Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Haberi okuyunca şöyle bir düşündüm , acaba benim hayatım da kitap olur mu diye. Şeytan dürttü işte. Gazetede, kitaptan alınmış bazı cümleler vardı. Emine Hanım, 29 yıl önce giydiği gelinliği kimsesizlere vermiş. Yani o kadar yardım severmiş. ( Bu da bir şey mi? Ben, evlendikten sadece bir yıl sonra gelinliğimi bir akrabamıza verdim. Üstelik, daha hatırası çok taze iken. Neredeyse, gelinliğimin ütüsü bozulmamışken. Hem de eşimden habersiz. Ola ki, vermemi engeller belki diye. Düğünde, eşim gelinliğimi tanıyacak diye ödüm patladı.) Emine Erdoğan, annesine çok iyi bakmış. ( Ben de anneme – babama çok iyi bakıyorum. Çünkü görevim. Üstelik zevkle yapıyorum bunu. Hatta kayınvalideme de çok iyi bakıyorum. Üstelik kayınvalidemi ölümsüzleştirdim yazdıklarımla. ” Çok Şeker Bir Kayınvalidem Var ” başlığı altında, seri yazılarım var. Daha da yazacağım. Edebiyat sitelerinde beğeniyle okunuyor yazdıklarım. Anneme- babama, kayınvalideme uğramadığım bir tek gün yok . Her işlerine koşuyorum. Oldukça yaşlılar çünkü; sevgiye ve ilgiye ihtiyaçları var. Ha ! Bu arada toruna da bakıyorum. Kendisiyle körebe oyna bakalım, saklambaç oyna bakalım, yakalamaca oyna bakalım derken canım çıkıyor. Hatta bazen güreş bile tutuyoruz. N’aparsınız! Eşeğin sıpaya uyduğu devirdeyiz.) Emine Hanım çok fedakârmış. ( Öğünmek gibi olmasın ama, ben de çok fedakârım. Hatta aşırı derecede. Çoğu zaman beni sıkıntıya düşürecek kadar hem de.) Asla emrivaki yapmazmış. (Aynen ben de. Hiç sevmem, insanları kendi isteğim doğrultuda kullanmayı. Onbeş günde bir evime gelen temizlikçi hanıma bile iş buyurmam. O, kendi bildiğine yapar ne yapacaksa . Bugüne kadar, “ Şunu şöyle yap, bunu böyle yap” demedim hiç.) Çok duygusalmış. ( Ya ben? Yüreğim her an titrer, kavak yaprağı gibi. Başkalarının en ufak bir derdi, benim de derdim olur. Gözümün yaşı hazırdır her an akmaya.) Çok üretkenmiş. (Siz gelin, beni görün. Evde öyle bomboş otururken kimse göremez beni. Kahvemi pişirirken bile boş durmam. Pişinceye kadar mutfakta bir şeyler yaparım. Çoğu zaman da kahveyi taşırırım bu yüzden. Kahvemi içerken bile birşeyler yapmalıyım. Yapacak hiçbir iş bulamasam, gazete okurum ya da bulmaca çözerim….Dişlerimi bir elimle fırçalarken, diğer elimle lavabonun aynasını silerim, banyonun uzanabildiğim raflarını düzeltirim. Televizyonda film izlerken elişi yaparım. Bir güzel lavanta keseleri örüyorum ki, görmeye değer. Renk renk , şıkır şıkır boncuklu keseler. Çok yakınımda oturan annemlere gidip gelirken de, sokağın çöplerini toplarım. Pazar yerinde, tezgâhlardan yere düşen sebze ve meyveleri alıp yerine koyma alışkanlığımı bırakamadım bir türlü. Kimbilir, görenler gülüyorlardır bana.Üretkenlik deyince bir şey daha geldi aklıma. Akşamdan sonraları, bir kursa gitsem diyorum. Hadi gündüz toruna bakıyorum da, akşamdan sonralarım boş.Örneğin, şöyle tiyatro çalışması falan…Kasabamızın yöresel ağzıyla parodiler yazıyorum. Seneye kitap haline getireceğim. Birkaç yıl önce birincisini yazmıştım. İkincisi, geç bile kaldı aslında.) Kafası hep meşgulmüş. (Benim de öyle. İki gündür, altın yumurtlayan telekomu neden sattılar diye düşünmekten bir hal oldum. Çok uzun zamandır düşünüyordum zaten de; şehir içi konuşmalara zam yapılınca, hele hele telefon konuşmalarımızın yüzde sekseninin şehir içi olduğunu öğrenince, hiç aklımdan çıkmaz oldu şu Telekom. Sadece Telekom mu kafa yorduğum? Daha onlarca konu var.Televizyonda kadınlara yönelik saçma sapan sabah programları var ya; hani hemen hemen tüm kadınların izlediği…Kadınlarımızı bu programları izlemekten alıkoymanın yollarını düşünüyorum uzun zamandır. Ama hâlâ bulamadım.) Hastaya oturur, üzülürmüş Sayın Emine Erdoğan. (Herkesin derdini kendime dert edinmekten, herkesin hastası için kendimi perişan etmekten helâk oldum yıllardır. Bundan dört yıl kadar önce annemi götürdüğüm hastanede, kansere yakalanmış bir genç kız görmüştüm. Durup durup o kız aklıma geliyor. Yoksa diyorum, yenildi mi o iğrenç hastalığa?Ya da sağlığına kavuşup evlendi mi, çoluk çocuğa karıştı mı? Bu aralar da, sürekli bir arkadaşımı düşünüyorum.Yakalandığı hastalığı atlatmış görünüyor ama, belli mi olur!...Yıllar önceydi. Bir öğrencim başka bir okula nakil gitmişti . Akşam yemekte, öğrencim geldi gözlerimin önüne. Çantası elinde, sınıfın kapısından ağlayarak çıkmıştı .Sonra geri dönüp boynuma sarılmıştı. Birden bire başladım ağlamaya. Eşim – haklı olarak – kızdı bana. ” Eeeee?Çocuk, okuldan mezun olunca ne yapacaktın?” dedi. Ben de yemekten sonra , duş alacağım diye banyoya gittim. Duşun altında dakikalarca ağladım.) Kafasına birşey koyarsa mutlaka yaparmış. ( Kafama koyduğum şeyi yapamazsam, hasta olurum.Ve eminim, birçoğumuz için geçerlidir aynı durum. Aslında önemli olan, kafaya ne taktığımız. Herkesin kafasında birçok şey vardır da, kimlerin kafaya taktığı şeyler ne kadar kayda değerdir. Önemli olan bu.) Araba kullanmayı çok severmiş. Gençken ben de çok severdim. Ama, eşimin arabası varken ikinci bir araba alacak kadar maddi durumumuz iyi olmadı gençlik yıllarımda . Aldığımız vereceğimize ancak yetiyordu, hatta yetmiyordu. Kaçmaktan kovalamaya zamanımız olmadı sizin anlayacağınız.Araba alabilecek duruma geldiğimizde de, benim hevesim geçti…” Bayramda olmayan kınayı ……..na yak,” hesabı.) Velhasıl, Sayın Başbakanımızın eşinin hayatı kitap olunca, ayranım kabardı. Birisi çıksa da, benim hayatımı yazsa. Dolu dolu geçmiş 52 sene. Aslında yazılacak öyle çok şey var ki! İlkokul yıllarını küçük bir köyde geçiren ürkek köylü kızı. Susuz, elektriksiz, yolsuz bir köyde geçen yıllar. Annemin rahatsızlığı, neredeyse bıçak sırtından yaşama dönüşü. Kasabaya göç ve şehir yaşamında bocalama devresi. Başarıyla, zevkle, özveriyle geçen 28 yıl öğretmenlik. Birçok sosyal etkinlik. Kısa bir dönem radyo programcılığı. Kısa dönemlerle, yerel gazetelerde köşe yazarlığı. Küçük bir kasabada, bir kadın olarak belediye başkanlığına aday olma cesareti gösterme. Yayımlanmış dört kitap ve hemen hemen basıma hazır iki kitap dosyası. Ve sonra büyük bir acı. Otuz bir yıl ekmeğini bölüştüğün diğer yarımını yitiriş. Ardından hayata küsme. Kitaplara, kaleme- kâğıda küsme.Ve barışmanın yolunu bir türlü bulamama. Daha neler neler. Tüm bunlar yazılsa, mutlaka kitap olur.Ve eminim ki; herkesin hayatında yazılmaya ve okunmaya değer birçok şey vardır. Herkesin hayatı bir kitap olur bana kalırsa . Dolayısıyla, beni hayatım da kitap olur. Keşke biri çıksa da benim hayatımı yazsa. Açıkçası , Emine Hanım’a özendim. Şimdi bana “ Sen kim, Sayın Emine Erdoğan kim?” diyeceksiniz. Haklısınız. Benimki neye benziyor, size söyleyeyim. Bir atasözü der ki: ”At’ a nal çakıldığını görmüş de, kurbağa da ayağını uzatmış.”…İşte o kurbağa gibiyim ben. Üstelik, “ Altım hasırda, gözüm Mısır’da.” Bu yazıyı okuyunca, sakın ola ki; “ Bacağında donu yok, başına fesleğen takar,” demeyin. Gönül bu ! Canı çekti işte. Padişahın kızına aşık olan zavallı çoban gibi. Hacc’a gitmeye kalkışan karınca gibi. Hoşçakalın sevgili okurlar.Yine de düşünün bir ara. Hayatımı yazmak isterseniz, ben buradayım. İnciğini cinciğini anlatmazsam sayfalar dolusu, adım namert olsun! Ancak; satar mı, satmaz mı, orasını Allah bilir. Kâmuran ESEN esenbel@superonline.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |