..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi en azgın yüreği uysallaştırır, en uysal yüreği azdırır. -Alexis Delp
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İtiraflar > Kâmuran Esen




26 Eylül 2003
Öldüğümü Farzettim  
Güya öldüm, bakın neler oldu.

Kâmuran Esen


Saçlarım alnıma döküldü...........


:DACF:

Evde yalnız olduğum bir gündü. Nedense birden ölüm geldi aklıma. Her zaman, sevdiklerimin yokluğunu; onların yokluğunda ne yapacağımı düşünürüm, ama bu kez kendi yokluğumu düşündüm. Bir an için öldüğümü farzettim.........  “ Ölsem, annem, babam, kardeşlerim, kızım , eşim, arkadaşlarım ne yaparlar acaba? ” dedim. 
Yokluğumda uzaktan, yakınlarımın neler yaptığını izledim. Ölümümün; dünyada hiçbir şeyi değiştirmediğini, yakınlarımı pek etkilemediğini gördüm. Ne kadar sıradan biriymişim meğer. Dünyada herşey sağlığımdaki gibiydi. Yaşam devam ediyordu. Bir tek ben yoktum,  o kadar. Öğrenciler okula, çalışanlar işine gidip geliyorlardı.Televizyonlar normal yayınlarını sürdürüyorlardı. Çöp arabası her zamanki gibi, akşama doğru geliyordu evimin önüne, çöpü alıp gidiyordu. Arkadaşlarım “gün” adını verdikleri gezmelerini yapıyorlardı. Zaman zaman, yazdığı şiirleri bana telefonda okuyan arkadaşım, hiçbir şey olmamış gibi şiir yazmayı sürdürüyordu. Ama yine de vefalıydı. Adıma şiir yazmıştı, yokluğumun kendisini nasıl etkilediğini anlatmıştı bir şiirinde. Sevindim!...... Demek ki şairler vefalı kişiler. 
Ablam, kardeşlerim eskisi gibi yoğun iş temposunda idiler. Acıktıklarında yemek yiyorlar, susadıklarında su içiyorlardı. Normal yaşantılarını sürdürüyorlardı. Sanki  ne ben ölmüştüm, ne de onlar beni kaybetmişlerdi. Ağır yaşam koşulları, yokluğumu unutturmuş olmalıydı onlara. Yoksa  böylesine bir kalemde silip atamazlar beni. 
Evimde bazı eşyalar değişmişti. Koltuklar, kanepeler farklıydı. Son öğrencilerimle çektirdiğim ve bilgisayar masamda duran fotoğraf yoktu. Vestiyerde ne hırkam vardı ne yağmurluğum. Ayakkabılarım kalkmış, onların yerine başka bayan ayakkabıları konmuştu. Banyoda; saç fırçalarımı, fön makinemi, deodorantımı de göremedim. 
Eşimin yanında bir kadın vardı. Benden  genç ama çirkin bir kadın. Güzel görünmek için çok çaba vermiş  fakat  bu konuda hiç de başarılı olamamış bir görüntüsü vardı. Kanepeye yanyana oturmuşlardı eşimle. Sağlığımda, hiçbir kadını eşime bu kadar yakın görmemiştim...Eşim  çok mutlu görünüyordu  yanında Beni çoktan unutmuş bir hali vardı. Birlikte televizyon izliyorlardı.  Bunu pek yapmıyorduk sağlığımda. Çünkü tv izlemeyi pek sevmezdim.  
Ama eşimin mutlu görüntüsüne hiç inanmadım, inanmak istemedim. Otuz yıl yanında olan, yatağını ve bedenini ısıtan, birçok şeyi paylaştığı bir kadını, bir kalemde silip atmak öyle kolay olmamalı. Ben onun eskimiş ayakkabısı gibiydim. Biraz deforme olmuş, ama ayağının şeklini almış ve o nedenle en rahat edebildiği ayakkabısı gibi. Hiçbir yeni ayakkabı içinde rahat edemez o. Eski ayakkabısını arar, biliyorum. 
Yayın evlerinden geri çevrilen, basılmamış şiir, deneme, öykü dosyalarım; çalışma masama bitişik kitaplıktaki  raflarda yoktu. En çok onlar için üzülüyorum. Öksüz bıraktım onları. Acaba n’oldu onlara? Okuma gözlüğümü de göremedim  her zamanki  yerinde......Benden hiç bir iz yok ortalıkta. 
Her gün başına oturduğum bilgisayarıma bir örtü örtülmüştü. İşlemeli, güzel bir örtü.Oysa ben onu hiç böyle gizlemeyi düşünmemiştim. Her gün birkaç saatimi onun başında geçirirdim. Zavallı bilgisayarım. Nasıl da sessiz ve hareketsiz. Neler ettim ben ona. Kırkımdan sonra öğrendim onu acemice kullanmayı. Kaç kez isyan etti bana, kilitlendi. Dilinden anlamıyordum çünkü. Ama son  aylarımda oldukça iyi geçiniyorduk. 
Sonra babamı gördüm. Sakalları iyice uzamış, yüzündeki çizgiler daha da derinleşmişti. Bakışlarını belli bir noktaya dikmiş, dalıp gitmişti. Hep kendisini kaybetmekten korkardım sağlığımda.Yüreğinin, evlât acısıyla böyle kavrulacağını hiç aklıma getirmemiştim. Avcuna sıkıştırdığı mendil ilişti gözüme. Canım babacığımın benim için göz yaşı döktüğünde kullandığı, gözyaşlarını gizlediği mendil.. 
Kızım, genç yaşına rağmen  olgun bir kadın görünümündeydi. Yorgun, bitkin, üzgündü. Gözleri kan çanağına dönmüştü ağlamaktan. Kendisiyle birlikte ağlayacak, acısına ortak olacak bir kardeşi olmadığı için, bunu kendisinden esirgediğim için, bana kızıyor olmalıydı. Odanın duvarlarında fotoğraflarım vardı. Bu fotoğrafların birinde; kızımla başbaşa vermiştik. Hatırlıyorum, piknikte çekilmişti bu fotoğraf. Kızım henüz ilkokula gidiyordu. Rüzgâr saçlarımızı uçuşturmuş, bir kısmını yüzümüze indirmişti. Hatta  bu fotoğraftaki perişan halimizi gören ve o zaman henüz beş- altı yaşında olan yeğenim; “ Hala! Bu fotoğrafı çektirdiğinizde siz çok mu fakirdiniz? ” diye sormuştu. Öylesine perişan bir görüntümüz vardı fotoğrafta. 
Öğrencilerim  hayal kırıklığına uğrattılar beni. Çoğu, ölümümden habersiz görünüyordu. Benden aldıkları ilk  feyzi, coşkuyu, azmi çoktan unutmuş gibilerdi. Sanki ömürlerinin beş yılını benimle birlikte geçirmemişlerdi. Onların gözünde; yaşını başını almış, yıllarca öğretmenlik yaptıktan sonra emekli olmuş, hatta belki de yaşlı bir öğretmendim ben. Onlara göre, yaşım öyle büyüktü ki. 
Giysilerimin hiç biri yoktu gardıropta. Öğrencilerimin karşısına özenli bir şekilde çıkmak  için ne çok giysi alırdım sağlığımda. Hiç biri yok şimdi. Öğrencilerime veda ederken üzerimde olan, her giydiğimde  bana okuldaki son günümü hatırlatan kırçıllı lâcivert takımım yok. Kahverengi döpiyesim, bej döpiyesim, kemik rengi döpiyesim de yok. Ya o çeşit çeşit çantalarım? Onlar nerdeler acaba? Bir çantam vardı, büro tipi, kahverengi. O çantamı çok severdim. Çok büyüktü. İçine, aklıma ne gelirse koyardım. Öğrencilerime lâzım olur diye yara bantları, kâğıt mendiller, kurşun kalemler, saçı dağılan öğrencilerin saçlarını toplamak için tokalar, daha neler neler. Bu çantayı taşımaktan sol elimin avcu nasır tutmuştu. Emekli olduktan bir süre sonra, bu nasır kaybolmuştu. Çok üzülmüştüm. Mesleğime, öğrencilerime ait bir işareti kaybettim diye. 
Evimin pencere kenarlarındaki, bahçedeki çiçekler bakımsızdı. Belli ki onlara, vitamin hapı veren yoktu. Kendi vitamin haplarımdan verirdim onlara. Onlar da çoştukça coşarlar, renk renk açarlardı. Şimdi ise sararan yaprakları, solan çiçekleriyle kötü bir görüntü veriyorlar.Yokluğum, hemen belli oluyor çiçeklerin görüntüsünden. 
Peki ya arkadaşlarım? En çok onlar şaşırttı beni, en çok onlar hayal kırıklığına uğrattı . Sohbetlerinde adım  hiç geçmiyordu. Beni çok sevdiğini sandıklarım hatta emin olduklarım bile, yokluğuma çoktan alışmışlardı. Birlikteyken anlattığım fıkralara gülenler, sohbetimi tatlı bulanlar sanki onlar değillerdi. Hiç birini üzgün görmedim.Yokluğum, televizyonda severek izlenen bir dizinin sonu gibiydi sanki onlar için.Yapımcılar ya devamını çekerler ya da onun yerine yeni bir dizi yaparlardı. Bana olan sevgileri; bu kadar mı yüzeyseldi, bu kadar mı pamuk ipliğine bağlıydı? 
 Mektuplarıma üzüldüm. Bana gelen ve açılmamış mektuplarıma. Biri, seksen yaşındaki bir erkek arkadaşımdan gelmişti. Aramızda, otuzdan fazla yaş farkı olmasına rağmen çok iyi anlaştığım bir arkadaştan. Diğer mektup, asker mektubuydu.Yüzünü bile görmediğim, sesini hiç duymadığım bir delikanlıdan gelmişti. Bir şiir sitesinde tanımıştım onu. Şiirlerimi okumuş, bana ileti göndermişti. Zaman zaman yazışıyorduk. Kendisi askere gidince, mektuplaşmaya başlamıştık. Kendisine yazdığım mektuplarla; asker ocağında duyduğu ev, aile, anne özlemini hafifletmeye çalışıyordum. Şimdi, mektubuna yanıt alamayınca, kimbilir nasıl üzülecek. Kendisini ihmal ettiğimi sanacak. 
Peki ya annem? Annemi zor tanıdım. Nasıl değişmiş! Birden yaşlanmış. Baktığı yeri görmüyor gibi. Seccadenin başında namaz kılıyordu. Gözleri, çukurlarına iyice çekilmişti. Omuzlarına yüklenmiş bir ağırlığın altında eziliyor gibiydi.....Sonra kalktı seccadeden. Adeta iki büklüm oturdu kanepeye. Gözlerinin pırıltısı yok olmuş. Yokluğuma en çok üzülen o. Yokluğumun en çok etkilediği kişi o. Annemim kalbini, beynini okuyorum adeta. Kendisinden önce çekip gittiğim, onun sırasını aldığım için kahroluyor. 
Ölümümün; arkamda bıraktığım, çok sevdiğim birçok kişi için, hiç de dayanılmaz olmadığını anladım. Sağlığımda; birçok kişi için çok değerli, vazgeçilmez, yokluğuma dayanılmaz olduğumu sanırdım. Nasıl yanılmışım!  
İşte bu düşündüklerim, - güya- bu gördüklerimden sonra, ölümden daha da korkar oldum. Ayrıca, varlığımın, birçok kişi için pek de değerli  olmadığını anladım. Yalancı sevgi ve dostluklara  inanmakla ne kadar hata yaptığımı da........Demek  ki, birçok kişi için ben bir hiç’im! Yazık!
                                                    26 / Eylül / 2003
 
 
 
 
 
 

.Eleştiriler & Yorumlar

:: bu aralar bende çok düşünüyorum!
Gönderen: Siyah / izmir
1 Aralık 2003
Merhabalar Kamuran Hanım; yazınızı galiba biraz geç okudum! bu aralar bende bu genç yaşıma rağmen oldukça sıklıkla ölümü düşünüyorum zaten ölümün yaşla ne alakası var ki, hergün benim yaşımda yüzlerce genç bir şekilde ebediyete yol almıyor mu, galiba bu konuyu bu kadar düşünmeme sebep olan şey, geçenlerde izmirdeki şu cafe yangınında ölen iki arkadaşım oldu ilk önce, sonra şu lanet bombalar! ve evet en çok düşündüğüm şey, hatta garipte olsa hayrete düştüğüm şey ben öldükten sonra hala yaşanacak bir dünya olucak bu tarafta, beni artık içinde barındırmayan, hayatın gerçeğimidir acı bir gerçekmidir bilmem ama evet dostlarda bir zaman sonra hayatlarına devam edecekler ama olması gerekende bu değilmi zaten, adı üstünde hayat! birde siz düşünün bu güne kadar kaç insanı ölüme verdiniz ve kaç tanesi için hala ağıtlar yakıyorsunuz, en sevdiğiniz insanların ardından bile tekrar gülebiliyorsunuzdur mutlaka. son sözüm şu ölüm hakkında, gelirkende yalnızdık, giderkende yalnız gideceğiz, ve kimseyi bunun için suçlayamayız! ve bir soru size, cevaplarsanız sevinirim! sizce, doğduğumuz gün yaşamayamı yoksa ölmeye mi başlıyoruz! sağlıcakla kalın! (bunlarıda kafanıza fazla takmayın, hayat herşeye rağmen bizler için, mutlulukta hüzünde acıda ölümde! )

:: Offffff!....
Gönderen: Tayyibe Atay / Bolu
15 Ekim 2003
Bir kere bunların hiçbiri olmayacak.hem sen sussana ya!ne o öyle ölüm mölüm!..ağzından yel alsın arkadaşım.biliyor musun,en vefalı ben değilim:)))çünkü böyle düşünmeye devam edersen sana yazdığım şiirleri okumamam,ona göre!sahi seni özledim;hani birar fincan kahve içip edebiyatı,şiiri,hayatı çekiştirdiğimiz anlar var ya,yaşamaya değerdi...gel gayrı!..sevgilerle...

:: İlk siz değilsiniz ve son olmayacaksınız.
Gönderen: M. Sinan Gür / Antakya
10 Ekim 2003
Yaşamın anlamı (anlamsızlığı mı demeliyim?) işte budur. Gerçek üzüntü verici, olacak şeyler. Önemli olan geride bir şeyler bırakmış olmak. Dikkat ettim, çocuğunuzdan ve torununuzdan söz etmiyorsunuz. Sizin için geride bırakılan şey onlardır, öğrencilerinizdir. Onlar bilmese de, düşünmese de onlarda sizden parçalar var. Şimdiye kadar nasıl geldiyse bundan sonra da öyle sürecek. Üzülüyorsunuz, haklısınız ama böyle düşünmek sizi belkibiraz olsun rahatlatır.

:: Hocam marhaba
Gönderen: İrfan Burunkaya / Antalya
10 Ekim 2003
Sevgili hocam, yazını dikkatlice okudum. Sizin gibi insan canlısı bir insanın ölümü aklına getirmesine çok üzüldüm. Yazılarınızı okuyorum ve çok hoşuma gitti, sizleri seviyoruz çok selamlar

:: BURUK YAZI
Gönderen: ayse / ist
10 Ekim 2003
Yazınızı okurken içimi tuhaf bir burukluk kapladı ,adı soguk alan bir mevzu ,ama kaçınılmasıda imkansız bir olay,şunu söylemek isterim ki çok karamsarsınız siz zihinlerden silinmiyecek bir şahsiyetsiniz ,sizi sevdik ve sevecegiz ,allah saglıklı uzun ömür versin ve yıllar boyu beraber olalım SAGLICAKLA.....

:: bilmenizi istedim
Gönderen: Meryem Uçar Kayalı / izmir
3 Ekim 2003
Birşey yazıp yazmamayı düşündüm iki gündür, biri çıkıp yazsın da sonra da ben yazarım dedim.. kimsein birşey yazmadığına inanamıyorum.. belli ki buradaki dostlarınız da yazmıştır ama siz onaylamamış olabilirsiniz.. belki bunu da onaylamazsınız.. ancak yazının altında yorumumun çıkıp çıkması o kadar da önemli değil, mühim olan sizin bilmeniz benim için.. Ben sizi sadece buradaki yazılarınızdan ve arada geçen birkaç mailleşmemizden tanıyorum sadece.. Ve bu kadarı ile bile size öyle saygı duyuyorum ki... En azından benim için değerlisiniz; bunu bilmenizi istedim.. Size bunu daha önce söyledim mi bilmiyorum ama bunun yazılarınız ve öğretmen oluşunuz dışında özel bir sebebi daha var.. Yazar sayfanızdaki resminizde rahmetli anneme o kadar benziyorsunuz ki.. Niyetim arabeskleşmek değil, sadece düşüncelerimi ve hissettiklerimi söyledim o kadar... sevgilerimle Meryem

:: başlıksız...ölüm gibi !!
Gönderen: Sarper Sağlam / ankara
3 Ekim 2003
dostlukların kabir kapısına kadar olduğu bir dünyada yaşadığımızı/öldüğümüzü, duyarlı vicdanlar ince bir tefekkürle hissediverirler.. Dolayısıyla İki nokta önemlidir: ** Seni hiç terketmeyecek olana HERŞEYİNİ VER !! ** Seni hiç unutmayacak olanı UNUTMA !! bunun dışında hepsi boş, değil mi?! yani... TEK DOST O'DUR, gerisi masal kahramanı..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İtiraflar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ben Birazcık Deli miyim?
Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüğü / Pehlivan Tefrikası Gibi Bir Ürya Gördüm
Elli Yaşıma Doğru Hayatıma Giren Erkek
Sen misin Vitamin Haplarını Çiçeklerine Veren!
Hayatımı Yazacak Biri Çıksa
Sen Yanımda Olmalıydın
Yıllardan Alamadığım İntikamı, Bir Çarşaftan Nasıl Aldım!
Ben Bir Yalancıyım!
Vitamin Haplarımı Çiçeklerime Verdim
Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüğü / Gençlik Kirez Mevsimi Gibi

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Güzel Dilimiz Türkçe
Kızım Sen Avukat Ol!
Atatürk'e Mektup
İstanbul Sizin Olsun
Öğretmenler Günü
Mudurnu'da Bir Günlük Gezi
Yeğenime Yaptığım Peynirli Börek Tarifi
Bişim Efde Heykes Bi Asayip...
Kaybedecek Hiçbirşeyi Olmayana / Ölüm...
Canı Sıkılmak Nasıl Birşey?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dönüşü Olmayan Gidiş [Şiir]
Seni Özlemenin Kitabını Yazabilirim [Şiir]
Bensiz Yaşamaya Alışacaksın [Şiir]
İşte Gidiyorsun [Şiir]
Gelseydin Eğer [Şiir]
Ne Zaman Seni Düşünsem [Şiir]
O Beklenen Hiç Gelmeyecek [Şiir]
Çek Beni İçine Bir Nefeste [Şiir]
Sığınacağım Başka Yürek Yok [Şiir]
Uykularında Sev Beni [Şiir]


Kâmuran Esen kimdir?

Okumak ve yazmak bir tutkudur benim için. Yazdıklarımı okuyucularla paylaşmak amacıyla buraya gönderiyorum. Yıllardır, yerel bir gazeteye haftalık köşe yazıyorum. Mudurnu Belediyesinde gönüllü kültür müdürü olarak çalışıyorum. Yayımlanmış Kitaplarım: -Şiirlerle Öyküler - şiir / Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yazarlar Dizisi ( 1988). . . . . . . . -Sevgi Yumağı - şiir ( 1997 ). . . . . . . . . -K. Esen'in Kaleminden Mudurnu - derleme / Mudurnu Kaymakamlığı Kültür Hizmetleri Dizisi ( 2002 ). . . . . . . . . . . -Oynatmayalım Uğurcuğum- deneme , anı / --Senfoni Yayınları ( Haziran / 2004 ) -Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüğü - Baskıya hazırlanıyor

Etkilendiği Yazarlar:
Okuduğum her yazardan veya yazıdan etkilenirim. Bende bir etki bırakmayacak, herhangi bir şey öğretmeyecek bir yazı düşünemiyorum.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.