"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü |
|
||||||||||
|
Ve gözlerimin önünden kayıp giden her aşk için… Yere düşen çatalın sesi… Ondan nefret ediyorum, diye diye masayı yumruklayan bir kadının gözlerindeki ateşten ilk kez korktum. Masaya indirdiği her yumrukta yüreğinden bir parça daha kopuyordu… Bana değil, başkalarına inandı ve beni sorguladı öyle mi, diye sorarken nasıl da yenilmişti! Kasıtlı ve asılsız suç yükleme… İftiraya uğrayan her kadının benzine düşen hüznün ve öfkenin o sarımtırak yansıması… Çekip giden anılar, heceleri değişen sözcükler, anlamını yitiren duygular… Gece boyunca- yanılmışım-la başlayan onlarca cümleyi ardı ardına kuran bir kadın. Uzun bir sessizlik… Ne düşüneceğimi, ne söyleyebileceğimi bilemedim. Hangi söz üzerimize çöreklenen kara bulutu gitmesi için ikna edebilirdi ki? Atlatırım, dedi boğuk sesiyle… Bunu da atlatırım! Atlatmak? Sıkıntıyı, derdi, aldatılmışlığı, yanılmışlığı, pişmanlığı atlatmak… Hala sessizlik… Birden öfkeyle, suyu şişeyi kafana dikerek içmek yerine kristal bir bardakla içmeyi deneseydin bugün şu acıyı yaşamıyor olacaktın, deyiverdim. Şaşkın şaşkın bana bakarken olabilecek her türlü kötü ihtimali hesaba katarak sözlerime devam ettim… Bakma öyle! Hayat devam ediyor ve sen şu koca hayatın onunla geçen kısacık birkaç senesine çakıldın kaldın! Bu adam sana hesap sorma ve yaşadıklarını sorgulama hakkını ayrıldığınızda kaybetti. Nasıl olur da hala onun ve ona asılsız haberler yetiştiren bir ahmağın iddiaları karşısında böyle yenilir, üzülür ve kahredersin! Kime inanıyorsa inansın. Sana inanmadı işte! Tüm mesele bu değil mi? Sana inanmayan bir adamın şu masada sohbet konusu bile olması gereksiz. Masaya indirdiğin yumrukları sayamadım ama bil ki hiç biri için değmezdi! Ama, diye söze başlayacak gibi oldu; izin vermedim. Beni dinler misin? Hepimiz aşk yaşıyoruz, ayrılıyoruz, aldatılıyoruz, acı çekiyoruz, vedalaşıyoruz filan ama seninki bu gece artık ifrata kaçtı. Sevgini hep önemsedik ve ona hep hürmet ettik. Ama az evvel sen masayı yumruklarken ‘yerinde olsaydım’ diye düşündüm. Senin yerinde olsaydım… Emin ol sen de benim gibi delirirdin. Aşka aramızda en çok inanan kadının söylediklerine bak, dedi sessizce. Aşka inanmak? Elbette inanıyorum. Hem de nasıl inanıyorum. Şuna da lütfen sen inan; eğer benim sevdiğim adam da böyle bir şey yapsaydı senden farklı davranmaz hatta daha da abartabilirdim. Ve o zamanda bu sözcükleri bana söyleyen sen olurdun. Hem artık içimizden her kim ağlıyorsa ona ağlayarak eşlik etmeyeceğimize söz vermedik mi? Ağlayanın omzunu sıvazlamak yerine gerekirse örseleyeceğiz demedik mi? Dedik; haklısın, diye cevap verdi. Ayrıca bu sabah saat 08: 30 da hayatımıza muhteşem bir yürek daha katılıyor. Dünyaya yarın ‘merhaba’ diyecek Efe’mizi bekliyoruz yahu. Her yeni gün bir umut işte! Seneye bu zamanlar birer tane de biz yapalım bence, dediğim an hep beraber gülmeye başlamıştık bile… Bebek muhabbetiyle masada sessiz kalan herkes neşeli sesler vermeye başlayınca ve onun da yüzü gülmeye başlayıp ellerindeki titreme , sesindeki boğukluk geçince bana dönüp bir ağızdan sordular: Ama sen kızın olsun istiyordun? Hayırlısı, delirdiniz mi? Bebek yapalım dedim; kız ya da erkek diye belirtmedim.Ama kızım olsun adı da ECREN olsun lütfen Allah’ım, derken masadaki yumruğun izleri geçmişti bile… Evimdeyim. Bir aşk daha bitti! Onu örselerken kendimi de örselediğimi bile bile susmadım. Ona söylediğim her söz yüreğime çivileme saplanırken ağlamamak için de kendimi zor tuttum! Aşk; acı çekmek, özlemek, üzülmek değilken ve nasıl da kutsal bir duyguyken, ucundan yakaladığımı sandığım hatta inatla aşk dediğim karmaşayı da teslim ettim ödünç aldığım yüreğe… Gökten düşecek o bilindik üç elmanın bir zamanlar sevdiğim adamın kafasına düşmesini bile diledim. Bu yazıyı bir adamın kalbi olmaktan vazgeçtiğim şu son zamanlarda yazmam tesadüf olamaz. Tıpkı bu ağır ama atlatılması zor olmayan gecenin finalini gülerek yapmamız gibi… O, bir ara kalbini yoklarsa iyi olacak...Biri onu lütfen uyarsın! Çünkü artık bir kalbi yok! BİNNUR EDİSAN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © BİNNUR EDİSAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |