"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Beş yıldır memleketimi ziyaret edememiştim.Unutmuşluk, yoğun koşuşturmalar vs...Derken geçiştirdiğim sıla ziyaretini ,geçen hafta gerçekleştirdim. Keyifli bir hafta sonu ardından Ankara ya alışmak zor oldu.Yıllardır tatil, deniz, güneş ve keyif başlığı altında memleketimi es geçmelerimden utanarak döndüm işte Ankara’ya. Küçük bir kasabadır aile büyüklerimin yaşadığı yer.Çocukluğumun bir çok anısını, bıraktığım gizlenmiş yerlerinden bir bir söküp çıkardım.Okullar tatil olsa da bir iki hafta dilediğimce gezsem diye iple çektiğim çocukluk anılarımın gözümün önüne gelişinden tutun, temiz hava, içten insan, akrabalarım derken muhteşem bir hafta sonu geçirdim,Yolculuğun yoruculuğu dışında her şey güzeldi. Bir meyveyi dalından koparıp yemeyeli, bahçeli müstakil bir evde sabahın mis gibi toprak kokusunu duyup gülümseyerek uyanmayalı ne çok olmuş.Oysa benim yaşamak istediğim hayat , şehrin kalabalıkları içinde asılan suratları gülümsemeye sevk etmek için çabalamak değil.Şehirde yaşamaktan sıkıldığımı da anladım.İçimden, her şeyi bırakıp gitmek geldi. Yemyeşil bir bahçede çay sefası yapmak, kimseyi düşünmeden bir iki satır karalamak bambaşkaymış. ‘Üretkenliğim tıkandı!’ dediğim bir çok günümü hatırladım.Binalar arasına sıkışmış bir oda içinde- her ne kadar bol ağaçlı bir sitede otursam da-bilgisayarın başında üretmeye ve duygularımı aktarmaya çalışmak büyük başarıymış! Ankara da yok kilo alacağım, yok canım istemiyor diye kahvaltı bile yapmadan evden kaçan şımarık ben anneannemin hazırladığı kahvaltıyı nasıl da zevkle yüreğimden kabul ettim.Teyzemin gidişimle kestiği koyun için üzülsem de –itiraf ediyorum- yemekten de kendimi alamadım. Bizim kasabanın tüm sokaklarını yaya gezmeniz toplam 1 saatinizi alır.Ve tüm sokakları yaya gezdim.Özlemişim.Yalınayak sokakta oynayan çocukları görünce yeğenimi nasıl da bir fanus içinde büyüttüğümüzü gördüm.Sapasağlamdılar.İçlerinden bir tanesini ile yaptığımız uzun sohbet ise aklımdan asla çıkmayacak. 8 –9 yaşlarında bir çocuk Furkan..(Hoş çocuk mu yoksa büyümüş de küçülmüş mü pek anlayamadım ama) Kocaman, boncuk boncuk ,simsiyah gözleri ve kıvırcık saçları ile dikkatimi çekti.Birilerine sinirlenmiş bağırıyordu.Lastik ayakkabıları, kalın bir ipten oluşan kemerin tutturduğu pantolonu ve kocaman gözleri....İşte Furkan! ‘Ne oldu, niçin bu kadar sinirlisin Abicim?’ diye elini tutum. ‘Sinirliyim tabii, daha ne olsun antenimizi çaldı !’ dedi. ‘Kim çalmış?’ ‘Eşe’nin oğlu!’ dedi yine aynı sinirle. Eşe kimdi? Bu, bacak kadar boyuyla kimlere kafa tutuyordu ki? Elini hala tutuyordum, oysa ben dokunduğum zaman insanlar yumuşardı, öyle söylerdi tüm dostlarım! Furkan’a işlemiyordu dokunma bağım ama ellerini de çekmiyordu benden. ‘Eee, ne yapacaksın peki Eşe’nin oğluna?’ dedim. ‘Nörücem biliyon mu? Eliyle pantolonunun bel kısmına yerleştirdiği kapı kolunu gösterdi.Evet bildiğiniz metal kapı kolunu silah gibi yerleştirmiş beline..Gülmemek için kendimi zor tutsam da öyle ya da böyle --ufakta olsa-bir şiddet içeriyordu sohbetin seyri! ‘Ne yapacaksın ?’dedim ‘Bunu şafağına vurucam ki bi daha hırsızlık yapmasın!’ dedi. ‘Ama bunu yaparsan ona zarar vermiş olursun o da ağlar yazık değil mi?’ dedim. Ne diyeceğimi aslında pekte bilemedim ya! ‘Ağlasın, banane , bizim anten yok artık ben her gün ağlayacağım, çizgi film izleyemeyeceğim ama! Babam yenisini de almaz çünkü parası yok !’dedi. Yüreğime bir şeyler oluyordu yine.Bu gibi durumlarda gözümün yaşını hiç tutamam ki! Eee serde kocaman abla ya da teyze olmak var ya! Tuttum kendimi. Furkan hala sinirle bağırıyordu bangır bangır... Gözleri birden açıldı daha da kocaman oldu..Baktığı yere baktım karşıdan 18-19 yaşlarında bir genç geliyordu. ‘İşte O, ulan!!!!! Ben seni ne yapayım ha söle, çaldın antenimizi getir çabuk !’ diye söylenmeye başlayınca anladım ki şafağına kapı kolu yiyecek Eşe’nin oğlu kazık kadar bir genç.Bizim Furkan’ın kafa tuttuğu iri yarma bu çocuğa ne denirdi ki? Neyse konuştuk, anlaştık.....Kapı kolu tarafımdan baskıyla Furkan’ın kendi elleriyle çöpe atıldı.Anteni de, iri yarma utancından geri getirdi. Furkan mutlu. Ben mutlu.... ‘Şimdi geçti mi sinirin, ne yapacaksın?’ dedim. ‘Geçti , eve gidip şu anteni takayım sonra çizgi filmimi açıp sütümü içerim’ dedi. Ufacık bir çocuğun, kendinden yaşça epey büyük bir çocuğa kafa tutmasına mı güleyim,hakkını arayışıyla mı övüneyim yoksa nihayetinde bir çocuk olduğunu hatırlayarak içeceği sütün hesabını yaparken onu öpeyim mi bir süre karar veremedim. Sonuç:Onu doyasıya öptüm.İtiraz da etmedi hani. Ne bileyim, çekip gitme konusunda hala düşünüyorum.Bıraksam tüm anılarımı, tüm uğraşlarımı küçük kasabama yerleşsem..Tavuk, bahçe, dağ bayır alsam başımı bir ben gitsek mi? Unutur muyum acaba boğazlandığım sıkıntılarımı? Büyük şehrin ,büyük ve sinsi planlarından kurtulur muyum? Oyunların ne içinde ne de dışında olmaktan uzaklaşır mıyım? Hayatı ortasından yaşar mıyım acep? Varsın benim de antenimi çalsınlar. Gidesim geliyor işte böyle sıkıldıkça.. Gidip dönmeyesim...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © BİNNUR EDİSAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |