Ben bir dünya yurttaşıyım. -Sokrates |
|
||||||||||
|
Bir varmış, bir yokmuş. Dünyanın en güzel coğrafyasında bir ülke varmış. İnsanlar olabildiğince özgürlermiş, geleceklerine güvenle bakıyorlarmış. Elbette ki istedikleri her şeye sahip değillermiş, bazı olanaksızlar içindelermiş ama, çok mutlularmış. Çünkü sen- ben ayrımı, iktidar yanlısı- muhalif ayrımı yokmuş. Zaman zaman daha iyi bir yaşam düşlemiyor değillermiş. Daha çok kazansak, daha çok üretsek, daha iyi olanaklara sahip olsak diye hayal kurarlarmış. Ancak; sağlıklı ve huzurlu olmanın, devlete güvenmenin her şeyin üstünde olduğu bilincine sahiplermiş. Basın da özgürmüş. Köşe yazarları, siyasileri istedikleri gibi eleştirirler; karikatüristler siyasileri şekilden şekle sokarlarmış. Siyasiler de anlayışlı, hoşgörülü insanlarmış. Basının, halkın özgür sesi olduğunun bilincine çoktan varmış oldukları için, eleştirileri anlayışla karşılarlarmış. İktidar, halkın dini duygularını asla istismar etmez, din üzerinden politika yapmazmış. Allah ile kul arasına girmezlermiş. Halkın ibadetini yapıp yapmadığı, iktidarı hiç mi hiç ilgilendirmezmiş. “Bizim işimiz devleti yönetmek; halkın inancına ipotek koymak değil,” derlermiş. Muhalif görüştekilere kimse, “ darbeci” damgası vurmazmış. Oyuncular, istedikleri oyunu sahneye koyar; ressamlar, eserlerini gönül rahatlığıyla sergilerlermiş. Hiç kimse; “Bu resim ucube, bu resim erotik,” demezmiş. Başbakan veya cumhurbaşkanı görmesin diye, erotik veya siyasi buldukları tabloları ters çevirmez ya da kaldırmazlarmış. Başbakanın önünden geçeceği iç giyim mağazalarının kepenkleri kapatılmazmış. Gazete patronları, yazarlarına sahip çıkarlar; “Sakın başbakanı, cumhurbaşkanını, iktidarı eleştirmeyin; aksi takdirde sizi kapının önüne koyarım,” demezmiş. İktidardakiler, asli görevlerinin dışına asla çıkmazlarmış. Yok Futbol Federasyonu Başkanı bizim adamımız olsun, yok Devlet Tiyatroları Genel Müdürü bizden olsun, yok tv kanallarının genel yayın yönetmenleri bizim emrimizde olsun, falanca futbol takımının başına da bizden birini getirelim,” şeklinde, demokrasi dışı davranışlarda bulunmazlarmış. Cemaatler, tarikatlar halkın ilgi alanında değilmiş. Vatandaş “ Cemaat de neymiş. Allah’a giden yol birdir. Bizim yol göstericimiz Kur’an ı – Kerim ,” dermiş. Siyasi parti kurar gibi cemaat oluşturulmaz, diye düşünürlermiş. İnsanlar birbirleriyle çok iyi anlaşır; kimse kimsenin Alevi mi, Sunni mi, Ermeni mi olduğu sorusunu aklına bile getirmezmiş. Derken bir gün olanlar olmuş. Aslında birdenbire, bir günde olmamış da; bu mutlu ülkenin mutlu insanları, yavaş yavaş gelen tehlikeyi fark edememişler. Aslında fark etmişler de, kişisel menfaatlerini düşünerek görmezden gelmişler. Kafaları dank ettiğinde de, kendileri için çok kutsal olan değerler, vatandaşlık hakları, özgürlükleri tamamen sıfırlanmış. Önce gazeteler bozulmuş. Hemen hemen hiçbir gazete, iktidarı, siyasileri eleştiremez olmuş. Bu konuda söz dinlemeyen, iktidarı eleştiren köşe yazarları, bu yazarlara müsamaha gösteren yazı işleri müdürleri işten kovulmuş. Hiçbir tv kanalı, korkusundan, muhalefetin haberlerine yer vermemiş .Telefon dinlemeleri yüzünden kimse telefonda rahat konuşamaz olmuş. Cumhuriyet mitingleri bile darbe sayılmaya başlanmış. Vatandaş ve özellikle öğrenciler basın açıklaması bile yapamaz, protesto haklarını kullanamaz olmuşlar. Tiyatrocular, istedikleri oyunları istedikleri gibi halka sunamaz olmuşlar. Tiyatro metinleri, dizilerin senaryoları, ders kitaplarının içeriği bile iktidarın kendi görüşüne göre dizayn ediliyormuş. Yargı bile bağımsız değilmiş. Hakimler, savcılar iktidarın yönetimine girsin isteniyormuş. “Egemenlik milletindir,” ayaklarıyla; Anayasa Mahkemesinin varlığı bile tartışmaya açılmış. Vatandaş ise geçim derdindeymiş. İktidar karşıtı olanların hiçbir sınavı kazanamadığını, eğer memursa ordan oraya sürüldüğünü veya sürüleceğini, işyerlerinin ruhsatlarının, hatta aldıkları ihalelerin bile iptal edileceğini bildikleri için üç maymunu oynuyorlarmış. Yıllardır Türklüğüyle öğünen vatandaş, “Türk’üm” diyemez olmuş. Eğer derse ırkçı olarak suçlanmış. 'Türk Bayrağı' diyenlere ve eline bayrak alanlara “ faşist” damgası vurulmuş. Başbakana, cumhurbaşkanını eleştirenler, onları protesto edenler yaka paça nezarete atılmış. Ama Atatürk büstlerine yapılan saldırılar, Atatürk’e hakaret cümleleri özgür düşünce olarak kabul edilmiş. Felâketler bu kadarla kalmamış. İktidar partisinin kongrelerinde Atatürk fotoğrafları nerdeyse yerlere konmuş. Ama kendi liderlerinin fotoğrafları baş köşeleri süslemiş. Atatürk ilke ve inkılâpları ders kitaplarından çıkarılmış. Törenlerde Atatürk’ün büstüne çelenk koymak bile yasaklanmış. Resmi törenler, bir grup öğrenciyle işte öylesine kutlanmaya başlanmış. Hemen hemen her milli bayram kutlaması, bir bahaneyle iptal edilmiş. Ama kendileri, törenlerin iptal edildiği günlerde düğünlerini- derneklerini yapmakta bir sakınca görmemişler. İktidarın kömüründen, yandaşlığından, çeşitli sosyal yardımlarından faydalanan vatandaş; özgürlüklerini kaybetmeyi sineye çekmiş.” Karnım doysun, işimi kaybetmeyeyim, çocuğumu da bir işe yerleştireyim,” düşüncesiyle; iktidardan yana olmak zorunda kalmış. Yabancılara üç kuruşa satılan fabrikaları, limanları, bankaları vatandaş hep görmezden gelmiş. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın,” diyerek kendini avutmuş. Hep başkalarını sokan yılanın, bir gün kendisini de sokacağına inanmak istememiş. Derken aradan birkaç yıl geçmiş. O ülkede kızlar- erkekler ayrı okullarda okur, ayrı servislere biner, kız öğrenciler kadın öğretmende okur, kadınlar yalnız başına sokağa çıkamaz olmuşlar. Ama erkekler, kadın öğretmende okuyabiliyorlarmış. Çünkü erkekler özgürmüş. Birkaç kadınla evlenme hakkına sahip olan erkeklerin, kadın öğretmende okumalarında, kadın doktora gitmelerinde hiçbir dini engel yokmuş. Yeter ki, dişi köpek kuyruk sallamasınmış. Erkekleri sürekli tahrik eden(!) kızların- kadınların erkeklerle aynı mekânda bulunması çok sakıncalı ve günahmış. Hatta, bu birliktelikleri zina sayılıyormuş. Çünkü kadınlar hem potansiyel suçlu, hem de seks objesi olarak görülüyormuş. Bütün gazeteler, sadece iktidarı över olmuşlar. Ne bir televizyon kanalı, ne bir gazete; memleketteki olumsuzluklardan haberdar değilmiş sanki. Korkudan, baskıdan dolayı kulakları sağır, gözleri kör olmuş, vicdanları taş kesilmiş. Gazeteler haber diye; ünlülerin gençlik fotoğraflarıyla, şimdiki fotoğraflarını okurlarına sunmayı, iki fotoğraf arasındaki farkı vatandaşa buldurtmayı görev saymışlar. Cumhurbaşkanının, bir cenazede, herkes gibi tabutu omuzladığını, okurlarının gözüne sokmuşlar. Ayrıca vatandaş, tv programları ile uyutulmuş. Saçma sapan sabah programlarından, yemek tariflerinden, deli saçması gibi yarışmalardan, dizilerden kendilerini alamaz olmuşlar. Televizyondaki film ve dizilerdeki sigara – kadeh görüntüleri buğulanıyor; banka soyan, adam öldüren, hırsızlık yapan kişilerin görüntülerine hiç dokunulmuyormuş. Sonra ne mi olmuş? Eski mutlu günlere dönüş yokmuş ne yazık. Yaşamları bu şekilde devam etmiş. ….. Yıllar sonra büyükler çocuklarına, torunlarına; özgür bir milletin nasıl köleye dönüştüğünün öyküsünü anlatmışlar. Anlatmışlar ama; “Aslında, öyküdeki memleket bizim memleketimiz. Yavaş yavaş gelen tehlikeyi görmeyen, görmezden gelen eşekler de bizleriz,” diyememişler. Utanmışlar. ( Allah hiçbir anne- babaya; torunlarına böyle öykü anlatmayı, vatandaşlığından utanmayı göstermesin.)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |