..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Güzel birşeyin fazlası harika olabilir -Mae West
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Fantastik Roman > Esin Yardımlı




31 Ocak 2004
Gelecekten Dönüş... Giriş  
Her gün bir önceki gün için gelecektir. Yani 2854 de şimdi için yarın olabilir.

Esin Yardımlı


Her gün bir önceki gün için gelecektir... Yani 2854 de şimdi için yarın olabilir.


:CFGB:
Zamanın içinde bir an
Sonsuz boşluğun içindeki bir nokta:
Görüntü yok. Kıpırtı yok... Sadece düşüncelerim şu anda konuşuyor, sana bunları anlatıyor...
Yaşam bazen bir film gibi oluyor. Aslında genelleme yapmak doğru olmaz. Son günlerde, son aylarda, son yıllarda... Hatta şu son yüzyıllarda film gibi geçmeye başlamıştı benim yaşamım.

Ve filmde... Bir anda ekran kararıyor, ses duyulmaz oluyor... Seyirciler merakla bekliyor boş ekrana bakarak, ‘intihar eden kıza ne olacak?’, ya da ‘adam gerçekten öldü mü yani?’ sorularını aklından geçirerek..

Ses çıkmıyor... Ve bir anda... Sinemanın duvarlarını titretecek kadar derinden bir yerlerden kalp atışları duyulmaya başlıyor...
 
‘Yaşıyor!’ dedi Luc coşkuyla. Sesi yorgun ama mutluydu.

Kalbimin attığını herkese duyurmak için canla başla öten makinenin düzenli ‘bip bip’lerinden başla hiç bir ses duyulmuyordu...

Kalbimin attığını herkese duyurmak mı..?
Yaşıyordum demek...
 
Sanırım anlatmaya biraz fazla ilerden başladım. Gözlerini açamayan ve ses çıkaramayan biri gibi geçmişi düşünsem, seni biraz geçmişe döndürsem herhalde daha iyi olacak..

Ekran aydınlanıyor. Seyirci şaşkın. Geçmişe ait ve hızlı hızlı geçen görüntüler, kopuk görüntüler, kahkahalar, insanlar, tanıdık tanınmadık yüzler, bir montaj harikası... seyirciye kızın veya adamın, artık ölmek üzere olan karakter kimse onun geçmişini anlatmaya başlıyor...
 
‘Vay canına, şu atışı gördün mü? Hedefin tam ortasından vurdun fıstık!’ dedi Luc dostça sırtıma vurarak. Jack arkamızda şaşkınlığını belirten küfürler sıralıyordu. Nilüfer ve Selene de Bastinyas ile yakınımda bir yerlerde atış denemeleri yapıyorlardı...
Kolumu indirdim ve silahı yandaki masaya koydum. Bir yandan da uzağımdaki modele, eritici lazerin etkisiyle kafası hala erimekte olan insan figürüne bakıyordum. Yana’nın içeri girdiğini gördüm. Ağzında bir sakız vardı. Üzerindeki parlak siyah deri ceketi çıkardı ve her zamanki gibi dapdaracık olan, açık yakalı, askılı ve boynunda birleşen askılar yüzünden dik bir yakası olan kazağının üstüne gerçekten kalın ve orasında burasında açık yerleri olmayan bir siyah, dik yakalı kazak giydi. Kısacık saçlarını karıştırarak yanımıza geldi. Jack’in yanına gitti ve onu öptü.
‘N’aber güzelim..?’ diye mırıldandı Jack.
‘Komiser Jack ile işler nasıl gidiyor bebek?’ diye sordu Pierre. ‘Eğer içindeki kazağı –ya da o... o... o kumaş parçasını, hangisini diyeceğime sen karar ver, herifin yanındayken de giydiysen bir dolap dolusu plan dosyası yürüttüğün konusunda bahse girerim..!’ Yana gülerek Pierre’e doğru hareket çekti. Silahımı elime alıp günlerce uğraştıktan sonra başardığım gibi parmağımda çevirmeye başladım. Yana alaycı bir tavırla bana bakıp gülümsedi.

‘Güzel, ama hala yeterince hızlı değilsin.’ dedi ukala ukala. Daracık siyah pantolonunun cebinden kendi silahını çıkardı ve parmağında çevirmeye başladı. Gerçekten bir gün bu kız gibi silah çevirebilecektim... Yana Pierre’e döndü. ‘Sadece bir komplo planı buldum...’ dedi. ‘Yarın Sam’in Barı’nı yok edin, görünmez kılın, ne yaparsanız yapın, oraya gerçek bir lokanta süsü verin.. Biri Luc’un çaldığı lanet olasıca gitarı duymuş olmalı... Öncülerle dolu bi lokantada da arkadan çağlar öncesinde kalmış elektro gitar sesleri gelmesi çok normal karşılanırdı!’

Pierre gülmeye başladı.

Ah Pierre... Şimdi burada yatıyorum gözlerim kapalı bir şekilde.. Kıpırdayamıyorum, konuşamıyorum. Sadece düşünüyorum, senin o günlerde nasıl gülebildiğini anlamaya çalışıyorum...

Ama hayır, sevgili okurum, sana olayları anlatmaya daha geriden başlamalıyım...

Büyük bir patlama oluyor... Kimse ne olduğunu anlamıyor. Tabii... Aklıma şimdi geldi, o patlayıcıları orada unutmamalıydık. Dahası onların orada olduğunu unutturacak kişiyi gözlemeyi unutmamalıydık... Ne karmaşık bir şey bu böyle? Ama gerçekten gereken de bu.

O vinci almamalıydık.

O gün, o saatte... Pierre orada olmamalıydı... Nasıl aklıma getirmedim? Nasıl akıl edemedim?
Patlamanın etkisinden korunmak için Çaprazcılar ve Öncüler, neredeyse herkes kendini yere attı. Ayakta kalanlar da patlama yüzünden şu anda yıkılan...
Zavallı kule.

...şu anda yıkılan ünlü kulenin, bu zavallı kulenin etrafa hızla fırlayan parçaları yüzünden yere düştüler, yaralı veya ölü, yere yatan diğer insanların yanında yerlerini aldılar. Masum bir eylemdi, ya da basit bir plandı bizimkisi, mantıksızlığa ve insanca olmayan bir düşünceye karşıydık. İlk defa bir eylemden fazlasını yapıyorduk, ilk defa gözle görülür, somut, elle tutulan bir değişiklik yapacaktık tarihte.

Ama henüz o kadar iyi değildik işimizde, içimizde işimize ve Çaprazcı akımına yürekten inanmayanlar... Hatta hiç inanmayanlar vardı. Bilmiyorduk bunları, tanımıyorduk onları...

Sydney nerede acaba? diye düşünüyorum hala. Sydney nerede, Pierre nerede diye düşünüyorum... Bu sorulara gerek yok artık. Çünkü sadece onların değil, başkalarının da nerede olduklarını, hangi tarafta olduklarını biliyorum artık.

Başka insanlar, hızlı hızlı gözümün önünden geçiyor...  Sydney’in dikdörtgen masasının modern şovalyeleri...
Ni Kay, Tze İy, Toan Djin, Sam, Arnold, Iris, Xavier, Jack, Yana, Ebu Bin Bir Adbul, Anita, Tahn Vei, Ben, Fan Chi, Parker, Luc, Selene, Nilüfer, Eva, Bastinyas ve Cassandra...

Ve yine insan yüzleri geçiyor... Şu anda biri sürekli gözümün önüne geliyor... Koluma dokunduğu zaman parmaklarını ve upuzun tırnaklarını hissederdim... Her zaman soğuk elleri ve dağınık saçları olurdu, şu anda birini aklıma getirme sebebime uyabilecek son kişiydi o.

Sanırım hala çok ilerlerdeyim... Yerinde olmak istemezdim sevgili okurum, kafanın bu kadar karışmasını, okumakta olduğum kitabı yazan yazarın kafasının bu kadar karışık olmasını istemezdim. Daha geri...

Önümdeki üç boyutlu televizyona iyice yaklaştım. New York’un beş katındaki bütün sokakları gösteren küçük ve parlak mavi lazer çizgilere bakmaya başladım... İyice dikkatli bakınca üçüncü kattaki siyah ve kırmızı benekleri, Öncüleri ve Çaprazcıları görebiliyordum. Daha da dikkatli bakınca her beneğin altında bir adın yazılı olduğunu seçebildim. Luc, Eva ve Yana biriki kişi ile birlikte bir arabanın arkasındaydılar. Sokağın köşesindeki duvarın öbür tarafında ise kalabalık bir Öncü grubu duruyordu... İki grubun ortasında arada sırada parlayan küçük kırmızı ve mavi ışıklar vardı. Bunlar da uyuşturucu ve eritici lazerler olmalıydı...

Bastinyas elinde ufak bir tepsiyle yanımıza geldi. Iris, Xavier ve bana bardaklarımızı uzattı ve kendi bardağını da alıp yanıma, yere oturdu. Yirmi dördünü geçmemiş, hayatını riske atacak görevleri alamayan bütün Çaprazcılar gibi biz de olayları uzaktan izleyenlerdendik. Arnold Evalara yedek silah taşıyan ekiple beraber yola çıkmıştı, henüz ikinci kattaydılar, yaklaşık on tane kırmızı beneğin şu anda ikinci katı üçüncü kata bağlayan asansörlere yaklaştığını görebiliyordum...

 Cassandra’nın bulunduğu yeri gösteren benek Luc ve diğerlerinin arkasına saklandığı arabanın arkasından çıktı. Bastinyas endişeyle üç boyutlu görüntüye kafasını uzattı ve Cassandra’nın nereye gittiğini anlamaya çalıştı... Yaklaşık üç saniye sonra Cassandra’nın noktası açık mavi lazer ışınlarıyla gösterilen sokağın üstüne boylu boyunca serildi, kıpırtısız kaldı.

‘Cassandra!’ diye bağırdı Bastinyas kendini tutamadan, titrek bir sesle. Elimi omzuna koydum, kendi açımdan Nilüfer’i kaybedecek olursam hissedeceklerimi gayet iyi biliyordum, daha önceden yaşamıştım çünkü... Bunun da benim yaşadığım gibi olmasını, Cassandra’nın geri dönmesini umuyordum bütün gücümle. Çaprazcılar uğruna ölemeyecek kadar çok yaşam vardı o kızın içinde, en azından şu ana kadar böyle olmuştu.

Hayır, sevgili okurum. Daha geriden başlamalıyım, çok daha geriden... Daha geri, daha daha geri...
Doksan derecelik eğimle ve üç yüz kilometre hızla yukarı çıkan bir araba, açık mavi ve kırmızı ışınlar havada uçuşuyor, yanda da bir araba var, bir sürü araba var. Sonradan hatırlayınca ne olduklarını anladığım sesler, siren sesleri her tarafı dolduruyor... Nilüfer’in saçları kafasını sıyıran bir lazer yüzünden kırpık kırpık olmuş, Luc önde tek eliyle arabayı sürerken Yer Çekimi Kırıcısı çalışmayan arabasından kolunu uzatmış yandaki arabaya ateş ediyor...
Bütün bunlar çok ilerde, gerçekte başlamam gereken yerden... Yüzyıllar sonrasında... Anılarımı düşünen aklımın önünü bir sis perdesinin kapladığını düşünüyorum... Saçma, ama gerçek.

 
‘Hoşçakalın...’ diyor Selene. ‘Unutmayacağım sizi, hangi zamanda olursam olayım.’

‘Ben de.’ diyor Nilüfer. Cassandra’ya sıkıca sarılıyor, Eva’ya bakıyor. Yutkunuyor...

Ellerimi yanaklarıma götürüyorum, onları kuruluyorum...

Peki niye yanaklarım ıslak, niye ağlıyorum? Bunlar yaşadığım şeyler değil sevgili okurum, yaşayacağım şeyler... Şu an en az senin kadar kafam karışık... Az önce ölmemiş olduğumu öğrendim, güzel güzel geçmişi hatırlıyordum, kafanı karıştırıyordum...

Her şey bir yere kadar... Artık benim de kafam karışıyor...

Yere bakıyorum... Binalar var, küçük, en fazla yedi sekiz katlı binalar... Hiç bir şey değil bu, pencereden dışarı bakınca gördüğüm beş yüz, altı yüz katlı binaların yanında...

Peki ne bunlar? Luc’un da gözleri buğulu, garip bir ifade var yüzünde. Tanrı aşkına niye herkes ağlıyor?!

Görüntü değişiyor yine, tekrar, her zamanki gibi... Seyirci kadar filmi çeken kameraman, oynayan oyuncu ve yöneten yönetmenin de kafası karışık artık.

 
Görüntü değişiyor, ekran karardı ve yine aydınlandı. Seyirci artık sinema perdesine allak bullak olmuş bir yüzle bakıyor. Güçlü bir ışıklandırması olan bir dükkan... Parıl parıl parlayan ve üzerlerine ünlü binaların, çeşitli gemilerin, farklı farklı modellerde arabaların resimleri basılı olan bir sürü irili ufaklı kutu raflara dizilmiş, yan tarafta da ünlü ressamların yaptığı resimlerin bin küçük parçaya, iki bin küçük parçaya ve beş bin küçük parçaya bölünmüş halleri sergileniyor...

Puzzle ve maket satan bir hobi mağazasıydı burası.

Başlamak için en iyi yerdi burası...

.Eleştiriler & Yorumlar

:: (:
Gönderen: Nur Gayretli / Ankara
8 Mart 2004
Çok güzel bir öykü.Bir an kendimi beş yüz katlı evimin garip odalarından birinde bu öyküyü okurken ya da üç boyutlu televizyonumdan bunu bir film gibi izlerken ya da tüm beynimle hayal edip onlardan biriymişim gibi düşünürken buldum kendimi! (Esin anlarsın,aynı Bastian gibi:) )




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kitap Kahramanı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Düş [Şiir]
İlkler... [Şiir]
Buzul Çağı [Şiir]
Nokta [Şiir]
Öğrendim Ki, Kleopatra Hiç Bir Zaman Kleopatra Değilmiş... [Öykü]
Bir Öykü [Öykü]
Kül [Öykü]
Aslında Sevimli Yaratıklar [Öykü]
Prenses ve Ejderha..! 1. Bölüm [Öykü]
Kedix ve Köpex [Öykü]


Esin Yardımlı kimdir?

. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Gördüğüm, tanıdığım, hayal ettiğim, yapıtını okuduğum herkes.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Esin Yardımlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.