Aşkın aldı benden beni. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Yolunuz güzel yurdumuzun Batı Karadeniz Bölgesi’ne düştüğünde ve Bolu’da mola verdiğinizde; ormanlar arasında kıvrılarak uzanan yolda 50 km daha ilerlerseniz, önce Mudurnu Ovasına sonra da şirin beldemiz Mudurnu ‘ ya gelirsiniz. İlçeye girdiğinizde; Hisar ve Şehriman Tepesi, yükseklerden “ hoşgeldiniz ” der size. Serin ve ferah bir çam kokusunun ciğerlerinize dolduğunu hissedersiniz. Mudurnu Deresi, ilçeyi sanki ortadan ikiye bölmüştür. Mudurnu Deresi’ne attığınız bir pusulanın, Karadeniz’in karanlık sularına karışacağından emin olabilirsiniz. Pusulanız, önce Sakarya Nehri’ne karışacak, boz bulanık suyun içinde Karadeniz’e doğru koşacaktır. Mudurnu’da görebileceğiniz doğal güzellikler, eğlenip dinlenebileceğiniz mesire yerleri vardır. Abant ve Mudurnu sıradağları arasında yer alan oval biçimli bir çukurluk içinde yer alan Abant Gölü, size sadece 18 km uzaklıktadır. Kuzeye baktığınızda, baharda bile doruklarında kar bulunan Abant Dağlarını görürsünüz. Mudurnu - Akyazı yolu üzerinde bulunan Karamurat Gölü ise 35 km uzaklıkta, sessiz ve durgun şekilde, üç tarafını dağlara yaslamış, kaynak sularıyla beslenerek yaşamını sürdürmektedir. Doğa harikası Sülük Gölü, Mudurnu - Akyazı yoluna 9 km uzaklıktadır. Üç tarafı dik yamaçla çevrilmiş, üzeri yeşillikler ve bir çok ağaç türüyle çevrelenmiş, kendine özgü bitki çeşitlerini yaşatmaya devam etmektedir. İlçemiz; bir yanda ormanı, bir yanda tarihi evleri, diğer yanda 1300’lü yıllardan kalma tarihi eserleri ile size gülümser. Bunlara bir de insanımızın güler yüzünün, sıcaklığının, ilgisinin yansıdığını gördüğünüzde ve hissettiğinizde; ne kadar doğru bir yerde olduğunuzu hemen anlarsınız. Mudurnu’da ne deniz ikliminin tipik etkileri ne de İç Anadolu’nun tam karasal iklimi görülmediğinden; her iki iklim arasında bir geçiş alanıdır. Buraya geldiğinizde eğer mevsim yazsa, sıcaktan bunalmaz; serinleyecek rüzgârlı bir mekân, sizi ferahlatacak bir ağaç gölgesi bulabilirsiniz. Eğer gelişiniz kışa rastladıysa; mevsimin soğuğunu, karını burada bulabilirsiniz. Gündüz ile gece, sabah ile akşam arasındaki sıcaklık farkı oldukça fazladır. Unutmayın ki, Mudurnu’da denizden 840 m yüksektesiniz . Bir ovada değil, bir yayladasınız. Şehri çevreleyen tepelerin hemen eteklerinde başlar orman. Başta sarıçam, karaçam, kızılçam, ardıç, göknar, meşe, kayın, gürgen olmak üzere; orman kavağı, kızılağaç, çınar, karaağaç ve kestane ağaçları, yeşil bir halı kaplar her yanı. Diyelim ki, şirin beldemiz Mudurnu’ya doğru yol alıyorsunuz ve ilçemizin gezilecek, görülecek yerlerini bilmiyorsunuz. Şimdi biz sizi Mudurnu girişinde karşılayacak, sizi adım adım gezdirecek, ilçemizi tanımanıza yardımcı olacağız. Arabanıza ya da otobüse bindiniz; Bolu’ yu geride bırakarak yemyeşil bir vadide kâh kıvrılarak, kâh alçalıp yükselerek Mudurnu’ya doğru yol alıyorsunuz. Yol boyunca mis gibi reçine kokan çam ağaçları hiç yalnız bırakmaz sizi. Onların bittiği yerde; kızılcık, meşe, kavak, ardıç, alıç, yabani erik ağaçları arkadaş olur size.Tepe Karakolu’ndan iniyor, Mudurnu Ovası’nda ilerliyorsunuz. Abant Sapağı’nı geçip, Mudurnu’ya 6 km uzaklıktaki Karataş Köyü Sapağını gördüğünüzde, Mudurnu’ya artık geldiniz sayılır. Çünkü sapağı geçtikten hemen sonra, ilçe merkezi sınırına( mücavir alana) girmiş oluyorsunuz. Az ilerleyince Dibek Hanı Mahallesi’ne gelir, sol tarafınıza baktığınızda Mudurnu Saray Helvası Tesislerini görürsünüz. Çok eksi yıllarda saraylara kadar girme başarısını göstermiş dünyaca meşhur helvanın birkaç çeşidini burada tadabilirsiniz.Tesislerin girişinde Fabrika Satış Mağazası var çünkü. Mudurnu Saray Helvası Tesisleri’nden hemen sonra Sanayi Çarşısı var. Siz helvanızı yerken, sizi ta uzaklardan buraya kadar getiren arabanızın bakımı yaptırabilir ve böylece güvenle yolunuza devam edebilirsiniz. 40- 50 m sonra ise sağda Masstaş Suntalam Fabrikasını , hemen sonra ise Mudurnu Spor Tesislerini görürsünüz. Spor tesislerinin hemen yanındaki Gölet’te mola verebilir, suni gölün kenarında piknik yapabilirsiniz.Gölet’ten ayrılıp Mudurnu istikametine doğru birkaç dakika ilerlediğinizde; Nallıhan, Ankara, Göynük, Taşkesti, Adapazarı Sapağına gelirsiniz .Sol tarafta Ünsal Otel’i göreceksiniz. Konaklamaya uygun, temiz, manzarası güzel bir otel. Otelden ayrıldıktan hemen sonra sağda Mudurnu Tavukçuluk İşletmesi’ni görürsünüz. Sonra da solda Mudurnu Spor Tesisleri vardır .Tesisleri geçince, hafif dikleşen yolda ilerken sağda 15 oda ve 35 yataklı, sivil mimarı örneği bir yapı olan Yarışkaşı Hotel “ merhaba ” der size. İşte ilk durağınıza geldiniz. Daha çok yöresel yemek ağırlıklıdır bu konak. Tarhana çorbası, oğmaç çorbası, kaşıksapı, kaş kebabı, tavuk göveç, kabaklı gözleme, Mudurnu Baklavası, tepme helva, erik hoşafı, korava şurubu, yayık ayranı gibi....Konakta; Bolu ve Mudurnu ’yu tanıtan çeşitli kitaplar, dergiler, broşürler bulabilirsiniz. Yarışkaşı Konağı’nda, Mudurnu Kadınlarının el emeği – göz nuru olan elişlerini görebilir, sevdiklerinize ve yakınlarınıza Mudurnu hatırası hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Yöresel bebekler, iğne oyalı fularlar- yemeniler, el dokuması bezlerden yapılmış örtüler – elbiseler – keseler vs.....Ayrıca Mudurnu tarhanası, Mudurnu Pestili, Mudurnu Reçeli gibi yiyecekleri de burada bulabilir, satın alabilirsiniz. Yarış kaşı Konağı’nın ferah iç görünümü, Abant Dağları’na hakim manzarası, konak çalışanlarının sıcak ilgisi; burada konaklamanız için birçok sebepten birkaçıdır sadece. Mudurnu’nun çam kokulu, temiz havasına, sessiz akan bir ırmak gibi sakinliği eklenince; kendinizi hem dinlenmiş hem de dinçleşmiş hissedersiniz.Yarış Kaşı Konağının bir cephesi Şeyh – ül İmran Tepesi’ne bakar. Bu tepede Şey – ül İmran’ın türbesi vardır. Her mevsim güzel bir görünüme sahip olan Mudurnu Ormanlarının, kasaba ile nasıl içiçe olduğunu, konağın penceresinden gözlemleyebilirsiniz. Şeyh- ül İmran Tepesi’nde geceleri, sabaha kadar yanıp duran bir ışık, sanki ev sahipliği yapar size. Mudurnu insanının sıcaklığını, konuk severliğini üstlenmiş gibi, güneşin ışıkları kasabaya vurana dek yanar durur. Yarışkaşı Konağı’nda ayrılıp bir - iki dakika yol aldığınızda, bir viraja gelirsiniz. İşte bu virajın devamındadır Mudurnu’nun merkezi. Dar ve derince bir vadide gizlenmiş bir çiçek gibidir. Dikkat etmeyince görünmeyecek, büyük şehirlerin kalabalığından uzaklaşmayınca varlığından haberiniz olmayacak saklı bir kent gibi....Sol tarafta Kaymakamlık Lojmanını gördüğünüzde, ince uzun bir alana sıkışmış şirin bir kasaba olan Mudurnu iyice beliriverir. Giyindikleri çam, meşe, kızılcık ağaçları, yer yer maki türü bitkileriyle yemyeşil tepeler gülümseyiverir size. Lojmanı geçer geçmez, sağda Ağaçlarbaşı Nargile Kahvesi’ni görürüsünüz. Dinlenmek, çay, kahve veya nargile içmek için düzenlenmiş bir mekândır burası. Hemen yanında da Ağaçlarbaşı Camii vardır. Nargile Kahvesinden ayrılır, şehir merkezine doğru ilerlesiniz.Yol alırken, sağınızda – solunuzda – karşınızda göreceğiniz tarihi evler hemen dikkatinizi çeker. Hele hele bakımı yapılanlar, beyaz boya ile yüzü aydınlanmış olan Mudurnu evleri, konukları karşılamaya hazır güler yüzlü ev sahibi gibi gülümser size. Çatıları kiremitli, balkonu ahşap oymalarla işlenmiş, pencereleri örme perdelerle süslenmiş evler; sizi yıllar öncesine götürür. Yaşayan tarih olan bu evlerde, bugüne kadar kimlerin yaşadığını; bu evlerin kimbilir hangi acılara, üzüntülere, sevinç ve mutluluklara tanıklık yaptığını düşünürsünüz. Şehir merkezine az bir mesafe kala sol tarafta, yeni yapılmış, ahşap bir küçük ev görürüsünüz . Bu şirin yapı, Turizm Bürosudur. Tahminen seksen yüz metre sonra Atatürk Heykeli çıkar karşınıza. İşte şimdi tam şehrin merkezindesiniz. Şehir merkezinde kütük bir ev vardır . Halk arasında “ Küçük ev ” diye adlandırılan bu ev, Mudurnu Belediyesi Sanat Evi’dir. Mudurnu’yu daha iyi tanımak isterseniz, bu eve mutlaka girmeli; üretken Mudurnu Kadınının elinden çıkan el işlerini görmelisiniz. Anahtarlıklar, keseler, çantalar, çeşitli örtüler, yemeniler, fularlar, üçetekler, çeşitli ahşap eşyalar, sepetler; bunlardan başka aklınıza gelebilecek hemen her türlü el işi vardır burada. Sanat Evi’nin hemen karşısında, restorasyon çalışması henüz tamamlanmış Kazanlar Evi, mutlaka dikkatinizi çekecektir. Bu evin birkaç metre ötesinde ise, 2002 yılında restore edilen Hacı Abdullahlar Konağı vardır. Konağın şirin, bakımlı bir bahçesi var. Bir tarafta antika küp, bir tarafta heybe, kalbur; çeşit çeşit ve renk renk çiçeklerle, çok güzel bir görüntü oluşturuyor. Bahçesinde, yaz mevsiminde açık, kışın kapatılarak hizmet veren, çay bahçesi görünümünde güzel bir bölümü var. Bu bölümün hemen yanında, içine şırıl şırıl akan küçük bir şelalesiyle sizi dinlendiren havuzu görürsünüz. Burada; su sesine karışan kuş cıvıltılarını, bülbüllerin ötüşünü dinlerken içilen kahvenin, çayın tadı gerçekten başka. Sağda solda tarihi evler, onarılmayı beklemekte ve sanki Hacı Abdullahlar Konağı’na özenmekte. Ne diyelim, darısı onların başına. Konağın üst katına çıktığınızda ve pencereden baktığınızda, karşınızda yemyeşil dağları görürsünüz. Ayrıca, dar bir alan sıkışmış Mudurnu’nun, o güzelim evleri karşınızdadır. Konak, zemin katla birlikte üç katlı. Pencereler, tavanlar, gömme dolaplar, gardıroplar; hep ahşap oyma ve süslemeli. Salonlarda bulunan ve elişi döşemelerle bezenmiş sedirler, sıcak bir görünüm kazandırmış konağa. Perdeler yerli dokumalardan yapılmış, uçları dantellerle süslenmiş.Yöresel yemekler, ızgara çeşitleri ve aperatifler ve daha birçok yiyecek türleriyle; onlarca konuğu her an ağırlamaya hazırdır bu konak. Konak; temiz, bakımlı, sıcak bir görünüme sahip.İ nsan kendini evindeymiş gibi hissediyor burada.Yerlerde antika halılar, kilimler, el dokuması kumaştan yapılmış yatak örtüleri; ibrikler, yedekler, gaz lâmbaları, size eski dönemleri hatırlatır. Kanaviçe işli minderler, sedir örtüleri; anneannelerinizi, babaannelerinizi ve onların hamarat ellerini, tatlı dillerini, güler yüzlerini hatırlatır. Konaktan çıkar, çarşıya gelirsiniz. Baktığınız her tarafta, tarihten bir iz, bir ses bulabilirsiniz.Tarihi taş binalar, eski ahşap evler, restoresi yapılan ve yapılmayı bekleyen çok sayıda ev görürsünüz. Mudurnu halkı güler yüzle bakar size. İlçeye gelen bir yabancı, hemen dikkati çeker. Çünkü Mudurnu’da herkes birbirini tanır. Size bakan gözler, sizin konuk olduğunuzu hemen anlayan ve size yardımcı olmak isteyen konuk sever Mudurnulular’dır. Bu gözlerden ve yüzlerden hiç rahatsız olmayın. Karnınız mı acıktı? Yemek yiyecek bir yer bulmak hiç zor değil. Mudurnu’nun her mekânı size çok yakındır çünkü. En uzak yer size, - yürüyerek - yirmi dakikadır. Şehrin merkezinde kebapçılar, lokantalar var. Ayrıca konaklarda , isterseniz yöresel yemekler yiyebilir, isterseniz ızgara türü yiyecekler isteyebilirsiniz. Eğer yemek değil de çay molası vermek isterseniz, Atatürk Heykelinin arka tarafında kalan Aile Çay Bahçesi’ne gidebilirsiniz. Çay Bahçesi’nden çıkıp Mudurnu Deresi’ne iner, köprüden geçip sağa dönerek ilerlerlesiniz. Bu yol üzerinde bakımı ve onarımı yapılmış evler, konaklar görürsünüz. Derken Keyvanlar Konağı’na gelirsiniz. Çam ve meyve ağaçlarının gölgelediği bahçesinde yorgunluğunuzu dinlendirir, konağın öyküsünü de bu arada dinleyebilirsiniz. Ali Baba tarafından 1860 yılında yaptırılmış olan 3 katlı bu konak; yakın geçmişte restore edilerek otel olarak hizmete sunulmuştur. Keyvanlar Konağı’nda sedirli odalar, dolap içlerine gizlenmiş banyolar, ahşap oymalı pencereler ve tavanlar, el dokuması perdeler; konağa ayrı bir güzellik verir. Keyvanlar Konağı, zemin katla beraber dört katlı. Gerçekten bir konak görünümünde. Heybetli bir görüntüsü var. Alt katta resepsiyon, şömineli bir oda, yemek salonu var. Duvarlar çok güzel tablolarla, el işi eşyalarla süslenmiş. Her katında büyükçe bir salon bulunuyor.Yüksek tavanlar, dönmeli sedirler, işlemeli tavanlar; konağa bir ayrıcalık veriyor. Burada hem yöresel yemekler, hem çeşitli ızgara türlerinden yiyebilirsiniz. Özellikle Kaşık Sapı ve tatlı olarak da Mudurnu Baklavasını öneririz. Bahçesindeki yaşlı ağaçların gölgelediği bu konak, sessiz ve sakin bir sokakta. Gece; hemen yanında akan, yıllar önce ıslah edilen Mudurnu Deresi’nin şırıltısı sizi dinlendirir. Keyvanlar Konağı’nda; çeşitli yöresel el sanatları ürünleri satılmaktadır.Yöreyi tanıtan kitaplar, broşürler; size çok yardımcı olacaktır. Konağın büyükçe bir bahçesi var. Bahçede ise bir kuyu. İlk bahar ve yaz mevsiminde; bahçesindeki çeşitli çiçekler ve güller konağı süslüyor. Bu konak, yanındaki eski ve restoresi henüz yapılmamış diğer evlere caka satar gibi duruyor. Kimbilir, diğer evlerin de kendisine benzemesini bekliyor. Ah! Dili olsa da bir konuşsa. Keyvanlar Konağı’ndan sonra dere boyunu güneye doğru takip ettiğinizde, Yıldırım Bayezıd Hamamının, müze haline getirilen “ Belediye Kültür Evi ” olarak hizmet veren bölümünü gezebilirsiniz. Burada antika eserler sergilenmekte, bir bölümü ise cafe olarak hizmet vermektedir. Belediye Kültür Evinden çıkıp dere kenarına iner, derenin yukarı kısmına doğru ilerlerseniz, Kanuni Sulatan Süleyman Camii’ni, hemen yanında da Filibeli Hacı Tevfik Efendi’ nin de yattığı türbeyi görebilirsiniz. Caminin karşısında, olan heybetiyle Armutçular Konağı hemen dikkatini çekecektir. Armutçular Konağı’ndan ayrılıp ana caddeye çıkarsınız.Yukarıya doğru ilerlediğinizde, sol taraftaki tepede yükselen ve 2000 yılında restore edilen Saat Kulesini görürsünüz. Halk arasında “ Büyük Cami ” diye ifade edilen Yıldırım Bayezıt Camii’nin hemen arkasında , ana caddeden sağa sapılan yolda ilerlerseniz, dere kenarındaki Haytalar Konağı’na varırsınız. Yakında restore edilecek olan bu konak, ne kadar eski ve şimdilik bakımsız olsa da; hemen ilginizi çekecektir.Tavan ve pencere süslemeleri, cumbaları; yıllara inat, bugüne kadar varlığını sürdürebilmiştir.Güzelliklerinden, özelliklerinden birçoğunu kaybetse de... Demirciler Çarşısı eski özeliğini kaybetmiş olsa da, birkaç kişinin çabalarıyla; Mudurnu el sanatlarını yine de sunacaktır size. Halk arasında “pat pat soba “ olarak tabir edilen sac sobaları, bakır ibrikleri, mangalları, maltızları, sinileri( bakır tepsi), zincirleri, cezveleri, bakır sahanları, nal, keser, kazma , kürek, kullep, bel ve daha pek çok ürünleri burada görebilirsiniz. Makineleşen çağa adeta kafa tutan, zenaatını zar zor yaşatmaya çalışan demirci esnafının yaptıklarında; onların mesleki bilgisini, görgüsünü, ustalığını hemen sezebilirsiniz. Demirciler Çarşısından biraz yukarı çıktığınızda kendinizi Kapankaya Vadisi’nde bulursunuz. Bu vadiye adını veren büyülü görüntülü iki kaya çıkar karşınıza.Vadi boyunca ilerlediğinizde, Çoban Çeşmesi’ne varırsınız. Çeşmenin başında soluklanırken, insanın aklına ister istemez; bu çeşmeden kimlerin su içtiği, kimbilir belki de hangi sevdalıların uğrak yeri olduğu gelir.Yürümeye devam ettiğinizde, adeta ilçenin sembolü olmuş Hisar Kalesi( Tepesi) ne ulaşırsınız. Etrafınıza şöyle bir baktığınızda, Mudurnu’yu avcunuzun içinde hissedersiniz. İki dağın arasına gizlenmiş, kıvrılarak akan Mudurnu Deresi’nin kenarına uzanmış Mudurnu; utangaç bir kız gibi gülümser size. Yemyeşil ve çiçeklerle süslenmiş giysili bir kız . Kalenin alt kısmından aşağıya doğru indiğinizde, kalenin altındaki Top Kulübesini görürsünüz. Bu kulübe, eski görüntüsüyle; dini bayramlarda ve ramazanlarda görevini yapmaya devam eden emektar, vefalı, yaşlı ve yorgun bir dostu hatırlatır insana. Şeyh –ül İmran Tepesi’nden Mudurnu’nun görüntüsü, gerçekten çok güzeldir. Burada hem piknik yapabilir, Şeyh –ül İmran’ı ziyaret edebilir hem de ciğerlerinizi temiz hava ile doldurabilirsiniz. Bu tepenin tam karşısında ise; Murat Karaaslan Baba türbesi vardır.Yemyeşil ormanla kaplı dağın eteğinde, orman yolunun kenarında mütevazi bir konağı vardır, bu büyük zatın. Karaaslan’dan inip, yorgunluk çıkarmak ve bir banyo almak için; ilçeye 5 km uzaklıktaki Babas Kaplıcası’na gidebilirsiniz. İnşaatı henüz tamamlanmamış otel; onlarca kişiyi ağırlamak için son çalışmaların tamamlanmasını bekler gibidir. Kaplıcanın çevresi, değişik bir arazi yapısına sahiptir. Kayalıklar, mağaralar, çeşitli ağaç ve çiçek türleriyle hemen ilginizi çeker. Görmeniz ve mutlaka konaklayarak zevkini çıkarabileceğiniz bir mekân daha var. Esenkaya Köyü’ nde Değirmenyeri ................ Değirmenyeri Mudurnu’ ya 6 km, Abant’a 22 km uzaklıktadır. Orman içi dağ evlerinden oluşan bu tesis; resepsiyon ve 5 ahşap evden ibaret olup, 20 yatak kapasiteli. Adını, bir zamanlar bu mekânda bulunan değirmenden almıştır. Binaların hepsi ahşaptır. Kısmen de taş malzeme kullanılmıştır. Üç binada şömine bulunmaktadır. Binalar kaloriferle ısıtılmaktadır. Gördüğünüzde mutlaka çok beğeneceksiniz. Beş binanın her biri, yapımında kullanılan malzemeden almıştır adını. Kızılcık Dağ Evi, Ceviz Dağ Evi, Fındık Dağ Evi, Ihlamur Dağ Evi, Akasya Dağevi.......Yılın her mevsiminde, çevreyle uyum içinde gülümsüyor insana bu binalar. İlkbahar ve yazda yeşillikler, sonbaharda sarısının dinlendirici görüntüsü , kışın da ağaçlara yüklenmiş kar’ın beyazlığı içinde, her göreni kendine çekiyor. Hangi mevsimde gelirseniz gelin, Değirmenyeri’ni çok sevecek, ayrılmak istemeyeceksiniz. Her bina; farklı ve güzel bir görüntüye sahip. Aynı gövdeye tutunmuş, farklı renkte açmış çiçekleri andırıyor bu güzel ahşap evler.Yerlere serilmiş dokuma halı ve kilimler, eski lâmbalar, bakır eşyalar, kanaviçe işlemeli- örme perdeler; hem sıcak hem de büyülü bir hava veriyor. Ahşap malzemeden yapılmış oturma grupları, masa ve sandalyeleri; bina ve çevre ile güzel bir ahenk oluşturmuş. Binaların girişindeki verandalar, insanı burada doğaya karşı oturmaya, bir yandan da çay- kahve içmeye çağırıyor. Eminiz ki siz de aynı şeyleri hissedeceksiniz. Değirmenyeri’nin bahçesinde doğal yöntemlerle sebze ve meyve yetiştiriliyor. Bahçe içersinden geçen kaynak suyu ile bir dere ve bir havuz oluşturulmuş. Ve balık besleniyor bu doğal kaynak suyunda. Ayrıca tavuk da besleniyor. Hele hel Değirmenyerini'nin simgesi haline gelmiş kocaman, sevimli köpek Miskin! Çekeceğiniz her fotoğraf karesine girebilmek için, sizden davet beklemeden koşup gelecektir. Havuzunda yetiştirilen balığı, doğal yöntemlerle beslenen tavuğun yumurtasını; farklı ve sıcak olan bu mekânda yiyebilirsiniz. Ayrıca çeşitli ızgaralar, salatalar, yöresel yemekler de . Değirmenyeri bir aile işletmesi. Güler yüz, sıcak ilgi, temizlik, hizmet; beklenen ve istenen düzeyde. İnsan burada kendini evindeymiş gibi hissediyor. Mudurnu’nun tüm güzelliklerini bir günde görebilmeniz biraz zor, hatta olanaksız. O nedenle geldiğinizde Mudurnu’da konaklamalı, yukarıda sözü edilen yerleri görmeden gitmemelisiniz. Mudurnu’ ya gelin, konaklayın. Çağrı bizden; bu çağrıya icabet etmek ise sizden ve sizin yararınıza.......Mudurnu’da görüşmek üzere. Biz hep Mudurnu’daydık ! Şu an da Mudurnu’dayız ! Sağ oldukça Hep Mudurnu’da kalacağız!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |