..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hata! Klavye bağlı değil. Devam etmek için F11'e basın...
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Mustafa Mert




4 Mart 2010
Motorsiklet Çilesi  
Mustafa Mert
Serkan iyi addedilen bir üniversitenin sosyal bilimlerle ilgili mezunlarının sonunun genellikle mesleksizlik olan bölümlerinden birini bitirdikten sonra; o yıllarda kendisi ile aynı durumda olan çoğu yaşıtları gibi okuduğu okulun gerektirdiği işi bulamadığından, boş durmamak için mahalle bakkalına yardım ediyordu.


:BIFE:
Kahramanımız o yıllarda yirmili yaşların ortalarında okuduğu okullarda derslerinden başarıyla mezun olmuş, sorumluluk sahibi, resmi ideoloji ile yetişmiş, Atatürkçü, idealist , disiplinli çalışan, ancak çalışmaktan pek okumaya zaman ayıramadığından veya zaman ayırma ihtiyacı duymadığından öğretilen resmi tarih’e kanunlara, kanun adamlarına körü körüne bağlı ben diyeyim sade sıradan bir vatandaş, siz ne derseniz deyin. Kahramanımız Serkan çabuk sinirlenen, ani öfke patlamaları yaşayan, ancak sinirlenmesi gereken kişi devlet elemanıysa kızıp kızıp sesini çıkaramayan içine atan bir yapıya sahipti. Serkan iyi addedilen bir üniversitenin sosyal bilimlerle ilgili mezunlarının sonunun genellikle mesleksizlik olan bölümlerinden birini bitirdikten sonra; o yıllarda kendisi ile aynı durumda olan çoğu yaşıtları gibi okuduğu okulun gerektirdiği işi bulamadığından, boş durmamak için mahalle bakkalına yardım ediyordu. Arada sırada dükkana gelen bakkalın güzel ve hoş kızı Saliha’yı o kısacık anlarda görüp, orada bulunmasının gerektirdiği lakırdıları etmek bile Serkan için bakkal Molla Musa efendinin verdiği haftalıktan önemliydi. Öyle ki kendi kendine kabul ettiremese de bakkalda çalışmasının en önemli sebebi boş durmamak değil, Saliha’yı görebilmekti. Günün veya gecenin her anında kafasında Saliha’yı düşünebilecek bir neden bulabiliyordu. Televizyonda Futbol maçı olur, Saliha futbolu sevmez ben de sevmem, annesi yemek hazırlar, ekmeği keserken Saliha benim karım olsa ona ekmeği kestirmem, kendim keserim diye düşünür, her an yanında sanal Saliha ile yaşardı. Ancak gerçeğini görünce ona aşkını belli edecek hiçbir şey yapamazdı, yani aşkı bir bakıma hatta iki bakıma tamamen platonikti. Aslında bu aşkın biraz sonra anlatacaklarımızla pek ilgisi yok, sadece öykü de biraz aşk olsun diye hani ete lezzet versin diye üstüne kimyon serpilir ya bazen, bu da öyle bir şey.
Bir pazartesi günüydü, Serkan sinirli ve stresli uyanmıştı. O gün çok işi vardı; Bankaya gidecek gazete hesabını yatıracak, Tekel’e gidip içki ve sigara alacaktı. Bu işleri öğlen saat 12:00 ye kadar bitirmeliydi. Normal şartlarda biterdi, ama o gün ayın son günü olan pazartesi olup, banka ve Tekel’de çok sıra beklemesi gerekebilirdi. Bakkala geldi.
-Merhaba Musa Amca!
-Oğlum Selamün aleyküm denir.
Sabah sabah vaaz dinlemesek bari diye düşünerek;
-Selamün aleyküm diyerek devam etti.
-Bugün işimiz çok Musa amca Tekel listesini dünden hazırladım, gazete parası da yatacak. Bir miktar para lazım.
-Para deyince dur, acele etme. Ne kadar lazım?
-Yirmi milyon lira
-Hasminallah Tekel 12 tutar demedin mi?
-Dedim, gazete de sekiz milyon tutuyor.
-Her hafta yedi, yedi buçuk veriyorduk.
-Gazete fiyatları arttı.
-İskontomuz yok mu bizim?
Hadi ver şu parayı da kalabalık basmadan işimizi halledelim diye düşünerek,
-Var ama, iskonto oranı değişmedi dedi aceleyle.
Musa Efendi parayı üç kere ağır ağır saydı, üçünde de farklı bir sonuç çıkıyordu. Serkan gittikçe geriliyor, ama saygısından bir şey diyemiyordu. Fazlasını zaten geri getirirdi bunu Musa Efendi de iyi biliyordu yoksa onu hayatta çalıştırmazdı. Yıllarca bu işleri güvenebileceği birini bulamadığından tek başına halletmişti. Aslında o zamanlar güvenilecek insan sayısı şimdikinden fazla idi, çünkü Özal döneminin’’çalışan değil, nasıl olursa olsun kazanan değerlidir’’ anlayışı bugünlerde olduğu gibi insanları henüz zehirlememişti. Bir kere daha saydı, tamı tamına yirmi milyon lira dedi. Serkan’da parayı alıp tamam hadi eyvallah dedi. Dedi demesine de bir daha saymaya kalksaydı bakkalına da Saliha’sına da, Tekel’ine de sinkafı basıp kirişi kırmayı iyice kafasına koymuş, patlamadan önceki son sessizlikteydi.
Önce gazete parasını yatırmak üzere gazete bölge bayiinin mutlaka oraya yatırılmasını istediği X bankasına gitti. Zaten daracık olan banka şubesine kalabalık bastırmıştı. Açık olan iki gişeden önünde bekleyen daha az olana kuyruğa girdi. Ancak yandaki kuyruk iyi kötü ilerliyordu, o ise bulunduğu yere kazık çakmış gibi beklemek zorundaydı, gişedeki kişinin işlemi bir türlü bitmiyordu. Banka’da çalışan klimalar sadece çalışanları rahatlatıyordu, bekleyenler bölümünde çok sıcak ve boğucu bir hava hüküm sürüyordu. Yaklaşık bir saattir kuyruktaydı ve önünde hala iki kişi vardı. Yan kuyruğa ondan sonra girenler bile işlerini bitirip gitmişlerdi. Böyle giderse Tekel’e geç kalacağı kesindi. O arada bir şey fark etti ki sinirleri iyice gerildi. Onun önündeki gişede çalışan memur odacının getirdiği işlemleri de yapıyor, bu yüzden beklemek zorunda kalıyorlardı. Odacıyı biraz takip edince bu ilave işlemlerin şube müdürünün oradan geldiğini fark etti. Boncuk boncuk terlemişti. Öğlene kadar burada işini bitiremez ise Tekel’e öğleden sonra gitmek zorunda kalacaktı ki bu da tüm öğleden sonrasının yine Saliha’yı görmeden geçmesi demekti. Müdürün odasına şöyle yan yan bakıp, kafasında at bir uçan tekme cama, gir camdan içeriye, saldır müdüre kır ağzını burnunu, çok olsa sonra güvenlikte bir dayak yer belki iki üç ay hapis yatıp çıkarsın diye kuruyordu. Sanki düşüncelerini okumuş da engellemek istiyormuş gibi o anda müşfik bir ses buyurun dedi, gişe memurunun sesiydi bu. Gazete parasını yatıracaktım, neden sırayı bekletip oradan işlem alıyorsunuz diye sorunca ne yapalım emir kuluyuz cevabını aldı. İşi tamamlandıktan sonra saatine baktı, 12 ye 20 vardı. Zaten geç kaldım diye düşünerek birden şube müdürünün kapısına yöneldi, kapıyı formalite icabı şöyle bir tıklattı ve en kibar halini takınarak;
-Bir şey sorabilir miyim? Dedi. Müdürün yanında bölgenin kalburüstü esnafları rahatça oturmuş, tatlı tatlı çaylarını içiyorlardı.
Müdür;
-Tabii, buyurun sorun dedi. Yine en kibar haliyle;
-Gişe işlemlerini arka taraftan yapmak, sıra beklememek için ne yapmak gerekiyor?
Müdürün yüzü kızardı, allak bullak oldu. Ama ses tonunu değiştirmeden;
-Ona biz karar veririz, müşteri olmanız lazım.
-O yüce kararınızı lehimize olumlu hale getirmek için ne yapmamız lazım?
Müdür iyice kızardı, ama yanındakilere ayıp olmasın diye kovamıyordu.
-Müşteri olmanız lazım, ona da biz karar veririz… gibi bir şeyler geveledi.
-Müşteriyiz ama arkadan işlem yapamıyoruz, sizin yüce kararınızı etkilemek için ne yapmamız lazım onu merak ediyorum.
Müdür son bir sabırla müşteri olmanız … derken sözünü kesti insan olmak yetmiyor mu deyip, arkasını dönüp sessizce pezevenk diye cümlesini tamamlayarak hızla bankadan çıktı. Nispeten rahatlamıştı. Öğleden sonraya kalmamak için hızla tekele koştu. Listesini yazdırdı, malları alacağı bölüme geldi saat on ikiye bir vardı, listeyi uzattı. Görevli Ali Bey(tipik bir devlet memuru ) kapandı bir buçukta gel dedi. Parayı ödedim, tekrar gelmeyeyim diye yalvardı. Ali Bey;
-Burası tekel on ikide kapanır, bir buçukta açılır.
-Özelleştireceğiz dedi, bankadaki diyalogdan aldığı moralle. Ali Bey’in cevabı ise etkileyiciydi, kepenkleri bir anda indirmişti. Serkan ise yıllar sonra özelleştirmenin ülkemiz için nasıl büyük bir kazık olduğunu anladığında o zaman söylediği bu sözün ne kadar saçma olduğunu fark etmişti.
Dükkâna döndü. Biraz oyalandıktan ve Musa Efendi öğle namazından döndükten sonra arkasında üç tekerlekli bir römork takılı olan xy marka sık sık arıza yapan motoru alıp yola koyuldu. Bu kadar aksilik olan bir günde motor arıza yapmaz ise olur muydu? Olmazdı tabii ki. Geçen ay iki kere değiştirmelerine rağmen yine gaz teli kopmuştu. En yakın tamirciye gitti. İçeri girdi, çırak çalışıyordu. Usta ve kalfa ise çay içip, sohbet ediyorlardı. Derdini anlatınca motoru bırak yarın alırsın dediler, şimdi yapın deyince parça yok başka yapılacak işler var gibi gevelerlerken Serkan dışarı çıkmış başka bir tamirciye aramaya başlamıştı. O tamirci bu tamirci derken hiçbiri hemen yapmaya razı olmadı, bazıları yapmak bile istemedi. Serkan motora lanetler okuyarak servisine geldi. Onlarda yarın dedi. Çaresiz motoru bıraktı. Aslında motoru satanlar(bayii) ve servisi aynı kişiye aitti. Böylesine bir motor sattıkları için zaten onlara deli oluyordu, ama yapacak bir şey yoktu. İş yok diye ağlayan esnaf çay kahve içmeye vakit buluyor, tamiratı erteliyordu. Yürüyerek dükkana dönerken yine kafasında kurmaya başladı. Bu mağazayı tankla havaya uçursam nasıl olur? Askerde tankçıydım, kullanmayı biliyorum. Bir subay kıyafeti uydurup, alaya girip bir tank alıp, direkt mağazaya girebilir miyim? Tankı çıkarmak için bir izin yazısı gerekir. Bunu da ayarladım diyelim, ama bu defa iki üç ay değil, iki üç yıl hapiste yatarım diye düşününce irkildi, vazgeçti. Ama başka bir plan yaptı. O gece saat 10 civarı mağazaya tekrar geldi, daha doğrusu iyice yaklaştı. Akşam üstü hazırladığı sapanı çıkarıp, mağazanın camlarını tuzla buz etti. Hatta sergilenen motorlardan bazılarına da zarar verdi. Mağazanın bulunduğu apartmanda oturanlar bakıyorlar, ama ne olduğunu anlayamıyorlardı. Çok iyi saklanmıştı. Hızla oradan uzaklaştı.
Ertesi gün motoru almaya gittiğinde manzarayı sinsi bir zevkle seyretti. Dükkan sahipleri şaşırmıştı, hiçbir şey çalınmamış, camların hepsi kırılmıştı. Kendileri hırsızlığa eğilimli olduklarından camları kıranın hiçbir şey çalmaması anlayamıyorlardı. Serkan şüphe uyandırmayacak bir iki yorum yapıp, motoru aldı ve Tekel’e gitti.









Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ablak Yüzlü
İddia
Yere Düşen Tek Terlik
Saf Gerçek

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Plajda Bir Gün
Deniz Sevdası
Üçkapılar'da Çay İçmek
Mektup
Çevre Koruma ve Biz Türkler
Parkta Otururken

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Erol Toy İmparator Üzerine [Deneme]
Toprak Acıkınca - Erol Toy Üzerine [Deneme]
Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar Üzerine [Deneme]
Zulümname Üzerine [Deneme]
Okuduğum Kitaplardan İzlenimler - 2 [Deneme]
Darwin ve Beagle Serüveni Üzerine [Deneme]
Tutunamayanlar Üzerine [Deneme]
Günlük Koşuşturmaca da Edebiyat [Deneme]
Okuduğum Kitaplardan İzlenimler [Deneme]
Kıvılcım [Deneme]


Mustafa Mert kimdir?

Antalya'da doğup,büyüdüm. Çocukluğum ve gençliğim futbol topunun peşinde koşmakla geçti. 26 Yaşındayken son oynadığım futbol takımının kaptanı,başkanı ve sponsoru olan kişiyle tartıştıktan sonra futbolu kesin olarak bıraktım. Jose Mauro De Vasconcelos'un Güneşi uyandıralım ve Şeker Portakalı,Gabriel Garcia Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık,Paulo Coelho'nun Simyacı kitapları gibi o dönemin çok satanları ile birlikte Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sını da okuyunca edebiyet'a ilgim bir tutku haline geldi. Çetin altan'ın yazdığı ilk öykü kitabını okuyana kadar,kendimi sadece tutkulu bir okuyucu olarak görüyor,yazarlığa yeteneğim olmadığını düşünüyordum. Çetin Altan'ın ilk yazdıkları ile bugün yazdıkları arasındaki fark bende yazarlığın geliştirilebileceği duygusunu uyandırdı. Ancak evli ve çocuklu olduğumdan eve ekmek gitmeliydi. Bu nedenle sadece yazarak geçinmeye çalışmayı deneyecek cesaretim olmadı. Hem çalışıp,hem de fırsat buldukça yazıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Vedat Türkali,Orhan Kemal,Yaşar Kemal,Jose Mauro De Vasconcelos,Emile Zola,Sait Faik Abasıyanık,Orhan Veli Kanık,Nazım Hikmet,Ümit Zileli,Erol Manisalı,Tahsin Yücel


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mustafa Mert, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.