Ben bir dünya yurttaşıyım. -Sokrates |
|
||||||||||
|
“Şuna evi soralım?” dedi Fatih, “klas birine benziyor, filozofun birini aklıma getirdi. Dilimin ucuna geldi; ama çıkaramadım.” Habib, ona ters ters baktı: “Yok ya, ucubenin teki bu.” “Hah, Soktates bu ya,” dedi gülerek.” Sokrates, yolun ortasındaydı, hakkında edilen sözleri duymuştu, Habib, “bu delinin işi ne burada?” diye söylendi. Sokrates, gülümsedi. Habib, kornaya bastı, “aman dikkat seni ezmeyeyim birader.” Bir ucube olarak kesinlikle ölmeyi hak ederim.” “Ya kusura bakma dayı, esprisine dedim, ” dedi, “şey soracağım sana?” “Dengim birisin, dayı deme bana.” “Arkadaş” dedi Habib, aradığı evi tarif etti, yerini sordu. Sokrates, şoför mahalline iyice yanaştı. Düşündü. Bu sırada sigara dumanını onun yüzüne üfledi. Sırttı, sigaradan yine çekti, yine Habib’in yüzüne püfledi. “Ben sigara kullanmam, şunu bir daha yapmasan arkadaşım.” “Hah, hatırladım!” dedi, Sokrates, evin yerini tarif etti. “İleri gitseydiniz iyi olmazdı.” “Neden? “Ölürdünüz filan ne bileyim. Yol yok, vatandaş arazisinden devlet yol geçirdi ve parasını vermedi diye yolu eştirdi. Bir yanı uçurum bir yanı çukur.” Araç geri döndü, arada bir toprak yola girdi, ağaçların arasına gömülü duran tek katlı evi buldular. Hazine bulmuş gibi hissediyorlardı, pembeye boyalı ahşap evin girişinde, saksı altından aldı anahtarı Habib, kapıyı açtı. Herkesin bir telaşı vardı, Ayşe, abdest alıp namaz kılmak derdindeydi mesela. Aile içeri doluşmuştu. Açtılar, yanlarına 10 tavuk almışlardı, ikisi kesilip yenecekti. Ayşe, ertesi sabah karanlıkta uyandı, kulakları mıknatıs gibi bir şeyi içine, en derinlerine çekmek istiyordu, pencereyi açtı, karşısında yaz ayının yumuşak karanlığı, yoğun ağaçlar vardı, onlardan birine tüneyen bir baykuş öttü. Ezan? Okundu mu, okunacak mı? Ses mes yoktu bir köpeğin havlamasından başka. Evin eski kiracısı yaşlı adam büyük ve ağır bir masa bırakmıştı, sandalyeler, aile kahvaltıyı bu masaya yaptı. “Ne güzelmiş masa, oturmaktan dizlerimiz kırılmıyor” dedi evin reisi Mustafa. Karısı çaktırmadan ona ters bir bakış attı. Kahvaltıdan sonra civarı keşfe çıktı aile, mağaralarından av için keşfe çıkan ilk insanlar gibi. Herkes bir ayrı bir tarafa yöneldi, anne ve en büyük kız yan yanaydı. Çevrede sığır bakanlar vardı, şu uzaktaki tavuk çiftliği olmalı, yapının biçiminden belli, her yer ağaç ve yeşillik. Derede ördekler yüzüyordu. Burası İstanbul’un kırsalıydı. “Anne, bir köyden başka bir köye geldik; ama olsun, birkaç level atladık.” “Level ne be! Anlayacağım şekilde konuş.” Kezban güldü ve açıklama yaptı. Dönüp dolaşıp evin önüne geldiler. Asfalt yoldan yaşlı karı koca geçiyordu, önlerinde beş sığır vardı, sığırlardan biri tuvaletini yapıyordu, karı koca selam verdi, Trabzonlu’ydular ve şiveli konuşmalarından belliydi. Ama her zaman şive kullanmıyorlardı. “Burada yaşayan yaşlı kopeğin gitmesine çok üzüldüm; ama sizi görünce sevindim. Boş ahşap evler hüzün verir bana.” dedi yaşlı adam. Tanışma, sohbet başladı. “O kot kafa… çayınız varsa içeriz…” Akşam oluyordu, ikiz çocuklar evin arkasındaki çimenli arsada plastik topla oynuyordu, kızlar kendi aralarında.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İsa Kantarcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |