Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
Ben yalnızlığını ve kendinden daha fazla kimseyi sevemeyeceğini sindirmiş birisiyim. Ömrün geçen her saniyesinde kendi içimdeki özle yüzleşiyorum. Özüm terbiyesiz çıktı. Elimden birşey gelmez, ne yapabilirim ki, terbiyesiz çıktı özüm. Aradım yüz yıllarca, nasıl biriyim, neleri severim, nasıl insanlardan hoşlanırım diye. Sonunda dönüp baktığımda, insanlığa karşı içimde tükenmez bir sevgi olduğunu, ciddi anlamda toleranslı olduğumu, affedici olduğumu öğrendim. Ben kolay kırılıp, 5 saniye içinde , bir tek güzel sözle, içimdeki kızgınlığı imha edebiliyordum. Kin kelimesi benim lugatımda yoktu. Ama bunun tek bir nedeni olduğunu öğrendiğim gün daha da rahatladım. Baktım ki, aslında ben, benden başkasını pek de sevmiyordum. Yani aslında, tolerans dediğim şey, özünde umursamamaktı. Ben kendime öylesine değer veriyordum ki, bir yerlerde unutuveriyordum kızgınlığımı, sırf bana kalıcı zarar vermesin diye. Diyorum ya, özümü aradım, özüm terbiyesiz çıktı. Mesela daha ağzı bozuk ve daha umarsız yaşamaya başladım. Mesela artık sadakat kavramının, insan doğasına aykırılığını kabul ettim. Mesela artık, evliliğin bana uygun olmadığını çünkü ruhumda bir harem mantığının kol gezdiğini hissettim. “Eğer bir insanda aradığın herşey yoksa, o zaman istediğin özelliklere sahip bir çok insanı yanında tutacaksın!” dedim kendi kendime. Yüz yıllar boyunca tanrıcılık oynayan imparatorlar farklı mı davranıyordu ki , genetik işte benimkisi de. Kim ne diyebilir ki, kim çürütebilir ki tezimi?! Hepimiz aslında bir yerler o imparatorların torunları değil miydik?! Bedenimize girmiş olan, bilimum kan zerreleri bunu değiştirebilir miydi ki? Harem mantığı hayatımı değiştirdi, lütfen bayalaşmayalım, düşüp kalktım demiyorum, ruhlarına sahip olmaktan bahsediyorum. Kadınların ve erkeklerin ruhlarından. Hepimiz bir yerlerde eşcinseliz de ayrıca. Bunu en maçosundan, en feministine kadar herkes bir an bile olsa hissetmiştir. Sadece karşı cinse karşı değil hislerimiz, hepimiz hemcinslerimizden hoşlanıyoruz zaman zaman. Adını koyamadığmız bir yakınlık doğuyor biz de adına dostluk falan diyoruz. Ne farkı var ki aslında bunun eşcinsellikten, ten uyumu, ruh uyumu adı ne haltsa...Eşşekler gibi sevebiliyoruz hem cinslerimizi işte... Senle mi sorunum ne, senle bir sorunum yok, sadece anla istiyorum beni,ondan yazıyorum ya sana...Ben , aslında benden öte kimseyi deliler gibi sevemem, senin ruhuna sahip olmak istiyorum hepsi bu.İşine gelirse, biliyorum, nefesimi kesecek kadar ateşlisin, ve sen bana baktığında tüylerim ürperiyor, içimden bir sürü erorik film sahnesi geçiyor, ne fark eder ki, bu aralar arzularımı yarına erteledim, zamanım yok, seninle geçecek düşlere ve günlere. Buna şöyle bak, hormonlarımı bir süreliğine rafa kaldırdım. Gerçekten çok yoğunum, sevişmeye zamanım yok. Olsa dükkan senin :) Bliyorum acayip yakacaksın tenimi ve hatta seninle geçirdiğim gece , diğerlerinden de farklı olacak, çünkü sen başkasın, tıpkı diğerleri gibi değil mi? Ama olsun, gerçekten vaktim yok. Az önce toplantıya girmem lazımdı hatta, ben burda sana vakit ayırdım kendimi anlatıyorum, sana değer vermediğimi söyleyemezsin yani. Ama anla ne olur, ben hormonlarımı yarına erteledim gerçekten. Ruhum mu fahişe ? Yok canım, sadece herkes kadar, ama ben direkt söyleyebiliyorum yüzleştiklerimi. Ruhum terbiyesiz benim hepsi bu... Ölümlüler gibi, ardına saklanmıyorum ağdalı sözlerin. Veya saçma sapan dogmalarla bahaneler üretmiyorum. Hepsi bu, benim ruhum terbiyesiz... Sana bir gece ayarlayacağım söz, geleceksin ve sevişeceğiz, ama sonrasında senden sıkılabilirim. Ve bunu da sana söylerim, bana sakın beni kullandın deme sonrasında. Sadece ruhunu istiyorum teninle karışık, senden de alacaklarım var hepsi bu kadar. Tanrı’ya sor istersen, O’ da hepimizden birşeyler alarak varoluyor. Ben Tanrıcılık oynuyorum bazen . İnançlarla ve sevgiyle besleniyorum. Buna hakkım var, kendimi anlayana kadar yaptığım fedakarlıkların bedeli bunlar. Senin günahın mı ne_? Aslında tek günahın, benim varlığıma inanmadan geçirdiğin günler, benim gibi birinin varlığa olan inançsızlığın...Şimdi karşında etten, kemikten görünce şaşırıyorsun, beni boynuzlu ve kırmızı falan zannediyordun sanırım. Hepsi Hollywood saçmalığı. Tıpkı,” Kendine iyi bak” cümlesi gibi...Neyse, inanç dediğin kavram aslında seni buralara getirdi. Aslında sen kötülüğün, inancın bir parçası olduğunu anlayamadın. Şimdi karşındayım, tam istediğin, hayal ettiğin halimle...Ama yaşatacağım herşeyin de bir bedeli var. Ruhun gibi mesela, uykusuz gecelerim, yanan bedenin gibi mesela...Hepsiyle kısmen de olsa ilgileneceğim merak etme... İnanç ve sevgiyle kal, güzel ölümlüm benim.Biliyorum nefesimi keseceksin, kimsenin daha önce yapmadığı gibi...Çünkü senin bu dünyada eşin benzerin yok değil mi? Tutkular, Dostun, İçindeki ŞEYTAN!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |