Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
İtiraf edeyim ki; hiç memnun olmadığım bazı davranışlarım, alışkanlıklarım var sevgili okurlar ! Ve de istemeden, daha doğrusu artık bıkkınlık duyarak yerine getirdiğim sorumluluklarım. Hatta bunların bazıları sorumluluklarım bile değil. Sırf birileri istiyor diye yaptığım şeyler. Bir türlü onlardan vazgeçemiyorum. Alışkanlık işte...Hani sigara içenlerin pek çoğu, “ Bırakacağım şu mereti ! ” derler de bırakamazlar ya, aynen öyle. Memnun olmadığım davranışlarımdan, alışkanlıklarımdan ve zoraki yaptığım şeylerden bunaldım artık. Şu andan itibaren bunları bırakıyorum. Başkalarının benden beklentilerinin de hepsini unutuyorum. Bazı alışkanlıklarımı terkediyorum. Değişmeye karar verdim sizin anlayacağınız. Hem de derhal. Bu bağlamda bir dizi kararlar aldım. Yıllardır, kendimden çok başkalarını düşünmekten, onlar için koşturmaktan yoruldum artık. O nedenle, “ dokuz körün bir değneği ” olmak yok. Her yemeğe tuz, her çaya şeker olmaktan vazgeçeceğim. Kim ne yaparsa yapsın, umurumda olmayacak. Biraz da kendimi düşüneceğim. Ayrıca “ hem çıplak, hem poyraza karşı gitmek” de yok. Yorgunken , hastayken bile iş yapmak gibi; vitamin haplarımı çiçeklerime vermek gibi. Bile bile “ lâdes ” demeyeceğim sizin anlayacağınız. Herşeyden önce dinlenmenin yollarını öğrenmem gerek. “ Ben boş duramam.” da ne demek oluyor ? Duran nasıl duruyor ? Biraz da boş oturmayı deneyeceğim. Şöyle tv’nin karşısına geçip, keyif çatacağım, hem de saatlerce. Gündüz kuşağındaki , insanı ince verem edecek kadar acıklı dizileri izleyeceğim. Hatta televoleleri, dedikodu programlarını bile. Zaten arkadaş toplantılarında arkadaşlarım sanatçılardan(!), mankenlerden söz ederken, ben saf saf dinleyip duruyorum. Sözü edilen ünlüleri tanımıyorum. Rezillik diz boyu. Her sabah, kör karanlıkta yataktan kalkmaya ne gerek var?( Kargalar bile kahvaltısını etmeden. ) Sanki dokuz çocukla bir mağarada mı kaldım? Nasıl olsa emekliyim, uyuyacağım kuşluk vaktine kadar. Üstelik öğle üzeri güzellik uykusuna yatacağım. Ohh! Gel keyfim gel...... ” Denizi yakamazsam cızlatırım ya! ” Bir de saçma sapan alışkanlıklarım, saplantılarım var bırakmam gereken. Örneğin; yüzüm kırışmasın saçmalığıyla - tv izlerken veya kitap okurken – yüz cimnastiği yapacağım diye; eşimin görmez tarafından ağzımı burnumu yamultmak, kaşımı gözümü oynatmak gibi. Bitti artık...Nasıl olsa bir gün kırışacak. İnceldiği yerden kopsun. Karın kaslarım güçlensin, göbeğim çıkmasın diye; derin nefes alıp, yavaş yavaş verme, karnımı içime çekip, bırakma alıştırmalarını da bırakacağım. Varsın çıksın göbeğim. Güzellik yarışmasına katılacak değilim ya. Kilomu koruyacağım diye yıllardır - nerdeyse - yarı aç gezmeye de paydos artık. Bir düşünün; karnın doyasıya ekmek yeme, bir parçacık börekle idare et, pasta yeme, çorbana ekmek doğrama, pilâvı kuşlar kadar ye. Pişirdiğin yemeği, şöyle karnın tıka basa doyacak kadar yeme...Doktorlar boşuna “ kansızsınız ” demiyorlar. Açım aç! Olacak şey mi? Hani derler ya, “ Adımız kasap ama evimizin et yüzü gördüğü yok. ” diye, o hesap. Tencere tencere yemek pişir, canın çektiği kadar yeme. Varlık içinde yokluğu yaşa yani....Ne bu sıkıntı Allah aşkına ! Artık hepsi serbest bana. Formum bozulursa bozulsun. Mankenlik yapacak, tv dizisinde oynayacak ya da magazin programı sunacak değilim ya! Zaten “ anneanne ” olan bir kadına da , şöyle birazcık kilo yakışır. Öyle kızılcık sopası veya çuvaldız gibi incecik olmak marifet mi sanki ? Kıtlık var gibi memlekette......Ekmek, pilâv, börek, çörek ne bulursam yiyeceğim çatlayıncaya kadar. Hani; “ Deliye pekmez tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamış.” derler ya, onun gibi işte. Maç izlerken tabak tabak çekirdek de yiyeceğim. Eşim yerken yan gözle onu izlemekten, kuru kuru yutkunmaktan bıktım. Varsın sivilce çıksın yüzümde, varsın selülitlerim çoğalsın, varsın kilom 60’a çıksın. A. Pekkan’da bile selülit var. Demek ki bu meretten kurtulmanın yolu yok. Boşu boşuna niye yarı aç gezeyim? Yıllardır salatanın suyuna ekmek bandırıp yemedim hiç. Canım isterse onu da yiyeceğim. Biliyor musunuz, ev işlerinden de bunaldım artık. Onsekizimden beri bir evi çekip çeviriyorum......... Mükemmel anne, mükemmel eş, ideal bir ev hanımı, iyi bir komşu, iyi bir arkadaş, hayırlı bir gelin, en son da iyi bir kayınvalide olacağım diye yoruldum. Bazen kendimi, üzerimden kamyon geçmiş gibi hissediyorum. Kendimi hiç üzmeyeceğim şu andan sonra. Canım isterse ev işi yapacağım, istemezse yapmayacağım. Hatta ütüyü, tamamen unutabilirim. Ev işleri çok nankör. Havanda su dövmek gibi bir şey. Git git, arkana dönüp bir bak, bir arpa boyu yol aldığını gör. Bırakacağım ipin ucunu. Ev dağınıklığından ölen bir kadın duymadım bugüne kadar. O nedenle kendimi hiç yormayacağım. Kimseye bir bardak su da yok. Herkes kendi göbeğini kendisi kessin.... Hemen başlayacağım, aldığım kararları uygulamaya. Gerisini getiririm nasıl olsa. ”Hırsızlık bir ekmekten; kahpelik, bir öpmekten başlar.” mış... İş, başlamakta yani. Eşim yeşil çayını istediğinde, “ Kalk kendin yap! Ben okuyorum.” diyeceğim. Gömlek istediğinde; “ İşte orada, ütüle de hemen geçir sırtına .” diyeceğim. “ Bir kahve içsek.” dediğinde; “ Ay ! Ne iyi olur; hadi bana da yap.” diyeceğim. Akşamdan sonra çalan telefonlara da ben bakmayacağım. Eğer eşim, “ Bak şu telefona, nasıl olsa seni arıyorlardır.” derse; “ Olsun! Eğer beni arıyorlarsa, seslen bana, gelirim.” diyeceğim... “ Meyve var mıydı? ” dediğinde; “ Olmaz mı ! Dolapta....Hadi getir de yiyelim.” Demezsem ne olsun ! Herhangi birisi, “ Hocanım ! Bizim kızın ödevine yard.....” der demez, “ Kusura bakmayın, hiç vaktim yok.” Diyeceğim. ( ” Donsuzun gönlünden dokuz top bez geçermiş.”.......Benim de neler geçiyor gönlümden. ) Yazdığım şiirleri, öyküleri, denemeleri yayınevlerine beğendirmek için de çaba vermeyeceğim artık. Yayın evlerinden – hiç okunmadan – birkaç kez geri gelen kitap dosyalarımı görünce; görücüye çıktığı halde beğenilmemiş, evde kalmış kızlar gibi hissediyorum kendimi.......Yazdıklarımı yakacağım anasını sat’im! Ya da yırtıp atacağım. Yayınevlerinin içi rahat olsun. Artık hiç birini rahatsız etmeyeceğim. Ve yazmayacağım artık, bu son yazım olsun... Yazdıklarım ne işe yarıyor ki zaten! Kendimi iyi yazan biri zannetmekten, megalomanlıktan vazgeçeceğim. Ben kim, yazarlık kim? Çok kötü yazdığım için, her yayınevinden kovulacağımı bile şimdiden kabul edeceğim... Buna da alışırım zamanla. ” Dalga boyumu aşmış nasıl olsa; ha bir karış, ha beş karış.” İstemediğim hiçbir şeyi yapmayacağım. Yok, “ Ayıp olur. ” Yok ,“ Elalem ne der? ” , Yok, “ Usuldendir, âdettendir ” Yok “ Onun hatırı, bunun hatırı ” sözlerini unutacağım. Canım istemiyorsa yapmayacağım arkadaşlar, yapmayacağım! Şim’den sonra hiç kimse beni, istemediğim bir yere götüremeyecek; yapmak istemediğim bir şeyi yaptıramayacak. “ Hatır için çiğ tavuk eti yemek ” yok artık. O eskidendi. Alsın çiğ tavuğu, bu sözü söyleyen atalarımız yesin. Böylece, sevmediğim bir yemeği yemek gibi zorla yaptığım bazı şeylerden kurtulacağım...Kısacası de – ği – şe- ce – ğim... Allahım ! Sen beni yeni baştan yarat ya Rab! On dakika sonra: Şöyle bir düşündüm; nasıl başaracağım bu kadar değişimi? Hem de bu kadar yıldan, bu yaştan sonra?.........Düşündüm düşündüm, değişmekten vazgeçtim. Ben değişemem, beni ben yapan özelliklerimden vazgeçemem. Aksi halde ben, ben olamam ki ! Hem ne demiş atalarımız: ” Kırk yıllık Kâni, olur mu Yani? ” Oh be ! Rahatladım. Tamamen farklı bir kişiliğe bürünmek çok zor olacaktı benim için........ Hay ben çok yaşayayım ! Yukarıdaki yazı hakkında düşüncelerim: Saçma bir yazı olduğunun farkındayım. Yazıyı okuyunca; ” Benim derdim inekle dana; karının derdi sürmeyle kına.” demeyin sakın. Bir anda aldığım saçma ve asla uygulayamayacağım kararları paylaştım sizinle. Saçmaladım daha doğrusu. Olsun !........Sizin hiç saçmaladığınız zamanlar olmuyor mu? Son bir şey daha: Adamın biri ( aslında ünlü bir düşünür de , adını şu anda hatırlayamayacağım ), memleket meselelerini düşünmekten gece uyku uyuyamıyormuş. Bir gece yatakta düşünceler arasında dönüp dururken, yanında horul horul uyuyan karısını silkeleyerek uyandırmış. ” Memleketin bu kadar sorunu varken, sen nasıl rahat uyuyorsun ! ” diye kızmış kadına......Siz de beni kınayabilirsiniz o düşünür gibi. “ Bırak şu incik cincik sorunları, memleketin halini düşün.” Diyebilirsiniz. Haklısınız ! Ne diyebilirim ki ! Elin ağzı torba değil ki, büzeyim. Yerden göğe kadar haklısınız kınamakta.....Ancak; saçma bir yazı yazdım diye, memleket meselelerini düşünmediğimi zannetmeyin. Düşünüyorum da, elimden bir şey gelmiyor..... Belki de fazla düşünmekten böyle saçmalar hale geldim. Kimbilir!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |