın evde ve evin/çocuğun sorumluluğu altında genç kızlığını özlüyor, ama görevlerini de ihmal edemiyor kendine zaman ayırmak için, çünkü evkadınlarında şöyle yanlış bir inanış var: “ Şekerim, metres dediğin kadın, kocama mükellef sorfralar, temiz çamaşırlar hazırlmaz!”; bence çok yanılıyorsunuz hanımlar, o kadın düzenli ev yaşamı olan bir adamı kapamak için sizden daha çok çabalar, hem de üstüne üstlük kilosuna da dikkat eder.

Sonuç: Hep birlikte “Kadın isterse” dizisine kitlenen ve hayat dersleri öğrenmeye, teselli bulmaya çalışan kadınlar ordusu olarak Türkiye’de kafayı sıyırıyoruz.

Kocasını kazanmak için estetik ameliyatlar olan, ingilizce öğrenen bir kadın, asistansever bir koca...Perişan olan 2 çocuk...Dizinin konusu bu. Bize ne hayrı var, “ kocamızı elimizde tutmazsak, asistanına kaçar” kısadan hissesi...Ne yapmak lazım, kendimiz değil, onun arzuladığı kadın olmak. Bayıldım! Çünkü tam bir yerinden doğru yakalanan konu, yine örf, adet, anene, toplumsal roller noktasında sıkıştı.

O adamlar neden başta, bizi beğendikleri kadın olma noktasından çıkarıyorlar da, sonradan yine kadınlar adamın peşinden paralanıyor? Mini etek giyerken sevgili olduğunuz kocanız, evlendikten ve hatta nişanlandıktan bir hafta sonra o etekleri yer bezi yaptı mı yapmadı mı? Peki, aynı şahıs, ( bence burada kişiliği yok etmeye niyetli bir adam olduğundan kendisine “zanlı” demek istiyorum) sokakta birlikte yürüdüğünüz halde 16’lık, minili çıtırlara bakıyor mu, bakmıyor mu?

Peki biz kadınlar, aslında kendimizi geliştirip, ayaklarımızın üzerinde, güçlü bir şekilde durabilecekken, kıçımızı yaymayı seçip, evde sabah programları, börekler çörekler, çocuklarla uğraşmayı tercih ederek bu yaşayacaklarımıza çanak tutmuyor muyuz?

Ev kadını olmak veya iş kadını olmak, sadece bir alanda kendini güçlendirip, diğerini unutmak olmamalı. Benim annem, ben ilkokuldayken çalışmaya başladı, ne bir gün beni yalnız bıraktı, ne de evdeki işlerini aksattı, ne de kendisini saldı. “Olmak istenen kadın” rolünü, arzu edilişini kaybetmemek için çok çabaladı. Yoruldu mu; evet. Böyle mi olmadı; evet. Çünkü aksi onu evde oturup, koca bekleyen, kilo alan, mesleğini bizim için bıraktığından vicdanı rahatsız olan birine çevirecekti.

Kabul görmek, taktir görmek... Tepki çekmemek için kanıksamak...Bizi, olmamız gereken insandan uzaklaştıran nedenler. Eğer muteber bir okuldan mezun olursanız, daha fazla taktir görürüsünüz. Fakat çok yetenekli olduğunuz halde resimi bırakırsanız, kimse sallamaz. Ama gün gelir, genellikle 35’ten sonra kendinizi entel barlarda resim muhabbeti yaparken yakalarsınız.

Veya “Evlenmek, hayatımda yaptığım en büyük hataydı, çünkü ben aslında özgür ruhlu bir insanım.” dersiniz kendinize. Sonra zaten o evliliğe ne saygınız kalır ne de verecek emeğiniz.

Toplumdan dışlanmak ve bu riski almaya cesaret etmek hiç kolay değildir. Anlıyorum, aynı yoldan geçtim. Aslında en kutsal mesleklerden biri olan öğretmenlik yapmak için 4 sene okuyup, üzerine de cila niyetine işletme masterı yapan ben, sadece ailem dellenmesin diye o okulları bitirirken, üniversite birden itibaren reklamcılık yapıyordum. İki ucu boklu değnek...Ama sonunda, okullarımda öğrendiklerim, ailemin mesleğimi benimsemesi ile dışlanmadan yırttım.

Belki biraz daha tilki olmak lazım arzu ettiklerimize ulaşmak için. Belki satranç öğrenmek lazım, direkt başaramıyorsak... Belki unutmamak lazım 18 yaşımızda kurduğumuz hayalleri, belki kimse için değil kendimiz için yaşamalıyız. Belki daha cesur olmalıyız, bizi yıldıracak bahanelerin üzerine gitmeliyiz. Boşverdikçe, yaşanacakların daha acılı olacağını hatırlamalıyız. Uğruna emek verilecek en değerli varlığın kendimiz olduğunu, biz mutlu olmadığımız sürece kimseye hayrımız olmayacağını unutmamalıyız.

Çünkü bir kez geliyoruz hayata ve yaşayabilene bir kez de yeterli!



.Eleştiriler & Yorumlar

:: maalesef size katılıyorum..
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
8 Nisan 2005
Sevgili Esra Baykal; Düşüncelerinizde ve tepitlerinizde yanılmış olmanızı ne kadar isterdim!Ne yazık ki yanılmıyorsunuz. Bizlere - yani kadınlara- gereğinden fazla özverili olmak aşılandı,sabretmek aşılandı, susmak aşılandı.."Biri konuşur , biri dinler, ev düzgünlüğü; biri konuşur, diğer konuşur, ev bozgunluğu," diyerek, boyun eğmek aşılandı....Sonunda da işte böyle oldu...Annelik duygumuz, eş olma duygumuzu bastırdı.Hep iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir gelin, yaşlanınca da iyi bir kayınvalide olmak için çaba verip duruyoruz.Böylece hayallerımize, beklentilerimize, arzularımıza gem vuruyoruz........ Bir erkek, genellikle eşinin mini etek, dekolte giymesini istemez.Ama kendisi, böyle giyinenlerden gözünü alamaz.Eşine , başka erkeklerin aynı gözle bakacağını düşündüğünü için de, eşinin bu şekilde giyinmesini istemez. Yazınızı iki kez okudum..Severek ama üzülerek......Sevgiyle kalın...Kâmuran ESEN

:: benmerkezcil
Gönderen: Murat M. UĞURLU / İstanbul/Türkiye
8 Nisan 2005
Mutsuzlukların kaynağı; hepimizciliten, bizcilikten kaçıp,benciliğe, bencilliğe sığınmakla başladı. Oysa, her yeri, her şeyi paylaşmak zorundayız. Paylaşımda bireysel çıkarlar öncelikli olunca kantarın topu kaçıyor ve mutluluk şutlanıyor saha dışına doğru. Paylaşmayı yeniden keşfederse insanlık, mutsuzluğu şutlamayı başarmış olacaktır. Yazılarınızı paylaştığınız tadda her şeyi paylaşmaya doğru...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Evlenmeye Yakın Bozulan Bünyelere Öneriler
Direnmeyin, Yeni Yıl Geldi Bile
Bir Kış Gecesi Rüyası
Kimin Çocukları?
Ölüm'ün Çekiciliği
Bu Yıl da Böyle Geçti
Teknolojinin Nimetlerinden Faydalanın

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Size Aşık Olabilir Miyim?
Bugün Seni Her Zamankinden Çok Özledim
Nefesimi keseceksin biliyorum!
Korkak Erkeklerden Sıkıldım
Aşk, askerlik, erkekler...
Her Sabah Aynı Adamla Uyanmak...
Kadın Olmanın En Güzel Tarafı Erkeklerdir
Red Kid
Korkak Erkeklerden Sıkıldım - 2
Bir gün size ahlak-sız bir teklifle geleceğim...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Gelme Bu Gece [Şiir]
Nehir, Deniz, Sen vs. [Şiir]
Aşkı Küstürdük! [Şiir]
Bir Islık [Şiir]
Aşktan Korkan Adam [Roman]
Kurtlar Vadisi [Eleştiri]
İlk Gece Birlikte Olmayacak Hatun Aranıyor [Eleştiri]
Sevmedende Olur Diyorlar! [Eleştiri]
Benim Kocam Ab"ye Karşı [Eleştiri]
Reklamcılar ve Topluma Ettikleri [Eleştiri]


ESRA BAYKAL kimdir?

Arıza hallerin dışa vurumu

Etkilendiği Yazarlar:
Ahmet Altan,Murathan Mungan, Sait Faik, Alain De Paton


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.