Anasayfa
Son
Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar
Katılımı
Yazar Kütüphaneleri
26 Ekim 2003
Prenses ve Ejderha..! 3. Bölüm
Esin Yardımlı
Yarattığı karizmayı çizdirmemek için kılıcını çıkarıp şatoya cool cool bakmış XVI. Prens Kurbağa. Kahramanlarla dolu filmlerdeki gibi sırtını çarpıtıp kambur durmuş. Kafasını da önüne atınca yeterince kahraman göründüğüne karar verip bir adım atmış...
‘Syntia’nın şatosu bu mu?’ demiş XVI. Prens Kurbağa.
‘Evet..’ demiş Ejderia. Sonra dalgın dalgın şatoya doğru yürüyen ejderhayı eliyle durdurmuş. ‘Buradan sonra seni yalnız bırakmamız gerekecek. Biz daha ileri gidemiyoruz...’
‘Niye ki?’ diye sormuş XVI. Prens Kurbağa.
‘Cadı Syntia prenseslerini kaçırmaya çalışan ejderhalar yüzünden şatosunun çevresine bir kalkan yaptı. Kalkanı geçen ejderhalar suya girmiş gibi oluyor...’
‘Ölüyor mu?’ demiş XVI. Prens Kurbağa ejderha boynuzu gibi dikilmiş mavi saçlarıyla oynarken. Endişelenmiş... Bütün bu coolluğuna rağmen hala merak ettiği bir sorun varmış aslında...
XVI. Prens Kurbağa büyük büyük büyük büyük büyük dedesinin yaşadığı olayı duyduğundan beri (büyük büyük büyük büyük büyük dedesi Kurbağa Prens’miş çünkü...) cadılara yaklaşmamanın en iyisi olduğuna karar vermişmiş. Bütün bu sert görünümüne rağmen biraz alerjik bir tipmiş zaten... Cadının önüne gelince dizlerindeki bağın kopacağından, gözlerinden yaşların boşalacağından, ya da en kötüsü hemen bir kurbağaya çevrileceğinden çok korkuyormuş yani...
Ama yarattığı karizmayı çizdirmemek için kılıcını kınından çıkardığı gibi şatoya doğru cool cool bakmış. Kahramanlarla dolu filmlerde gördüğü gibi sırtını biraz çarpıtıp kambur durmuş. Kafasını da önüne atınca yeterince kahraman gibi göründüğüne karar verip bir adım atmış.
‘Bol şanslar!’ diye mırıldanmış Ejderia XVI. Prens Kurbağa’nın omzuna pençesini koyarak. XVI. Prens Kurbağa biraz ürkek bir şekilde elini sallamış ve yürümeye başlamış. Saliseler, saniyeler, dakikalar, saatler boyunca yürümüş XVI. Prens Kurbağa. Cadının kim bilir hangi iksiri için yetiştirdiği çiçeklere, bitkilere, böceklere bilerek basa basa yürümüş. Her adımda kurbağaya dönüşmenin o kadar da kötü bir şey olmayacağını hatırlatıyormuş kendi kendine... XXI. Prenses Pamuk’un Kurbağa Prens masalını duymuş olmasını umuyormuş. Böylece klasik masallardakilerin aksine, bir prenses bir prensi kurtaracakmış yine.. Tıpkı büyük büyük büyük büyük büyük babasının sonradan evlendiği prenses gibi...
O sırada ‘Yoo...’ demiş kuzeydeki krallıktaki Kral, Kraliçenin yanında. (Kaçıncı kral olduğunu hep unuturmuş, kimse de hatırlamaya pek meraklı değilmiş) ‘Benim kızımın, Pamuk Prenses gibi cici bir insanın büyük büyük büyük büyük büyük torununun bir prensi kurtarması kabul edilemez! Kafasını uçurun!’
‘Ne?!’ demiş cellatlar şaşkınlıkla.
‘Kafasını uçurun işte!’ demiş Kral bir kez daha.
‘Ama kocacığım... O laf Alis’deki Kupa Kraliçesi’nin lafıydı..!’ diye mırıldanmış Kraliçe sıkkın sıkkın. Fazla oluyormuş bu adam artık...
‘Prensin mi kafasını uçuralım yani..?!’ diye bağırmış cellatlardan biri öfkeyle.
‘Ben böyle bir şeyi yapmam..!’ demiş diğer cellat kafasını hızla sallayarak. ‘O XXI. Prenses Pamuk’un hayatını kurtarmaya gidiyor be!’
‘O zaman... O zaman...’ demiş Kral. Ama uçurulacak bir şey bulamadığı için yine susmuş.
‘Sence başaracak mı?’ diye sormuş Ejderia Ejder’e. Sonra da aklına gelen bir planı anlatmaya başlamış. Ama ejderha o sırada Ejderia’nın dediklerini pek dinlemiyormuş. Aklından geçen tek şey Ejderia’nın bir içimlik su gibi gözüktüğüymüş.
Ne?! Bir içimlik su mu? Tanrı korusun!!! Ejderia olsa olsa bir yakımlık ateş gibi gözükürmüş yani..!
‘Ha, efendim?’
‘Ejder, dinliyor musun beni?’
‘Evet, şey... Hayır...’
‘Ya neyi düşünüyordun?’
‘Senin bir yakımlık a...’ diye konuşmaya başlamış Ejder. Ama bir anda büyük bir itirafta bulunacağının anlayıp susmuş hemen.
‘Efendim?!’ diye sormuş Ejderia şaşkın şaşkın. Senin bir yakımlık a... mı? Bir yakımlık a... mı?! Bu ne olabilirmiş ki? Olsa olsa bir yakımlık ateş olabilir... Ne?!! Bir yakımlık ateş mi? Vay canına... Ejderia daha da bir sevgiyle bakmaya başlamış ejderhaya. Ama sesini çıkarmamış. Ejder’in uygun anda bunu kendisine söyleyeceğini düşünüyormuş çünkü.. Bıyık altından gülümsemiş...
‘Y... Yok bir şey!’ demiş Ejder. ‘Sadece... Bir ateş yaksak mı... yani demek istediğim... hava soğudu, zaten... demek istediğim...’
‘Ben de seni..!’ demiş Ejderia gülerek.
‘Ne? Ha... Tamam...’ demiş Ejder çekinerek. Sonra kolunu Ejderia’nın omzuna atmış. Ve XXI. Prenses Pamuk’un kapatıldığı kuleye doğru bakıp konuşmaya başlamışlar... XVI. Prens Kurbağa’ya yardım etmek istiyorlarmış sonuçta...
Şato kapısının önünde küçük bir peri duruyormuş. Boynundan upuzuun bir zincirle kapıya bağlanmış bir peri. Muhtemelen cadının kapı görevlisiymiş yani...
‘Buyrun... Ne istemiştiniz?’ demiş peri kibar kibar. İpincecik ve çok güzel bir sesi varmış. Sesi kadar da güzelmiş hani..
‘Ben... Prensesimi kaçırmak için gelmiştim de..’ demiş XVI. Prens Kurbağa kibar bir sesle. ‘Acaba cadı Syntia boşlar mı?’
‘Tabii tabii... Ona gidip haber vermemi istemezsin ama, değil mi?’
‘Hayır!’ demiş XVI. Prens Kurbağa.
‘O zaman... Şuna ne dersin?’ demiş peri. ‘Sen içeri gir, ben cadıma haber vermeye kalkmayayim, sen de çıkarken beni kurtar... Olur mu?’
‘Seni şimdi de kurtarabilirim.’ demiş XVI. Prens Kurbağa. Ve taşımaktan yorulduğu için kınına sokmuş olduğu kılıcını çıkarıp perinin boynuna bağlı olan zinciri koparmış.
‘Saol..!’ demiş peri gülümseyerek. ‘İyilik yapan iyilik bulurmuş, biliyor musun? Bir masalda duymuştum...’
‘Olabilir...’ diye mırıldanmış XVI. Prens Kurbağa dalgın dalgın. Şu anda kafasını masallardan daha önemli şeyler kurcalıyormuş...
Peri XVI. Prens Kurbağa’nın omzuna konmuş. ‘Beraber girelim. Sana cadının nerede olduğunu gösteririm...
‘Pekala..’ demiş XVI. Prens Kurbağa ve kolu yorulmasın diye kılıcını yine kınına sokup perinin yönlendirmesiyle yürümeye başlamış.
Neyse... Az gitmişler, uz gitmişler, koridor, salon düz gitmişler... Bir arkalarına bakmışlar ki, bir kazan boyu yol gitmişler... Ama zaten cadının XXI. Prenses Pamuk’u tuttuğu oda şatonun kapısına pek bi’ yakın olduğu için bu durum büyük bir sorun olmamış.
Kapıyı kırıp içeri girmiş XVI. Prens Kurbağa. Bir yandan da şimdiye kadar kurbağaya dönüşmediği için şanslı sayıyormuş kendini. Öbür türlü kapıyı nasıl kırabilirmiş ki?
İçeri bakmış XVI. Prens Kurbağa. Odada sadece bir yatak varmış. Yatağın üzerinde de eskimiş mavi saten (ya da ipekten, pek emin değilmiş XVI. Prens Kurbağa...) bir elbisesi olan, saçlarındaki sarı boya artık tamamen akmış olduğu için kahverengi ve ayaklarını da geçecek kadar uzun saçları olan bir prenses yatıyormuş. Ellerine ve ayaklarına da zincirler vuruluymuş. Gözlerini tavana dikmişmiş... Bu prensesin biraz kalkık bir burnu varmış Yüzü de biraz çilliymiş... Laf aramızda güzel de bir prensesmiş yani..!
Ama üzgünmüş XXI. Prenses Pamuk. Yatağına yatmış, kısık gözlerle kapıya doğru bakıyormuş. Ağlıyormuş.
‘Kimsin sen?’ demiş XXI. Prenses Pamuk üzgün üzgün..
‘Ben... XVI. Prens Kurbağa’yım..’ demiş XVI. Prens Kurbağa. ‘Seni kurtarmaya geldim.’
‘Öyle mi? Ne güzel!’ demiş XXI. Prenses Pamuk gülümseyerek. ‘Ben de buradan canlı çıkamayacağımı düşünmeye başlamıştım artık...’
‘N’oldu, niye ki?’ diye sormuş XVI. Prens Kurbağa.
‘Demek istediğim.. Cadı Syntia beni kurbağaya çevirmeyi düşünüyor da...’
‘Ciddi misin? Nerden biliyorsun bunu?’
‘Az önce kendisi söyledi. Birazdan da iksirle yanıma gelecek... Onu içersem kurbağa olacağım, içmezsem de öldürecek beni!’
‘Hemen kalk da gidelim o zaman..!’ diye telaşla bağırmış XVI. Prens Kurbağa. Kabusları gerçeğe dönüşüyormuş sanki! Birazdan cadı Syntia gelecekti ve onu kurbağaya çevirecekmiş belki de..!’
‘Zincirler sihirli ve cadı Syntia az önce uyku büyüsü yaptı bana... Müthiş uykum var, ama geceler boyunca chat yapmaktan alıştığım için çok uykum gelse de uyumamayı başarıyorum... Yine de yatağımdan kalkamayacak kadar yorgunum yani...’
‘Harika...’ diye mırıldanmış XVI. Prens Kurbağa sinirli sinirli. Mavi ve ejderha boynuzu gibi olan saçlarıyla oynamaya başlayarak düşünmeye başlamış.
‘Saçların çok güzelmiş...’ diye mırıldanmış XXI. Prenses Pamuk.
‘Saol..’ diye cevap vermiş XVI. Prens Pamuk. ‘Siz prensesler de saçlarınızı boyamasanız daha iyi oluyormuş hani... Zincirleri açmayı nasıl başarabilirim?’
‘Kılıcın bir işe yaramaz.’ diye araya girmiş peri kibar kibar. ‘Olsa olsa cadı Syntia’nın yanındaki anahtarlar açar o zincirin kilidini...’
‘Onları almak için yanına uçamaz mısın?’ diye sormuş XXI. Prenses Pamuk.
‘Yapamam şekerim...’ diye mırıldanmış peri umutsuz bir şekilde. ‘Cadı Syntia onları elbisesinin gizli bir cebinde taşıyor. Almam mümkün değil yani...’
‘Hey, peri..! Kiminle konuşuyorsun?!’ diye seslenmiş cadı Syntia koridordan.
‘Olamaz, cadı Syntia geliyor..!’ diye fısıldamış XXI. Prenses Pamuk. Odada üzerine uzandığı yataktan başka mobilya yokmuş, yatağın da altı tamamen tahtalarla kaplı olduğu için XVI. Prens Kurbağa yatağın altına da giremezmiş yani... ‘Kurbağa, yanıma gel! Yatağın öbür yanına saklan..!’
‘Pekala...’ diye mırıldanıp hemen yatağın üstüne çıkmış XVI. Prens Kurbağa. Cadı Syntia odanın kapısının kırık olduğunu farkedip bir şaşkınlık çığlığı atarken kendini pencere ve yatak arasındaki küçük boşluğa atmış. Kalbi güm güm atıyormuş ve kılıcının sapı karnına fena batıyormuş...
‘Peri? Nerdesin?’ diye sormuş cadı Syntia.
‘XXI. Prenses Pamuk’u kontrol etmek için gelmiştim.. Uyanık olup olmadığını anlamak için ona biriki soru sordum da...’ diye mırıldanmış peri korka korka.
‘Pekala... Kapıyı da sen kırdın herhalde! Yerine gidebilirsin..!’ demiş cadı Syntia.
Peri kibar bir şekilde selam verip çıkarken XXI. Prenses Pamuk da gözlerini kapayıp uyuyor rolü yapmaya başlamış.
‘XXI. Prenses Pamuk, uyumuyorsun, anlayabilirim bunu..!’ demiş cadı Syntia sakin bir sesle. XXI. Prenses Pamuk gözlerini açıp cadıya bakmış. Elinde ufak bir kupaya yanına geliyormuş..
Yatağında bir kıpırdanma olmuş XXI. Prenses Pamuk’un. XVI. Prens Kurbağa yatağın iyice dibine doğru kaymışmış.
‘Kim var orada?’ diye sormuş cadı endişeyle. Elindeki kupayı kenara koyup XVI. Prenses Kurbağanın az önce durduğu yere doğru bakmaya başlamış.
O sırada XVI. Prens Kurbağa cadı Syntia’nın arkasından çıkıp kılıcını ona doğrultmuş. Neden kılıcını cadı Syntia’ya saplayamadığını anlayamıyormuş. Ama yapamıyormuş işte..!
Cadı ona bakmış. Ve göz teması kurduğu anda XVI. Prens Kurbağa’nın kolları ve bacakları karıncalanmaya başlamış...
‘Bir fikrim var!’ demiş ejderha bir anda.
‘Ne?’
‘Ejderhalar şatonun arsasına girince suya girmiş gibi oluyor, değil mi?’ demiş Ejder heyecanla.
‘Evet..’ demiş Ejderia şaşkın şaşkın.
‘Yani o arsanın içindeki nem oranı çok yüksek..! Demek istediğim... Eğer çevremize yeterince ateş verebilirsek üstümüzü kaplayacak olan nemli havayı kurutmuş oluruz... Biliyorsun ejderhaların ateşleri o kadar sıcaktır ki, suyu kurutur! Yani sürekli ateş üfleyerek gidersek şatonun içine girebiliriz. Cadı Syntia rahatına düşkün bir cadıysa da, şatosunun çevresi o kadar da nemli olamaz..!’
‘Ejder, sen bir dahisin!’ deyip ejderhaya sarılmış Ejderia. ‘Hadi hemen girip XVI. Prens Kurbağa’ya yardım edelim..!’
Daha sonra şatonun bulunduğu arsaya doğru hızla uçmaya başlamışlar. Bir yandan da hiç ısı kaybetmemeye çalışıyorlarmış. Sonunda arsanın sınırlarına gelmişler. Gerçekten de cadının şatosunun çevresindeki havanın değişikliği bitkilerin yapraklarının yüzeylerinden bile farkediliyormuş yani...
‘Ejder...’ diye mırıldanmış Ejderia ejderhaya bakarak. ‘Eğer başımıza bir şey gelecek olursa diye söylüyorum...’
‘Tamam, tamam..!’ demiş Ejder gülerek. ‘Ben de seni..!’
Sonra birbirlerine son bir kez sarılıp ateş püskürterek arsanın içindeki nemli havaya dalmışlar...
‘Kurbağa!’ diye bağırmış XXI. Prenses Pamuk umutsuzca.
‘Evet, canım..! Prensini o kadar seviyorsan... Neden sen de bir kurbağa olmuyorsun? Beraber mutlu bir hayat sürerdiniz!’ demiş cadı Syntia hain hain. Elindeki kupayla birlikte XXI. Prenses Pamuk’un yanına yaklaşıyormuş. XXI. Prenses Pamuk yatağından kalkıp kaçmak için ne kadar uğraşsa da o kadar yorgunmuş ki, kıpırdayamıyormuş bile! Olsa olsa ellerini biraz kıpırdatabiliyormuş. Onlarla da cadının üzerine dekor olsun diye koyduğu gülü anca havaya kaldırabiliyormuş...
O sırada gökyüzünde iki tane ateş topu gittikçe onlara yaklaşıyormuş. Bunu farkeden XXI. Prenses Pamuk umutla gökyüzüne doğru bakmaya başlamış. Cadı Syntia da olanı görünce korkuyla çevresine bakmış. ‘Ne onlar? Nereden geldiler?’
‘Onlar ejderhalar..!’ demiş XXI. Prenses Pamuk mutlu mutlu gülümseyerek. ‘Onlardan biri benim Ejder’im... Bunu çok iyi biliyorum...’
‘Hayır..! Olamaz! Bu arsanın havası çok nemli! Giremezler buraya!’ demiş cadı Syntia umutsuzca.
‘Eğer çevrelerindeki havayı kuruturlarsa girerler..!’ demiş XXI . Prenses Pamuk. Ejder’in bulduğunu düşündüğü fikir gerçekten de çok akıllıcaymış yani... Ama bu fikri o günler önceden bulmuş (övünmek gibi olmasınmış) ya, neyse...
Bir anda şatonun yanında iki tane ejderha belirmiş. Gerçekten de şatonun çevresindeki küçük bir kısmın havası temiz ve kuruymuş çünkü...
O sırada ‘Bong!’ diye bir duyulmuş ve cadı Syntia yere düşmüş. Cadı Syntia’nın arkasından da XVI. Prens Kurbağa’nın kılıcı şatonun taş zeminine düşmüş. Havada peri duruyormuş...
‘Saol peri!’ diye mırıldanmış XXI. Prenses Pamuk. Ve XVI. Prens Kurbağa’ya üzgün bir şekilde bakmış. Hangi kaslarıyla zıplayacağını bir türlü bulamayan XVI. Prens Kurbağa yerinde öylece duruyormuş ve XXI. Prenses Pamuk’un onu eski biçimine döndürmek için öpmesini olanaksız kılacak kadar uzaktaymış... Ama birden XVI. Prens Kurbağa insan bedenine geri dönmeye başlamış...
‘Sanırım cadının baygınlığı üzerinde yarattığı etkiyi geçirdi...’ diye mırıldanmış peri kibar kibar. XXI. Prenses Pamuk gülümseyerek XVI. Prens Kurbağa’ya doğru bakmış...
O sırada ‘Yoo...’ demiş kuzeydeki krallıktaki Kral, Kraliçenin yanında. (Kaçıncı kral olduğunu hep unuturmuş, kimse de hatırlamaya pek meraklı değilmiş) ‘Benim kızımın, Pamuk Prenses gibi cici bir insanın büyük büyük büyük büyük büyük torununun XVI. Prens Kurbağa tarafından öpülmesi kabul edilemez! Kafasını uçurun!’
‘Yeter be!... O laf Alis’deki Kupa Kraliçesi’nin lafıydı..!’ diye bağırmış Kraliçe öfkeyle. Artık kocasının okurların önünde rezil olmasına hiç takmıyormuş yani. ‘Sıkıldım senin bu kafa uçurmalarından! Üstelik konuşmalarınla kafamı patlatıyorsun! Ben gidiyorum..!’ Sonra kalkıp cadı Syntia’nın şatosuna gitmek için Kral’ın yanından uzaklaşmış.
‘Kafasını uçurun..! Kafasını uçurun..!’ diye bağırıyormuş Kral hala.
Ama cellatlar onu takmamış. Haberi duyduklarından beri kimseyi dinlemiyorlarmış çünkü... Baltalarını duvara dayamış, birbirlerine sarılmış bir şekilde mutluluktan ağlıyorlarmış...
‘Kusura bakmayın Kral’ım..!’ demiş cellatlardan biri. ‘Sonu mutlu biten masallar beni hep duygulandırır da!’
‘Ama.. Ama...’ diye mırıldanmış Kral. Sonra söyleyecek bir laf bulamadığı için yine susmuş...
XXI. Prenses Pamuk XVI. Prens Kurbağa’ya bakmış. Uyku büyüsü çözüldüğü için yatağından kalkıp gerinmiş. ‘Günaydın!’ demiş XVI. Prens Kurbağa’ya bakarak. Sonra kocaman bir pencereden burunlarını uzatmış olan Ejder ve Ejderia’ya bakıp el sallamış.
‘Biraz geç kaldık sanırım..?’ diye sormuş Ejder.
‘Hayır, hiç geç kalmadınız..! Eğer geç kalmış olsaydınız beni burada bulur muydunuz? XVI. Prens Kurbağa’yı bulamasaydınız çoktan bir kurbağaya dönüşmüş olacaktım..!’
Daha sonra... Cadı Syntia’nın baygınlığından yararlanıp şatodan çıkmışlar XXI. Prenses Pamuk, XVI. Prens Kurbağa ve tabii ki peri... Ejder ve Ejderia ile arsanın sonunda buluşup XXI. Prenses Pamuk’un sarayına doğru uçmaya başlamışlar. Ama orada sadece Kral’ı buldukları için Kraliçe’yi almak üzere cadı Syntia’nın şatosuna bir kez daha uçmaları gerekmiş... Neyse... Sonunda herkes bir araya gelmiş ve 40 gün 40 gece sürecek bir düğün başlamış...
Ben de bu düğünü işitip gittim, biraz pilavla zerde verdiler. Yolda gelirken bir köpek «hav hav» diye bacağıma sarılınca elimdeki zerdeyi atarak kaçmaya başladım, derken önüme bir sıçan çıktı. O yana bu yana sıçrarken öteden bir arap geldi, ‘Aman tutalım, öldürelim,’ dedi. Derken sıçan korkusundan burnuma kaçtı, ben de ‘hapşu’ dedim. Arap da ‘Allah belanı versin’ deyip enseme bir tokat attı. Patlak toplak, baldırı çıplak, behey oğlum bu nasıl tokat?! Gözlerim yerinden çıktı sandım, uzaklaşmaya başladım... İşit bunu, sakın gitme düğüne, sıçan kaçar sonra senin de burun deliğine...
Hadi hadi, sonuçta gittik düğüne, yanımıza verdiler azıcık pilavı bir tabak içinde... Onu size getirelim dedik, yürümeye devam ettik... Yolda karşıma bir kurbağa çıktı, ‘Vırak!’ dedi, ben de ‘Bırak!’ anladım, pilavı bırakıverdim, size de boş elle geldim...
40 gün 40 gecelik düğün bittikten sonra herkes iki üç gün yataklarına yatıp uyumuş tabii... Ama sonra Kral ve Kraliçe görevlerini XXI. Prenses Pamuk ve XVI. Prens Kurbağa’ya bırakmışlar. XXI. Prenses Pamuk ve XVI. Prens Kurbağa da ilk iş olarak sarayın iki yüz kişilik büyük salonu ve bitişiğindeki yüz kişilik yemek odasının duvarlarını yıktırıp Ejder ve Ejderia’ya bir ev yapmışlar... Kraliçe bu durumu görünce saçını başını yolmuş ve Kral da herkesin başının uçurulmasını istemiş tabii. Ama kocaman iki tane ejderhaya korka korka bakmaktan başka bir şey yapamamışlar... Peri de onları kibar bir şekilde sarayın kapısına kadar geçirmiş...
Daha sonrasına gelince... Onlar ermiş muradına, biz de çıkalım damın kiremidine..!
Belki Mavi sakal bulamadı üç elmayı, ama ben buldum. Tam yürüyordum sokakta, gökten üç elma düştü kucağıma, biri bu masalı duyana (ki bu sanırım ben oluyorum...), biri bu masalı yazana (ki bu da sanırım ben oluyorum...), biri de bu masalı okuyana (e, hadi bu da siz olun..!)..!
Ampul... Yine duruyor orada, ama bu sefer bambaşka bir ampul bu. Bambaşka bir lamba... Lambanın içindeki ampul parıl parıl parlıyor, gözleri rahatsız ediyor yine, başkaları, bazıları söndürmek istiyor onu... Ve kız yine istemiyor söndürmeyi...
Bu sefer daha uzun bakabiliyor ampule, aklına daha uzun ve daha farklı fikirler geliyor... Bir sürü fikir... Başka başka fikirler... Tıpkı bir çizgi film kahramanı gibi hissediyor kız kendini... Ona dokunmak istiyor yine... Bir gün dokunacak da...
Ampul sönüyor... Lanet olsun! Kız ikinci ampulü de kaçırdı!
Sonra gülümsüyor kız... Gülümsüyor, daha önce de yaşamıştı bunu... Gülümsüyor, ampul söndü yine. Gülümsüyor, etraf karardı bir kez daha... Gülümsüyor, lamba yok oldu belki de... Ama...
Gülümsüyor kız yine de...
Ama fikir hala orada...
Söyleyeceklerim var! Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın .
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın .
. . .
Etkilendiği Yazarlar:
Gördüğüm, tanıdığım, hayal ettiğim, yapıtını okuduğum herkes.
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler