"Gülün dikene katlanması onu güzel kokulu yaptı." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Dine hakaret özgürlüğünün halen sanatsal faaliyet ve düşünce özgürlüğü olarak kabul ediliyor olmasını da anlamak mümkün değil. Gerçi BM, “dine hakareti insan hakları ihlali” (www.timeturk.com/bm-dine-hakaret-suc-62033-haberi.html) olarak kabul etti ama Müslümanları insan olarak bile görmeyenler için bu yasak bir anlam ifade etmiyor. Onlara göre hakkı ihlal edilecek bir insan yoktur ki ortada. Hatta her Kurban Bayramında hayvan hakları savunucusu kesilenler, değerleri hor görülen Müslümanların haklarını savunmayı akıllarından dahi geçirmiyorlar. Kendi dinsiz felsefeleriyle bir sorun teşkil etmeyen “Aborjinlere” ya da “Budistlere” veyahut da zararsız gördükleri diğer inanışlara saygı da kusur etmeyen bu batılılar, konu İslamiyet olduğunda kendilerini güçsüz, çaresiz hissediveriyorlar. Çünkü Kur’an-ı Kerim ta 1400 yıl öncesinden Materyalizm felsefesini yerle bir etmeyi başarmıştır. Allah’ın varlığını ve birliğini, öldükten sonra dirilmeyi iki kere iki dört eder derecesinde ispat etmiştir Kur’an-ı Kerim. Üstelik Hz. Muhammed de çok kısa bir sürede İslam dinini dünyanın başına geçirmiştir. Hz. Muhammed’in nihayetsiz yalnızlığı ve güçsüzlüğüyle birlikte “maddecilik ve inançsızlık” karşısında kazandığı bu başarı, Allah’ın varlığını ve inayetini gösteren canlı bir örnek olarak zihinlere kazınmıştır. Elbette böyle bir şahsiyet, Allah’ı kabul etmeyen bazı zihinlerin şuuraltında en büyük düşman olarak kabul edilecektir. Elbette inançsız, materyalist ya da dinsiz olup da Hz. Muhammed’i ve diğer dini kavramları saygıyla telaffuz edenler de vardır ki, bu eleştirimiz asla onlara değildir. Biz de o insanlara, inançları ne olursa olsun sevgi ve saygılarımızı sunarız tabii ki. Çizilen karikatürlerle, Müslümanların tasavvurundaki Hz. Muhammed arasında hiçbir benzerlik bulunmadığından bahsetmiştim daha önce. Bunu daha iyi anlamak için Hz. Ali’den rivayet edilen Hz. Muhammed tasvirini alıntılamak istiyorum: “Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve selem ne uzun, ne kısaydı. Uzuna yakın orta boyluydu. Saçları ne kıvırcık ne de düz idi. Kıvırcıkla düz arası dalgalı bir saça sahipti. Nuranî yüzleri ne tam yuvarlak ve şişkin, ne de uzun ve zayıftı. Bilakis değirmiydi. Latîf tenleri kırmızıya çalan pembemsi, nurânî bir beyazdı. Gözleri siyah, kirpikleri uzuncaydı. Kemikleri iri, omuzları genişçeydi. Nârin bedenlerinde bulunan tüyler, göğüslerinden aşağıya inen kısımda daha belirginceydi. Mübarek el ve ayakları, kararında bir dolgunluktaydı. Yürürken, âdeta yokuştan aşağı iner gibi mehâbetle yürür ve ayağını yere sağlam basardı. Birisiyle konuşacakları veya bir şeye bakacakları zaman, bütün bedeniyle o tarafa yönelirlerdi. İki omuzu arasında peygamberlik mührü vardı ki zaten O, nübüvvet manzûmesinin mührü son peygamberdir. İnsanlar içinde sadr-ı sinesi en geniş olanı O’ydu. İnsanların en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en geçimlisi, en mürüvvetlisi, en âlicenabı, en zarifi, en kibarı, en latîfi yine O’ydu. O’nu ilk defa gören birisi, ister istemez onun karşısında bir mehâbet hissine kapılır; O’nun atmosferine girip O’nu yakından tanıma şerefine erince de artık O’na âşık olur, O’na tutulur, O’na vurulur ve O’na meftun olurdu. O’nu vasfetmek isteyen biri, aczini itirafla “Ne O’ndan önce ne de O’ndan sonra, O’nun gibisini gördüm, göreceğime de ihtimal vermiyorum!” derdi. Salât u selâm, tahiyyât u ikram, her türlü ihtiram O’na, O’nun âl ve ashâbına olsun yâ Rab!” Görüldüğü gibi Müslüman gönüllerin biricik sevgilisi Hz. Muhammed’in (SAV) gerçek siret ve suretinin o “iğrenç karikatürlerle” hiçbir alakası yok. Bunu öğrenen bir insanın halen bu karikatürleri “Hz. Muhammed Karikatürleri” adıyla anması, o muhterem Nebi’yi ve O’nu canından çok sevenleri incitecektir muhakkak. Aslında ortada bir hakaret tasviri varsa, bu tasvir, edileni değil de hakaret edeni resmeder. Zira “güneş balçıkla sıvanmaz” ve “gözünü kapayan yalnız kendisine gece yapar” Bu nedenle ilgili “İğrenç Karikatürlere” fazla da takılıp kalmadan, Hz. Muhammed’in büyüklüğünü, güzelliğini her fırsatta her mekanda duyurmamız gerekiyor. Yine bildiğimiz gibi “Şeytana bin lanet okumaktansa, Peygambere bir salavat getirmek daha evladır.” Yürekleri kararmış bazı insanların hiçbir manevi değer tanımıyor ve hatta bazı değerlerle bilinçli olarak dalga geçiyor olmaları bizim şevkimizi asla tüketmemeli. Hz. Muhammed’in (SAV) nurlu yoluna muhtaç milyonlarca insan bizlerden yardım beklerken, o Son Peygamberle hiçbir alakası olmayan bir iki iğrenç karikatürün moralimizi bozmasına izin vermemeliyiz. Hz. Muhammed’e hakaret edebildiklerini sananlara karşı verebileceğimiz en anlamlı cevap, o Kutlu Peygamber’in güzel ahlakını yaşantımıza sokmak olacaktır. Onlar saldırdıkça, bizler dinimize, inancımıza daha bir sarılacak, akıl ve sevgi yolundan ayrılmadan, şiddete tevessül etmeden Hz. Muhammedleşeceğiz. Hakaretlere verilecek en güzel cevap işte bu olacaktır. Dünya insanları bizlerde yaşayan Hz. Muhammed’i gördüklerinde, gerçek Hz. Muhammed’in o “iğrenç karikatürlerle” hiçbir alakası olmadığını anlayacaklardır. Zira güneş ışıkları karanlıkları dağıttıkça, kendilerini aydın/lık sanan ateş böceklerinin hiçbir hükmü kalmayacak, gerçekler gün gibi ortaya çıkacaktır. Öncelikle Hz. Muhammed’le kendi hayatımızı barıştırmalıyız. Hz. Muhammed’i ve onun güzel ahlakını hayatımıza yeniden sokmanın yollarını acilen aramalıyız. Çünkü O’ndan uzak kaldığımızda, bunalımların, sahtekarlıkların ve her türlü iğrençliğin içinde buluyoruz kendimizi. Yaklaşan Kutlu Doğum Haftası’nı da vesile kılarak bu gerçeğin farkına varmalıyız artık. Batılılar tarafından her bir Müslüman’ın Hz. Muhammed’in canlı bir timsali olarak kabul edildiğini unutmamalı, o Büyük ve Temiz Peygambere laf söyletmemek için, kötü ahlakımızdan sıyrılıp kurtulmalıyız. Bir tırtılın hantal vücudundan kurtularak kelebekleşip göklerde süzülmesi gibi, bizler de Müslümanlar olarak düştüğümüz esfel-i safilin gayyasından kurtulup, Hz. Muhammedleşerek güzel ahlak semalarına doğru kanatlanmalıyız. Gelin, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle bir başlangıç yapalım. O haksız gururumuzu ayaklar altına alarak, öyle ya da böyle kalplerini kırdığımız eşlerimizin, çocuklarımızın ya da arkadaşlarımızın gönüllerini alalım. Ya da hemen dışarı çıkalım evimizin önünü ve hatta sokağımızı süpürmeye başlayalım. Veyahut da cüzamlı bir hastaymış gibi kendisinden kaçtığımız yetim bir sokak çocuğunun is kokan saçlarını okşayarak, güzel bir lokantada onun karnını doyuralım. Ona güzel elbiseler alalım. Ona insan olduğunu hissettirelim. Yetimler yetimi Son Peygamber’in bize miras bıraktığı Kur’an Ahlakını hayatımıza sokmadan, O’nu çok sevdiğimizi söylemenin hiçbir anlamı olmayacaktır. “İğrenç Karikatürler” gibi hakaret içeren eylemlere karşı vereceğimiz en güzel cevap, Hz. Muhammed’in güzel ahlakını yaşantımızla resmetmektir. İnanıyorum ki kâinatın en güzel, en sevimli resmi de hayatımızla çizdiğimiz bu resim olacaktır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |