Şahin bakışlı, ahu gözlü, şirin davranışlı ve tatlı sözlü idi. -Fuzuli, Leyla ve Mecnun |
|
||||||||||
|
Bilgisayarımın başına geçtim, sevgili okurum. İçimde tuhaf bir mutluluk ve hoşluk duygusuyla televizyonun başından kalkmıştım. Televizyonda Travis adlı çok sevdiğim bir grubun konserini izlemiştim... Ve biliyor musun sevgili okurum? Onların müziğinin içimde yarattığı hisler benim bir Parıltı’yı görmemi, Karanlıktaki Aydınlık’ı keşfetmemi ve daha nice şeyleri sağlamıştı. Şimdi, sevgili okurum, içimdeki işte bu garip duyguyla (tam olarak mutluluk ve hoşluk sayılamaz bu içimdeki çünkü, dünyanın farkına, dünyanın güzelliklerinin de olabileceğinin farkına varmak diyebiliriz bence buna) bir öykü yazmaktı kafamdaki. Mutlu bir öykü, karanlığın içinden güzel şeyleri seçmemi sağlayacak, belki sonu kötü bitecek ama sonuna gelene kadar yazanı ve okuyanı mutlu edecek bir öykü yazmaktı. Ama biliyor musun sevgili okurum? Yazamadım bunu. Niyeyse seninle konuşmak çok daha fazla hoşuma gidiyor şu anda.. Ne de olsa en karanlık ruh halimde ve en sevgili anımda düşündüğüm, duyumsadığım her şeyimi paylaştım seninle, en azından ulaştırmak için çabaladım sana. Ve inanıyorum ki, okudun bunların büyük bir kısmını, eğer bu yazıyı da okuyacak kadar vaktin varsa, diğer hepsi için de vardır, olmuştur, mutlaka, umarım. İçimde Travis’in melodileri devam ediyor sevgili okurum. Ha, bu arada... Unutmuşum sana Travis’in bana Yeşil Şey’lere, Mavi Şey’lere ve Siyah Şey’lere olan dikkatimi kazandırdığını söylemeyi... Ama artık söyledim sevgili okurum. Ve içten içe inanıyorum ki, benim bütün duygularımı paylaşabildiğim birisin sen. Yazdıklarımı, şu an yazdığımı okuman bile yeter aslında buna. Boş konuşuyorum, sevgili okurum, ben de biliyorum bunu. Ama arada sırada edebi ve karmakarışık cümlelerden uzaklaşmak, virgüllerimle insanların kafasını karıştırıp dağıtmamak ve dünyanın... gerçekten olanların farkında olan, kafası bulutların üstünde yeni dünyalar arayan bir insan olmadığımı belirtmek istiyorum sana. Ama biliyor musun, sevgili okurum? Başaramıyorum sanırım bunu... :) Belki de bulduğum dünya, bulutların üstüne başımı uzatmışken, (bak, yine abuk subuk cümleler kurmaya başladım) şu an üstünde yaşadığımız ve havasını soluduğumuz küçük ve çook çok uzaklardan masmavi görünen kürecik... Bunu çok düşündüm sana bunu yazarken, yazarken düşünüyor insan, bilirsin sevgili okurum... Ve sanırım cevap bu. Sana bitirdiğim ilk romanımdan beri, içten bir şekilde, içten ve dıştan böyle sesleniyorum, sevgili okurum diyorum. Belki şimdiye kadar hiç duymadın, belki de çok iyi biliyor ve şu an gülümsüyorsun... Ama artık öğrendin işte, bilmiyorduysan bile. Bilmiyorduysan bile gülümser misin? Gülümsemek güzel yapar insanı, içini açar en mutsuz anında bile işe yarar... Tavsiye ederim... Aklında bulunsun... Bir öykü yazmak isterdim, ama yeni bir öyküye başladım sevgili okurum ve onu bitirmeden yeni bir şey yaratma isteğimi bastırmak istiyorum. Yeni öykünün konusuna gelince... Gerçi bittiği vakit okuyacağına inanıyorum ama açayim sana biraz olayları... Dünyaya inen, kanatları alınmış bir melekle ilgili.. Yo, meleğin bir suç falan işlediğini düşünme, sadece biraz aptal davranmıştı. İnsanlara acımış, kendini onlardan üstün bir noktaya yerleştirmişti. Herşeyin yaratıcısı Güç’ün yanındayken... E, tabii Güç de onu dünyaya gönderip yanıldığını anlamasını sağlamaya karar verdi... Hakkı da var yani... Sen ne de çok biliyorsun öyle cennet işlerini falan diye düşünüyorsan, ben seni durdurmadan önce düşünmekten öyle, vaz geç (bak, belki de tekrar okunması ve anlaşılması gereken bir cümle daha... ama silmeyeceğim, yarattığım hiç bir şeyi insanlardan saklamam veya değiştirmem ben.. hani çok iyi bir öykü olur da elalemin önüne sunulmadan önce üzerinden geçilmesi gerekir, imla hataları toparlanır, o başka..) . Tekrar parantezi kapatıp konuya dönüyorum, sevgili okurum. Kahramanımız Melek hanım (dünyada insanların hepsinin kendine has adlarının olduğunu öğrenince kendisi kendine taktı bu adı... tabii onu ‘hanım’ diye çağıran şu andan önce ve sonra bir tek kişi olacağım ben belki de) tekrar cennete dönmek için... Aslında orası cennet değil de Öbür Dünya diye geçiyor öyküde, aramızda kalsın.. Ölümden sonra varsa eğer bir şey, insanı yargılamayan bir başka dünya olduğuna inandığımı sanıyorum ben. En azından bu öyküyü yazarken öyle... Yoksa görüşlerim sürekli değişiyor, haberin olsun... Neyse, oraya dönmek için kötülüğün ele geçirdiği bir şeye iyiliği geri vermesi gerek.. Ve Melek bunu başarmaya çalışıyor... Bir de Çağrı ile Can var tabi, arkadaşları.. Devreye bir de Zeynep girecek belki... Henüz karar veremedim... Ama ben fazla konuşuyorum, değil mi, sevgili okurum? Yani fazla konuştuğum kesin ama ben öyküm hakkında fazla konuştuğumu söylemek istemiştim... Susmalı ve bekletmeliyim ki, bu saçmalığı yazdıktan sonra bu kız daha neler yazdı? falan diye düşünebil sen.. Değil mi? Öyküler... Birbirini kovalıyor, tıpkı bir günlük gibi geliyor bazen. Bunları sana niye söylediğimi bilmiyorum, sevgili okurum, ama paylaşmak istedim seninle. Ne de olsa en karanlık duygularımı bile paylaştım, ucundan döndüğüm yanlış adımları anlattım belki de sana... Bir midye kabuğundan engin bir dünya çıkarttım ve serdim önüne... Ya, kendimi fazla düşünüyor olabilirim ama, senin okuman için bulduğum bütün bu şeyler, elbet bulurken beni de mutlu etti ama... Yoruyor biraz tabii... Aslında işte tam bu nedenle yazıyorum belki de şu an, şu saniye, şu metni.. Travis devam ediyor kafamın içinde... Ben de devam edeceğim defterleri bitire bitire... Fazla uzatmaya gerek yok gibime geliyor. Ama yine de uzatacağımın farkındayım, çünkü bir sayfadan kısa süren şeyler yazmak artık beni tatmin etmiyor. Hani büyük yol almışım da artık bir sayfalık şeyler yazmak geçmişte kalmış gibi konuştum, ya da yazdım ama öyle değil aslında, yanlış anlama sevgili okurum. Sadece ortaya insanlarla paylaşmak ve baş ağrıtmak için attığım bir yazının daha uzun olması gerektiğine inanıyorum... Niye diye sorma, öylesi hoşuma gidiyor işte. Senin de hoşuna gitmez mi? Gitmiyor mu? Gidiyor mu? Ya, gerçekten çenemin düştüğü bir günün ardında rastladın bana biliyor musun? Karşımda hangi çok sevgili okurumun olduğunu bilmiyorum, umuyorum ki hepsi var şu anda.. Hehe.. Nerde o günler... Umuyorum ki bunu okuduktan sonra (burada bir parantez daha, “bunu” yazarken en başta “bu saçmalığı” yazmayı düşündüm... ama yazmadan vaz geçtim, bunun bir “saçmalık” olup olmadığına lütfen sen karar ver, sevgili okurum, ben bir kez verdim nasıl olsa... Üstelersem senin “bu” yazı konusunda düşünmeni ve kendi kararını vermeni engellemiş olurum çünkü, belki...) nasıl karışık bir kafamın olduğunu anlayabilirsin. Gerçi şu noktaya kadar kafamın karışık olduğunu kocaman bir sayfa boyunca hiç söylememiştim ama artık biliyorsun işte. Ya da anlamış olabilirsin de daha önceden, senden bekleyebilirim bunu... Aslında kafam hep karışık değil ve sürekli karışık. Yani hani insanlar kafalarının karışık olduğunu söyleyince bunu olumsuz bir duyguymuş gibi paylaşırlar ya yanlarındakilerle... Bu öyle değil işte. Yani kafamın karıştığını olumsuz bir duygu olarak paylaştığım anlar da oldu, ama kafamın hep karışık olmasının nedeni bu değil. Şimdi kafam olumlu bir şekilde karışık... Kafam sürekli karışık çünkü içinde sanırım çok şey var. Belki herkeste var bu kadar çok şey ama bilemiyorum, seni bilemem sevgili okurum, ama ben dayanamıyorum. Bir şekilde dökmek gerekiyor içindeki şeyleri ortaya, boşaltmak kafayı... Ama yılıyor mu o şeyler? Hayır.. Daha da kalabalık bir ordu halinde geri dönüyorlar kafama... Ve bu her yere yanımda bir defter taşımaktan vazgeçene kadar yaşayacağım bir sorun sanırım.. Dağınık bir düzen var içerde, kafamın içinde... Ve kocaman bir giysi dolabı gibi orası. Bir çorabın içinde bir gravat, veya ceketin cebinde bir eldiven.. Veya bir pantolonun içinde bir t-shirt falan bulabilirsin sanki orada... Yani burada... Sen bilmezsin ama, hepsinin planlı ve düzenli bir şekilde konulduğunu oraya.. Böyle bir yer işte kafam. Çekmecelerde bir ton öykü var, çekmecelere gizli gizli giren gündelik olaylarla da öykülerle pekişiyorlar.. Ve bir an geliyor.. BUM! patlıyorlar... Ya, biliyor musun, sevgili okurum? Kendim hakkında konuşmayı sevmiyorum ben, bunu biliyorsundur belki, ama kendim hakkında konuşurken hazır, bunu tekrarlayayim dedim. Kendim hakkında konuşmayı sevmem ama yaklaşık bir buçuk sayfadır yaptığım başka bir şey yok aslında. Sana hiç soru sormadım mesela. Soramadım. Cevaplayabileceksen bir ara haber ver de sorayım bir şeyler... Yazabilir misin bir öykü? soracağım ilk şey bu olurdu. Herhangi bir şey hakkında.. yazabilir misin bir tane? konusunu sen seç, ama benim bu sorum üzerine yaz, yani bir nevi, dolaylı olarak benim için yazmış ol... Gerçi “benim için bir öykü yaz” lafından nefret ederim, ki sorulduğu zamanlar da olmuyor değil. Bunu öyle alma ya... Nasıl al.. Valla bilmiyorum... Yaz işte bir öykü! Amaan! Nasıl susacağımı bilmiyorum, klavyenin üstünde parmaklarımın takırdadığını duydukça mutlu oluyorum çünkü. Eskice bir klavyem var... Ve tuşları gerçekten fazla ses çıkartıyor. Belki de ben sert bastığım için aslında... Bilemiyorum. Nasıl susacağımı bilmiyorum, çünkü bu yazı iki sayfayı doldurma yolunda büyük bir hızla ilerliyor. Aslında burada yazanların iki sayfayı bulması beni ne ölçüde mutlu eder... İşte biliyor musun, sevgili okurum? Bunun cevabını da bilemiyorum. Susmam gerek... Susmam gerek... Ama nasıl? Klavyeden çıkan takırtıları seviyorum ve şimdi bu yazıyı seninle paylaşmadan önce bir kaç kez düzeltme amaçlı üst üste okumak istemiyorum doğrusu. Ama yine de yapmalıyım bunu... Neyse... Böyle işte, sevgili okurum... Mutlu kal. Tamam mı? Gülümse hep...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Esin Yardımlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |