..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"İnsanların bazen neye güldüklerini anlamak güçtür." -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Yazarlar ve Yapıtlar > Yûşa Irmak




18 Eylül 2023
"Tufandan Önce" Kitabı Üzerine Notlar  
Yûşa Irmak
Türk hikâye sanatı en yakın Sami Paşazade Sezai’ye kadar uzanır. Ama hikâye denince Ömer Seyfettin ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu’nu hatırlarım.


:GBA:
Türk hikâye sanatı en yakın Sami Paşazade Sezai’ye kadar uzanır. Ama hikâye denince Ömer Seyfettin ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu’nu hatırlarım.

İsmini zikrettiğim bu iki kıymetli hikâyecimiz ülkenin en karanlık dönemlerinde yaşamış olmalarına rağmen, milli kimliklerini saklayarak kalem oynatmayı akıllarının ucundan bile geçirmediler. İşte bu duruşları yüzünden “hikâye” denince aklıma ilk bu iki isim gelir. Zira onların hikayelerini ne zaman okursam okuyayım, her zaman derin derin düşüncelere dalmışımdır.

Her sanatkâr gibi hikayeciler de toplumun dertleriyle ilgilenmiş, ilgilenmek zorunda kalmış, hiçbir zaman sıradan insanlar gibi yaşamamışlardır. Duygu dünyaları, yaşam biçimleri, hayat felsefeleri öylesine hassastır ki normal insanların umursamadıkları çoğu meseleler onları derinden yaralamıştır. Bu yüce kalemler hangi şartlar olursa olsun sanatlarını milletimizin fabrika ayarlarına getirmek için kullanmışlardır. Her ne kadar “Kan Kardeşi”, “Kaşağı” gibi insan kalbinin attığı hikâyeler daha çok bilinse de, ben daha çok Ömer Seyfettin’i “Pembe İncili Kaftan”, “Başını Vermeyen Şehit” gibi milli meselelerle yoğrulmuş hikâyelerinden, Müftüoğlu’nu da “Çağlayanlar”ından hatırlıyorum. Daha sonraki dönemlerde hikâye dünyamızda Memduh Şevket’i, romancılığıyla ünlü olmakla beraber Refik Halit’i, Sait Faik’i, Sabahaddin Ali’yi, Tarık Buğra’yı ve benzerlerini okuduk. Bunların bazıları sanatlarını ideolojilerinin emrinde, bazıları da hayat anlayışlarında kullandılar. İki dünya savaşı arasında Sovyetler Birliği kapalı kutuydu. Ancak en karanlık dehlizlerde dahi bir propaganda makinesi gibi iş tutmuştur. Ülkece yaşadığımız ekonomik buhranlar ve yaşanılan fakirlik yüzünden Rusya’nın propagandası insanlarımız üzerinde etkisini arttırmıştı. Bu dönem hikâyecilerimizin bazıları Batı’da esen rüzgâra kapılarak kendilerince bir yol seçtiler. İkinci Dünya Savaşı’nın bombaları Avrupa’ya düşmeye başladıktan sonra, fakirleşen, yalnızlaşan Avrupa insanının rehabilitasyona ihtiyacı vardı. Bunun için o dönemin kalemşörlerinin, hayatın saçmalığını bol bol işlediğine şahit oluyoruz. Halbuki biz o yıllarda Batı’nın yaşadığı acıları yaşamamıştık. Derinlerden gelen başka dertlerimiz vardı. Savaşlarda tükenmiştik, fakirdik ve farklı bir medeniyetin çocuklarıydık. Üstelik bir kültür muhacirine dönüşmüştük. Var olabilmemiz ancak hayatı ciddiye almamızla mümkündü.

Günümüzde yaşayan, gelecekte ise kendisinden söz ettirecek günümüz yazarları arasında Mustafa Kutlu’nun eserlerini çok önemsiyorum. Her şeyden önce Kutlu, bu milletin, bu toprağın çocuğu olduğunun şuurunda bir yazarımızdır. İnsanın olduğu yerde mutlaka dert vardır; dertsiz sadece bazı delilerdir. Anlayabildiğim kadarıyla Kutlu’nun telakkisine göre dışardan reçeteler almamıza gerek yok. İnsanımıza sorumluluğunu duyurur, onu vicdanının sesini dinler hale getirir, sağlam bir ahlâk sahibi yapar, bir de onu çağın idrakiyle buluşturursak, o insan bütün dertlerini çözebilir. Dertler bizden kaynaklandığından, merhemi de yine bizdedir. O yıllarca önce yayınladığı “Ya Tahammül, Ya Sefer”, “Yoksulluk İçimizde”, “Yokuşa Akan Sular” ve diğer kitaplarında insanımızı bu anlayışla ele almıştı. Kutlu’yu bu eserlerinde ne bir vaiz, ne bir toplum mühendisi olarak görürüz. Onu sadece ve sadece bir sanatkâr kaygısıyla sahip olduğumuz hazineleri duyurmaya çalışan bir yerli olarak tanırız.

“Bu Böyledir”, “Uzun Hikâye”, “Beyhude Ömrüm”, “Mavi Kuş”, “Tufandan Önce”, “Uzun Hikaye” kitaplarının hepsini okudum. Kitaplar bitince kendi kendime konuşmaya başladım. Değerlerimiz ki, bizi biz eden o değerleri uzun uzun düşünme ve tefekkür etme fırsatı verdi. Kutlu’nun hikayelerini her okuduğumda içerlendiğimi, iç geçirdiğimi, hüzünlendiğimi bazen de gözyaşı döktüğümü itiraf etmeliyim. Diğer bütün kitaplarını severek, hayatın nabzını duyarak sindire sindire okudum. Eserlerindeki lezzet, sadece hikâye tekniğini çok iyi bilmesinden değil, doğunun çizgilerini, sembollerini muhteşem kullanmasından kaynaklanıyor. Böylece o kitabı okuyup bitirdiğinizde, hasretini duyduğunuz atmosferi teneffüs etmeye başlıyorsunuz. Kutlu, insanı yalnızca biyolojik bir varlık sığlığında almamış, bir bütün olarak ele alarak onun ruh dünyasını, metafizik derinliğini de hiç ihmal etmemiş. Onun için kahramanları, kuklaları, plastikleri andırmıyor; canlı, kanlı, ruhlu insanlar olarak karşımıza çıkıyor.

Evet, dün gece sabaha kadar “Tufandan Önce” kitabını okudum. Demokrasinin hayatımıza getirdiği eğlenceli durumu gözlemesi, keskin zekâsı ve hiç de göstermediği hiciv yeteneğiyle ele almış. Hayattan kopuk geniş kitlelerin cahilliğini istismar ederek yaptığı kara mizahı, kitap bitince ayağa kalkıp kendimce alkışladım. Politikacılarımızı, bürokratlarımızı, hatta halkımızı dikkat çekici bir şekilde resmetmesi gerçekten takdire şayan… Kurulacak bir tesisin etrafında dönen fırıldaklar… Herkesin o tesisi kendisine mal etmeye çalışması… Millet ekmek, politikacı ve bürokratların hesap peşinde oluşu ve bunun günümüzde bile hâlâ aynı oluşu hem acıklı, hem de komik gelmeye başladı.

Kutlu’nun sade, duru anlatımı kesinlikle basit veya alelade değil, şiirle iç içe girerek kıvamını bulmuş bir eser olarak karşımızda duruyor. Yazarın “Tufandan Önce” eserinde başkaca kitaplarda görmediğim o “edebiyat kaygısı”nı aşmış olmasına da ayrıca sevindim. Hatta üstadın bilerek, isteyerek hikâye sanatına yenilik, çeşitlilik, zenginlik getirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Kendisini sanatın bu alanında ortaya koyduğu eserle “Ben de varım” demesinden büyük bir keyif aldım, haz duydum…
Kalın sağlıcakla…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yazarlar ve yapıtlar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sefil Tarihçilerimiz!
Tarihimizi Aydınlatan Bir Kitap
Sadettin Kaplan’ı Kimler Tanıyor?
Cahit Sıtkı Bugün de Yarın da Okunacaktır
Elem Çiçekleri
O, Gariplere Ne Mutlu…
Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak Kimdir? Eserleri Nelerdir?
Kum ve Köpüğü
Dalından Koparken Tekrar Açan
Sözü Şiir Olan Sultanlar

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaşadığımız Kaos Türklerin İdrakini Gösterecek
Oyun veya Siyaset
12 Eylül Fermanı
Büyük Şairlerin Şiirleri Nasıl Okunur?
Dilin Düşündürdükleri
Pavese’nin Yaşama Uğraşı
Edebiyat Düşüncesi Üzerine…
Hasretin Sebebi: İlham
Cihan Harbi Yahudiler ve Türkler
Portrait Of May Sartoris Tablosu'nun Düşündürdükleri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.