..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İstanbul > Mehmet Sinan Gür




16 Eylül 2011
Cadde'de Eğlence  
Mehmet Sinan Gür
Biraz öteden acayip bir gümbürtü başladı, davullar trampetler, haykırışlar. Bu zavallı üç kızın çaldığı gürültüde kaynıyor. Gürültüye gittim. İstanbul Percussion bilmem ne grubuymuş. Of, ne iştahla çalıyorlar görmeliydiniz.


:BIIJ:
Cadde dediğim, Bağdat Caddesi. Dün günlerden neydi? Perşembe. Neydi peki o kalabalık caddede, sanki pazarmış gibi? Yolda yürümekte güçlük çektim. İnsanlar kendilerini dışarı atmış, iğne atsan yere düşmez bir durum. Boyner ve Marks & Spencer merkez olmak üzere Mado’dan Divan Pastanesine kadar her yer tıklım tıklım. İnsanlar yiyor, içiyor,, her yerden bangır bangır müzik sesi geliyor, sanki tatil köyleri İstanbul’a taşınmış. Yolda insan kalabalığı yetmiyormuş gibi adım başı standlar var, broşürler dağıtıyorlar, bedava ikramlar yapıyorlar. Millet bazılarının önünde kuyruğa girmiş. Dev birkaç ekranda bir şeyler gösteriliyor, biri Nişantaşı’ndan naklen canlı yayın yapıyor. Ha, bu arada trafik de kilitlenmiş durumda, onu söylemeyi unuttum.
Hiç yapmadığım bir şey, dondurma almaya karar verdim. Yolda yürünmüyor. Belki dondurmayı görünce benden biraz korkarlar. Kalabalığa sahil yönünden karışmıştım. Her zaman yaptığım gibi caddeden dönüp evime gidecektim. Yolda bir dondurmacı vardı ama herhalde atladım. Mithat’ın önünde iç tane kız müzisyen, biri flüt, biri arp, biri keman çalıyor, klasik ve popüler müzik. Bunlar Pazar günü olmaz mıydı? Bugünün özel bir önemi mi var nedir? Divan’ın önünden geri döndüm, ta Boyner’e kadar, dondurmacı arıyorum. Neyse buldum, bir külah aldım. Yine Caddebostan’a yöneldim, kalabalığın içinden geçiyorum yine. Mithat’ın önüne geldim. Kızlar müziğe devam ediyor. Merak ettim flüt çalan kız flütü nasıl tutuyor diye. Yakından bakmak imkansız. Yandan yokuş aşağı yapının garajına gidiyor. Oradan biraz yaklaştım. Bir fark edebildiğim sol bileğini hiç bükmediği oldu. Ha, bunu öğrenmek iyi, o zaman ağızlığı biraz ileri kırmalıyım, çünkü benim bileğim hep bükülüyor. Ama uzun süre bakamadım arp çalan kızın bacakları önüme geliyor, şimdi yanlış anlayacaklar. Çıktım, biraz dinledim ama biraz öteden acayip bir gümbürtü başladı, davullar trampetler, haykırışlar. Bu zavallı üç kızın çaldığı gürültüde kaynıyor. Gürültüye gittim. İstanbul Percussion bilmem ne grubuymuş. Of, ne iştahla çalıyorlar görmeliydiniz. Yanlarından ayrılırken kafamda bir zonklama kaldı sadece ama ritm fena değildi.
Caddeye sahil yolundan gelmiştim, biraz kafa dinlemek amacıyla gitmiştim oraya ama ne mümkün. Darbuka tutabilen çok çeşitli yaşlarda Roman kardeşlerimiz bizi yalnız bırakmıyordu orada. Halbuki orası trafiğim, kavga gürültünün olmadığı, sessiz, sakin bir yer olmalıydı. Ben şimdiye kadar o kadar bira içen adamın arasında bir kez olsun kavga çıktığını görmedim. Bir ara bisikletli polisler çıkmıştı ama kısa sürdü. Yapacak işleri yoktu. Trafik yok, kavga yok, yasak yok, sataşma yok, taciz yok, küfür yok, e ne yapacak polis? İnsanlar köşelere çekilir, birasını içer, biri gitar ya da ut çalar çevresindekiler söylerler. Denize karşı oturur düşüncelere dalarsın. Belki biraz yatar, bulutları, yıldızları izlersin.
Dondurmam bitti. Gitmem gerekti. Ayaklarım beni uzun süre taşımıyor artık. Daha yürüyecek uzun bir yolum vardı. Ama bu akşam yine oradayım.
Aaa… anladım, caddenin hafta içi neden bu kadar kalabalık olduğunu. Pazartesi okullar açılıyor. Tatilciler geri döndüler ve eve girmek istemiyorlar.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Canlı Balık
Baraj Sorusu: Beni Seviyor Musun?
Lenin'in Mozelesini Ziyaret
Sahalin'de Altı Ay
Ölüm Anında Görülen Tünel ve Işık
Müzik Film - Hair
Önyargı
Çanakkale Gezisi - 2
İki Günlük Çanakkale Gezisi - 1
Müzik - Tevekkül

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nazım Hikmet'ten Çanakkale Şiiri [Şiir]
Ateş ve Ölüm (Bütün Şiirler 16. 07. 2009) [Şiir]
Seni Seviyorum Bunalımı [Şiir]
İncir Ağacı [Şiir]
Bir Dosta E - Mektup [Şiir]
10 Ağustos 1915 Anafarta Ovası [Şiir]
Sevgisizlik [Şiir]
Mor Çiçekler [Şiir]
Eskiden [Şiir]
Bir Ruh Çağırma Operasyonu [Öykü]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi. . . Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız. . . . Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir. ) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir. Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir. "Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu. .

Etkilendiği Yazarlar:
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.