Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Atatürk ünlü “Ne Mutlu Türküm Diyene” özdeyişini bu nedenle söylemiştir. Bu amaçla çalışmalar başlarken bir konu da ihmal edilmedi: Din konusu. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyetinin temeli laikliğe dayalıdır dense de gerçekte ve uygulamada dinle sıkı sıkıya bağlıdır. Homojen toplum için Yunanistan ve Bulgaristan’la insan değişimin yapıldığını herkes biliyor. Bu sırada Türk olduğu halde Hıristiyan olan bir grup da değişim için Türkiye’den gönderilmiş, yerine Müslüman olanlar kabul edilmiştir. Boşnaklar, Arnavut kökenliler vb. balkan uluslarından gruplar Türk olmadıkları halde ama Müslüman oldukları için Türkiye’ye kabul edilmişlerdir. Bu konuda öyle ileri gidilmiştir ki son zamanlarda doğru dürüst Türkçe konuşmasını bilmeyen Afganlar bile Türk vatandaşlığına alınmışlardır. (Evet, savaş nedeniyle onlar zor durumdaydı. Ama kim zor durumda değil ki?) Bilindiği gibi Türkiye’de yaşayan Kürt ve diğer ulusların tamamı kendi milliyetçiliklerinin iddiasında değildir. Onların da içinde birçok kişi en başta konan kural çerçevesinde Türkiye için çalışırlar. Atatürk’ün sloganı Türkiye’de yaşayan herkesi kapsar. Ancak burada Ermeni, Rum, Yahudi ve Moldavyalı Gagavuz Türkü gibi Hıristiyan veya Yahudi Türkler Müslüman olmadıkları için bir ayırım vardır. Ayrıca homojen toplum adına Müslümanlığın yalnızca Sünni mezhebi dikkate alınmış ve kayrılmıştır. (Halbuki Cumhuriyetin kuruluşunda hem Kürtlerin hem Alevilerin küçümsenmeyecek katkıları vardır). Bir devlet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığında Alevi olanlar, daha doğrusu Sünni olmayanlar görev alamazlar. Bu durumda Türkiye’de homojen toplum olarak çekirdeği Türk ve Sünni Müslümanlar oluşturmuştur. Birçok yerde kişinin yalnız Türk olması değil, Müslüman olması da iyi bir vatandaş olmak için gerekli görülmüştür. Yasal olarak Türk isimlerinin verilmesi zorunlu kılınmıştır. Osmanlı devleti zamanında başka ülkelerden gelen Hıristiyanlar ordu içinde görev alıp savaşlarda ölürken Cumhuriyet döneminde Türk vatandaşı olduğu halde Türk ve Sünni Müslüman olmadığı bilinen kişiler çeşitli sıkıntılar çekmişlerdir ve çekmektedirler. Doğudan batıya yapılan zorunlu göçlerle Türk olmayan unsurların asimilasyonu için çalışılmıştır. Ne yazık ki zaman içinde Atatürk’ün sloganı “Lanet Olsun Türküm Demeyene” sloganına dönüştü. Bazıları daha da ileri giderek “Lanet Olsun Türk Olmayana” sloganını şiar edindiler. Bugün yaşadığımız sıkıntıların bir ayağı bu düşünceden kaynaklanmaktadır (diğer ayağı küreselleşmedir ancak burada konumuz dışındadır). Gerçekte Atatürk’ün sözünde Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olmadığını kabullenmek vardır. Türkiye’de azımsanamayacak kadar çok sayıda Sünni ve Türk olmayan nüfus vardır. Bunun büyük bir bölümü her şeye rağmen “Ne Mutlu Türküm Diyene” şiarını kabul etmiş ve benimsemiştir. Yukarıda gördüğümüz gibi bazı gruplar Türk olmadıkları halde sırf Sünni oldukları için belirlenmiş sınırlar içinde devlet otoritesini kabul etmiş ve –çoğu zaman kimliklerini saklayarak- homojen toplum isteğine uymuşlardır. Bu nüfusu çıkardıktan sonra yine de geride büyük bir nüfus kalmaktadır. Bilindiği gibi bu nüfusun bir bölümü kendilerine PKK diyerek devleti tümden reddetmiş ve dağa çıkmıştır. Bir bölümü dağa çıkmamakla birlikte PKK’yı desteklemekte ve onlara yardım etmektedir. Bunlar da çıkarıldıktan sonra geride kendilerine Türk demeyen, aslında kazanılması gereken yine büyük bir nüfus kalmaktadır. Bu insanlar başta işaret ettiğim homojen toplum kriterlerine uymadıkları için adı konmadığı halde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekte, horlanmakta, potansiyel olarak Türkiye’yi satacak karakterde insanlar gözüyle bakılmaktadır. Türkiye’nin geleceği ve iyiliği için daha demokratik, iyi yaşanan, daha çok sevilen bir ülke için bu durumun değişmesi gerekir. Çünkü bu insanlar Sünni veya Türk olmadıkları bilindiği, ya da bunu söyleme cesaretini gösterdikleri halde Türkiye Cumhuriyetinin iyiliği için çalışırlar, öyle ki gerekirse kanlarını da dökerler, canlarını verirler. Yani bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Sünni ve Türk olanlardan hiç farkları yoktur. Devlet bu vatandaşlara karşı tutumunu değiştirmelidir. Gerçekte demokratik bir ülkede homojen toplum olanaksızdır. Çünkü ne kadar insan varsa o kadar düşünce ve davranış farklılığı olacaktır. Zaten önemli olan toplumun homojen olması değil, iç sorunlarını çözmüş, iç barışı sağlamış olmasıdır. Gerçekten demokratik yollarla iç sorunlar çözülebilir. Japonya iç sorunlarını çözmüş homojen bir toplum yapısına sahipse Kanada yine iç sorunlarını çözmüş homojen olmayan bir toplum yapısına sahiptir. ancak baskıyla, ezerek, asimile etmeye çalışarak değil. Bunu başarabilirsek önümüzde çok yeni, beklenmedik, geniş ufuklar açılacaktır. Atatürk’ün bir sözü ile yazımı bitirmek istiyorum. “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülat önünde, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.” 21.Eylül.2006
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |