|
• ÝzEdebiyat > Deneme > Yapýtlar |
1
|
|
|
|
29 Mayýs 1453 tarihi, bizim açýmýzdan karanlýk bir devrin batýþýný, yepyeni ve aydýnlýk bir devrin müjdesini fýsýldar kulaklarýmýza. Bu tarih, Osmanlý’nýn muhteþem bir cihan devletine giden yolunu da ardýna kadar açar. Zulme rýza gösterenler ve zalimden yana olanlar sahnenin dýþýna itilir; Ýslâm’dan ilham alan daha adil bir dünya nizamý yeniden þekillenir.
Ýstanbul, Müslüman Türkler için sýradan bir toprak parçasý deðildi(r). Eski tabirle "Konstantiniyye" diye adlandýrýlan bu þehir, tabir caizse Türklerin kýzýl elmasýydý. Peygamber Efendimizin “Ýstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” hadisi, bütün Müslüman komutanlarý bu þehri fethe yöneltmiþtir. Bugün Ýstanbul’da kabri bulunan ve bir semte adýný veren Ebû Eyyûb El-Ensârî bile, seksen yaþlarýnda, kýzgýn çölleri geçerek bu müjdeye mazhar olmak için Ýstanbul’a kadar gelmiþtir. Fakat bu kutlu fetih onlarca kiþiden sadece Fatih Sultan Mehmet Han’a nasip olmuþtur. |
|
2
|
|
|
|
Eþek, edebiyatýn ve felsefenin olduðu kadar geometrinin ve sosyolojinin de en gözde mecazlarý arasýnda yer almýþ. Birçok þair, yazar, düþünce insaný, filozof, bilim insanlarý hatta folklor da eþekten vazgeçmemiþ. |
|
3
|
|
|
|
Herþey, eþinden yeni boþanan doktor ve týp fakültesinde öðretim görevlisi olan Robert Laing’in Londra’nýn þehir merkezinden uzak yeni yapýlan lüks ve yüksek katlý bir binanýn 25. katýna taþýnmasýyla baþlýyor. |
|
4
|
|
|
|
Gençlere klasikleri neden okuturlar? Ýstanbul’a geldiðim yýllarda Donkiþot’tan niyeyse çok sýkýlmýþtým. Yirmilerimdeydim; Kemal Tahir’in her fýrsatta Donkiþot’u övmesine bir türlü anlam veremezdim. Zaten onu da çok iyi tanýmazdým. |
|
5
|
|
|
|
Siz dahi olabilirsiniz ve onlar dâhileri hiç sevmez. |
|
6
|
|
|
|
Sanýyorum ki iyiler; hayata önce Eddard Stark gibi baþlýyor… Saf ve salt duruþlarýndan ötürü sisteme karþý kaybettiklerinde ise ansýzýn Robb Stark’a baðlayýp, iyilik için savaþmaya yemin ediyor |
|
7
|
|
|
|
35’lik raký tadýnda yýllandýðým þu yýl dönümümde, rahatlýkla diyebilirim ki; bakma, güzel yaþadým… Sessizce planladým. Göstere göstere hamle yaptým. Beklenmedik bir þekilde davrandým… Bu yüzden de ince bir iðne gibi battýkça batýyorum. Kanatýyorum. Çok þükür ki hala kýrýlamýyorum.
|
|
8
|
|
|
|
Ömrünüz boyunca kaç kitap okuyabileceðinizi sanýyordunuz?... Bakalým... Hesaplayalým, gerçekler acý mý acaba?... |
|
9
|
|
|
|
Ýnsan zor tanýr kendini. Kendi hakkýnda hüküm verirken ne kadar subjektifse, bir millete mensup bir kiþi de milletini deðerlendirirken o derece subjektiftir aslýnda. |
|
10
|
|
|
|
Binbir Gece Masallarý... Bizden çok Batýlýlar’ýn rüyalarýný süsleyen masallar dizisi. Doðu’yu “içeriden” anlatýyor. |
|
11
|
|
|
|
insan neden yazar? ben bu soruya þöyle cevap vermek isterim: insan neden ve nasýl yazmaz ki?.. nitekim yazma iþi beþeriyeta tanrý tarafýndan öðretilmiþtir. bir saniye sonrasýnda bile baþýmýza ne geleceðini bilemediðimiz þu dünyada “yazabilmek” dýþýnda ne mirasýmýz kalabilir? insan dökmek, ruhen dinlenmek, kültür aktarýmýnda bir karýnca misali çalýþmak için yazar. hem yalnýzca yazabilenler kalýcýlýðý yakalamýþtýr. |
|
12
|
|
|
|
Okuduðum kitaplarýn, -satýrlarýnýn altýný çizmeye kýyamasamda- önemli bulduðum kýsýmlarýný ve sayfalarýný iþaretleme huyum vardýr. Bu iþaretli kýsýmlarda, bazen cevabýný bilemediðim sorularýn tanýmýna, neden oluþtuklarýna, nasýl çözülebileceklerine dair kývýlcýmlara hatta yýldýzlara rastlarým. Cem Mumcu’nun Kendine Bakma Kitabý da, bunlardan biri. Bana göre, kitabýn her bölümünde, yaratýcýlýðýn konuþturulduðu, farklý bir bakýþ açýsýnýn kazandýrýldýðý, hatýrlatýlan farkýndalýklarýn olduðu birçok kýsým var. Hatta çoðunlukla bölümlerin hepsi, baþlý baþýna kiþinin anlam arayýþýna ýþýk, ayný kitabýn kapaðýnda da vurgulandýðý gibi ayna tutuyor. Cem Mumcu, aslýnda, güçlü kalemi, eðitimi, bilgileri, tecrübeleri ve belirtemeyeceðim birçok vasfýyla insanýn iç dünyasýnýn röntgenini çekiyor. Ve bence insanda iz býrakýyor, hatta kiþiyi kendi parmak iziyle tanýþtýrýyor. Yazýlarýmda alýntýladýðým ve beni en derinden etkileyen Cem Mumcu’nun Kendine Bakma kitabýndan iki bölümü sizlerle paylaþmak istedim. Okuyan herkese þimdiden teþekkür ederim. Ýzedebiyat yazarlarý olarak, hepimizin -kendi doðrularýmýz, önceliklerimiz, ihtiyaçlarýmýz, alýþkanlýklarýmýz bazýnda- anlam arayýþýnda olan bireyler olduðumuzu düþünüyorum. Þayet, kitabý okuduysanýz ve paylaþmak isterseniz etkilendiðiniz bölümleri öðrenmekten mutlu olurum. Kitabý okumadýysanýz ve okumayý tercih ederseniz, bazý bölümlerin sizi de çarpma olasýlýðý olabileceðini tahmin ediyorum.
Kafesin Güvenliði!
Kimi ruhlar çarmýha gerilidir. Kadim yaralarý yüzünden yeniden ve yeniden gerilirler her iki koldan birer çiviyle. Birisi paslýdýr çivinin. Onu çýkarmak hem zor hem acýlýdýr. Ýki kolun asýldýðý ve ruhu geren; gerdikçe çatlatan bu çarmýhýn çivilerinden biri arzu diðeri gereklilik; ya da biri aþk öteki onaydýr çoðu zaman. Ýçin için yansa da istediði yöne meyletmek için öteki paslý çivi tutar biteviye. Birini koparmalý, birini sökmelidir. Yoksa daha fazla dayanamayacaktýr. Sökülmeye aday olan taraf çoðu zaman yeni çividir. Arzu çivisi, onay çivisinden daha kolay sökülüp atýlýr. Daha az korkutucudur onu sökmek. Kendini yok etmek de olsa daha az suçluluk vardýr o yanda. Eski esarete boyun eðmek yine de çarmýhtan kurtulmak olacaktýr çünkü. Ve fakat yeni bir çarmýh daha vardýr: Nasýl yapmalý? Sorumluluk almadan, suçluluk hissetmeden… Kendini yok etmek isteyen, bunun da bulur bir yolunu. Bilir, öðrenmiþtir çünkü paslý taraftan bunu yýllar boyu. Hataya zorlar ite kaka taze tarafý. Böylece kendi yapmamýþ olacaktýr olaný biteni; kendi almayacaktýr ne suçu, ne de sorumluluðu... Aslýnda ortada tek çivi vardýr. Geçmiþin çivisi… Hiç kopamadýðý… O yüzden yerleþemez ruh yeni bir eve, yeni birine, yeni bir “biz”e. Ne kadar yerleþse o kadar çarmýh olacaktýr. Bilir bunu içten içe… Geçmiþin bilindik acýsýndan daha aðýr ve fazla gelir özgür ve sorumlu olmanýn acýsý zira. |
|
13
|
|
|
|
... Þeyh Galib’in çýtasýna erebilen þairin çýkmayýþý bir yana, Nedim gibi söyleyebilen adamlar da yok olmuþtu. |
|
14
|
|
|
|
80 darbesinin toplum üzerine saldýðý korku canavarý ve yine 80 darbesi sonrasý uygulanan kalkýnma programlarýyla ülkeye dayatýlan neo-liberal politikalarýn etkisiyle toplum içinde insan yabancýlaþtý, yabancýlaþtýrýldý. Hayatta tek baþýna býrakýldý.
Kendisinden dahi güven duymayan, para uðruna her þeyi yapabilen bir insan kuþaðý yetiþtirildi. Vicdaný benliðinin yeni düzenin kurallarýna uymasýný engelleyenlerse, hayat karþýsýnda beceriksizleþti. Beceriksizler tutunamadý. Bu süreçte bu kuþatýlmýþlýktan kurtulmak isteyen insanlarýn silahýydý Olric. Bir þizofreni kahramaný deðil, direnmenin farklý bir diliydi Olric. Tutunamayanlar'ýn en büyük öðretmeni ve öðrencisiydi. |
|
15
|
|
|
|
Elias Canetti’nin romaný “Körleþme” 40-50 yýl önce ilk Ahmet Cemal’in çevirisiyle yayýnlandý. Yaklaþýk yarým asýrlýk kitabý ömrüm boyunca ya bir ya da iki kez üzerinde düþünmeden, tartmadan okudum. Þimdi yine elimin altýnda ve tekrar not olarak okuyorum… |
|
16
|
|
|
|
Gitmeli, gitmesi gereken. O yüzden de ‘’Gelmesi gereken zamanýndan geç gelecek.’’ Mesela… Tutar mý? Çaldýk bir maya… |
|
17
|
|
|
|
Ülkemizde bir sinema sektörü olmamasýna raðmen Sayýn Susuzlu büyük bir cesaret örneði göstererek uzun metrajlý bir film çekti. Film, tamamen yerli unsurlardan oluþuyor. Kendi deyimine göre her þey yerli. “Senaryo yerli, oyuncular yerli, aksesuarlar yerli, mekân yerli, konu yerli…” yani aklýnýza ne geliyorsa bu filmde yerli. Bizden olmayan hiçbir þey yok.
Ýlke Susuzlu “Pandemiden dolayý ülkemizde hayat adeta durma noktasýna geldi. Tiyatrolar durdu. Seyirci olmadýðý için oyunlarýmýza ara vermek zorunda kaldýk. Aylarca evlere kapandýk. Kapanma süreci biter bitmez sinema filmi düþünmeye baþladýk.” diyor. |
|
18
|
|
|
|
Esasen Batlamyus kuramýna göre þekillenen orta çað þark astronomisi dünyayý merkeze koyarak, isimlerini gezegenlerden alan üst üste yedi kat felek tabakasýndan bahseder. Buna göre, 1. katta Mâh (Ay, Kamer) feleði, sonra sýrasýyla Utarit (Merkür), Zühre (Venüs, Çoban Yýldýzý, Kervankýran), Mihr (Güneþ, Þems), Mirrih (Merih, Mars), Müþteri (Bercis, Jüpiter) ve Zühal (Satürn) felekleri bulunur. Yine þarkýn hüsn-i ta’lil geleneði, göklerdeki bu düzen ile toplumsal hayata yön veren þahsiyetler arasýnda bir paralellik kurarak Güneþ’i göðün ve feleðin sultaný olarak düþünür. Ay onun veziri, Utarit kâtibi, Mirrih baþkumandaný, Müþteri kadýsý, Zühal bekçisi ve Zühre de çalgýcýsýdýr.
|
|
19
|
|
|
|
Kitap: Toplumdan, ferde -bazen tam tersi- ilerleyen dikenli bir yolda insanýn geçmiþiyle yüzleþmesinin tarifsiz, derin acýlarýný anlatýyor diyebilirim kýsaca. Diðer taraftan yazarýmýz, Ýspanyol bir yazar deðil, esasen Kolombiyalý bir gazeteci ve çevirmen… |
|
20
|
|
|
|
Yazýya yazýlan’lar var, bir de ‘yazý yazan’lar… Bu ikisi arasýnda da farklar var. Yani, ‘Yazýya yazýlan’da, yazý ile yazýcýsý arasýnda herhangi bir mesafe yoktur; yazan, yazýya konu olmuþ þeyi sadece muhayyilesinde taþýmaz, o konunun içinde yaþar ve konunun adeta kendisi olur. |
|
|
|