Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
“Aynı” kelimesinin kökeni olan “Ayn” kelimesi, Arapça kökenli bir kelimedir ve “göz, pınar” anlamlarına gelmektedir. Zaten bu şekilde telaffuz edilen Arapça “ayn” harfi şeklen de göze benzemektedir. Bu kelime, farklı farklı kollara ayrılan bir su akıntısının ilk olarak ortaya çıktığı ortak bir kaynağa işaret eder. İngilizce’de kullanılan ve Türkçe “aynı” kelimesiyle anlamdaş olan “same” kelimesi de her şeyin başlangıçta birlikte ve bir bütün olduğuna işaret eder. Bu kelime etimolojik olarak incelendiğinde German dillerinde kullanılan “saman, zamelen, samt” gibi farklı şekilleri olan kelimeden türemiştir ve “beraber, bütün, birleşik” anlamlarına gelmektedir. “Aynı” kelimesi de, “same” kelimesi de bizi “ortak bir kökendeki birlikteliğe” götürmektedir. Bu bakış açısıyla bakıldığında ilgili kelimenin köken itibarıyla bizim birebir eşit ya da tamamen benzer olduğumuza işaret etmediği açıktır. Ortak bir tohumdan çıkan koskoca bir ağacın dalları, çiçekleri, meyveleri, yaprakları, kabukları farklı farklı olduğu gibi; ortak bir kökenden gelen kâinat ağacı da pek çok farklılıklarla muallel ve ayrışmış görünümündedir. Ancak hakikatte bütün varlıklar alemini kuşatan bir “aynılık” damgası da göze çarpmaktadır. Evrendeki varlıkların atomlarına varana kadar görünen “birlik ve bütünlük” gerçeği, bilhassa bilinçli bir varlık olan ve çoğu zaman bu bilinciyle şuursuzlaşan insanoğluna “nereden geldiğini” hatırlatmaktadır. Aslında evrendeki bütün varlıkların kökeni aynıdır. Bütün şeyler başlangıçta bütündür ve sonradan farklı dallara, çiçeklere, yapraklara ve meyvelere ayrılmışlardır. Big Bang teorisi de bize bunu anlatmakta değil midir? Evrenin bütününde görünen muhteşem koordinasyon ve uyum, aslında ayrılık sandığımız görünümlerin ya da oluşumların gerçek değil vehmi olduklarını ortaya koyar. Gerçekte ise güneş, göz, çiçek, hava, Satürn, su, toprak ve diğer bütün unsurlar birbirleriyle bir vücudun parçaları kadar ilişkilidir. Uzaklıklar, mesafeler onların bu en yakın ilişkilerini asla engelleyemez. Erovizyon şarkı yarışmalarının tutkulu bir takipçisi değilimdir ama Manga’nın şarkı sözlerini duyduğumda, bu grup tarafından bütün dünyaya verilmek istenen mesajın oldukça önemli olduğunu da fark etmiş oldum. Bu yazımda anlatmaya çalıştığım “aynılık” kavramının o şarkının sözlerinde de kendini gösterdiğini gördüm. Elbette mesaj dilinin Türkçe olmasını, şarkı biçiminin Tasavvuf ya da Halk Müziği ezgilerinden beslenerek daha özgün hale gelmesini ya da şarkının daha doğulu ve bizce görsellerle sonlanmasını arzu ederdim. Bu yazımda ilgili grubun sahnedeki performansının günahlarına ya da sevaplarına değinmeyeceğim. Bu konulardaki değerlendirmeyi sizin vicdanlarınıza bırakıyorum. Bu yazımın devamında, “aynılık” kavramı hakkındaki görüşlerimle paralel olan “We could be the same” şarkısının sözlerinden örnekler vermeye çalışacağım sadece… Evet…Bizler, bütün farklılıklarımıza rağmen “aynı olabiliriz”. Erovizyon İkincisi Manga grubunun bütün dünyaya haykırdığı gibi “No matter how different we are” “Ne kadar farklı olduğumuzun bir önemi yok” Çünkü bizler aynı kâinat ananın havasından, suyundan, güneşinden ve toprağından süt emmiş çocuklarız. Çünkü bizler aynı kutsal ruha sahibiz. Çünkü bizler ortak bir yaratılışla yokluktan varlık alemine gönderildik. Farklı farklı millet, mezhep ya da din isimleriyle anılabiliriz. Ancak bu farklılıklar bizim gerçekte aynı/same olduğumuz gerçeğini asla değiştirmez… Ya Erovizyon Birincisi Lena’ın şarkısının sözleri… Burada da doğu-batı çatışması açıkça gösteriyor kendisini… Tensel aşka karşılık, hakiki aşk… Ne diyordu Lena, “Can’t go a minute without your love” (Senin aşkın olmadan bir dakika yaşayamam) ya da “Like a satellite I’m in orbit all the way around you” (Bir uydu gibi etrafında dönüyorum) Bu sözler kutsal bir aşkın değil, tamamen bedensel bir tutkunun ifadeleridir. Tutkulu ama birbirinden farklı iki ayrı dünya. Bizim tensel olmayan sevgi anlayışımız ise oldukça kapsayıcıdır, hapsedici değil özgürleştiricidir aslında, sonsuzlaştırıcıdır. Lena’nın önerdiği aşk ise insanı köleleştirir, biyolojik bir zevk makinesine dönüştürür zamanla. Onları aynı kılmaz. Tenseldir çünkü… İki tarafın da biyolojik menfaati vardır bu işte. Menfaat bitti mi aşk da biter. Ne demektedir Lena, “Tırnaklarımı bile senin için boyadım”, “Yeni mavi iç çamaşırı satın aldım” tamamen maddi düzlemdedir bu aşk hikayesi. Ölümlüdür de… Leyla ile Mecnun kıssasının yanından bile geçmez. Bu tensel sözleri bir kenara bırakıp, Manga’nın sözlerine göz attığımızda ise “ismi bile bilinmeyen” bir muhayyel sevgilinin varlığına aşina oluruz. “Bunca zamandır seviyorum seni /İsmini bile bilmiyorum” Fuzuli’nin, Tasavvufun ya da Divan edebiyatının aşk-ı mecaziden hakiki aşka geçiş anlayışıyla ne kadar paralel değil mi? Tamamen karşılıksız ve menfaatsiz bir sevgi... Yine, diğerleri tarafından kendisinden nefret edilmesine rağmen bizce sevilebilecek bir sevgiliyi de orada görürüz. “Seni onların senden nefret ettiğinden daha fazla sevebilirim”. Yunus Emre’nin “Yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevme”, "Bana seni gerek seni" ya da Mevlana’nın “Ne olursan ol yine gel!” felsefesinin izleri yok mudur burada? Dünyanın bir sahne olduğu gerçeğinin dillendirildiğine şahit oluruz bu şarkıda. “Dünyanın bir sahne olduğunu hissediyorum” Tasavvufun ve bilhassa Şeyh Güşteri’nin “Hayal Perdesi” anlayışının izleri yok mudur burada? Lena’nın şarkısındaki “determinist” felsefeye karşıt burada “kadere önem veren” bir anlayışın varlığına şahit oluruz. “Bunun kader olabileceğini görüyorum” Bütün bunların ötesinde, bencil zevklerimizin ve mutluluğumuzun dışında, bütün dünyanın ancak sevgiyle muhteşem olabileceğine olan inanış kucaklar bizi, “Ama dünyanın muhteşem olabileceğini biliyorum” sözleriyle… Yine bu şarkı sözlerinde bütün dünyada ekilmeye çalışılan nefret tohumlarına çok anlamlı cevaplar verildiğini görürüz. Birileri, kendilerinden farklı olanı dışlamakta ya da ayıplamaktadır. Başörtülü, Türk, Zenci, Alevi, Kürt, Roman ya da Sünni olarak anılmak, hakaret etmek, nefret duymak ya da ayıplamak için yeterli görülmektedir birilerince. Ama bu nefret oyununun akim kalması da ancak bizim elimizdedir. Çünkü Manga’nın da haykırdığı gibi, “Seni onların senden nefret ettiğinden daha fazla sevebilirim/ Kimi ayıpladıkları önemli değil/ Onları kendi oyunlarında yenebiliriz” Ve bütün farklılıklarımıza rağmen birbirimizi sevebilir, gerçekte “aynı olduğumuzu” anlayabiliriz. Oğuz Düzgün http://www.etymonline.com/index.php?search=same&searchmode=none http://www.nisanyansozluk.com/?k=ayn%C4%B1 http://xhami.wordpress.com/2010/03/04/manga-we-could-be-the-same-eurovision-sarki-sozleri/
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |