Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
Söz, kullanmasını bilen insan için mükemmel bir silâhtır. Onunla gönül almak da, gönül yıkmak da mümkündür. Söz, dağınık bir yuvayı tekrar düzene kor. Düzenli bir yuvayı da bozabilir. Dinimizde nice sevaplar dille, dili güzel kullanmakla ancak mümkün olabilmektedir. Namaz, oruç, zikir, Kur’an okumak, emr-i bi’l-ma’rûf, nehy-i ani’l-münker, hakkı ve sabrı tavsiye, Allah'a duâ gibi ibâdetlerin yanında; gıybet, iftira, yalan, kaba söz ve kalp kırmak, mü’minlerin arasını ifsad etmek, cemaatleri dağıtmak, fitne çıkarmak, kötülükleri teşvik edip iyiliklere engel olmak, lüzumsuz konuşmak... gibi birçok günahın sebebi de dil/konuşma olmaktadır. Sabırsızlık, sır saklayamamak, her duyduğunu söylemek, nerede ne söyleneceğini bilememek de dile hâkim olamamanın getirdiği günahlardan ve büntanlardandır. Kuru ekmekle soğanı, güzel sözle katık edebilirseniz nasıl tatlılaşır; tatlı bir yemek, kötü sözle yenilmez bir acılığa ulaşır. Ezop, zengin bir köşkün hizmetçiliğini yapmaktadır. Efendisi, ona bildiği en kötü yemeği pişirmesini ister; beğenmediği, nefret ettiği bir misafiri gelmiştir, ona ikram edecektir. Ezop dil yemeği yapar, getirir. Efendisi buna pek anlam veremese de sesini çıkarmaz. Bir zaman sonra çok sevdiği bir arkadaşı misafir olduğundan, Ezop’tan bu sefer bildiği en güzel yemeği pişirmesini ister. Köşkte her çeşit malzeme olduğu halde Ezop yine dil pişirir getirir. Bu sefer, efendi dayanamaz, sorar: “En kötü yemek istedim, dil getirdin; en iyi yemek istedim, yine dil getirdin, bu ne biçim iştir?” Ezop: “Evet, dil, hem zehirden acı, hem dünyanın en tatlı gıdasıdır” diye cevap verir. Hakikaten çok mükemmel bir sofraya çok acıkmış olarak dâvetli olsak, yemek esnasında birisi bizim onurumuzu kıracak, bizi yerin dibine geçirecek lâflar etse, o yemeğin tadı tuzu kalır mı hiç? Bir söz ustası olan Yûnus, söz konusunda şöyle söyler: “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Söz ola ağılı aşı, bal ile yağ ede bir söz.” İnsanlar söz konusunda üç gruba ayrılır: Suskun-sessiz insanlar; gevezeler; hoşsohbet insanlar. Aşırı derecede suskun ve sessiz insanlar, çoğunlukla kendilerine güveni olmayan, ezilmiş ve kişiliksiz insanlar olabilir. Öyle değilse bile, bir insana faydalı olamayan, onu yeri geldiğinde teselli edemeyen, sevindiremeyen, bazen de dilsiz şeytan durumuna düşen kimselerdir. Bunlar; fazla aranılıp sorulmaz, yoklukları önemsizdir. İkinci grup insanlarsa yerli yersiz hep konuşmayı severler, başkalarına bu hakkı vermek istemezler, tek dilleri olduğu halde iki kulakları olduğunun hikmetini kavramazlar niyeyse. İnsanlar, bu tiplerden de çoğunlukla tiksinç olurlar. Tabii, çok söz yalansız da olmadığından kendileri ve dinleyicileri de günahkârlar zümresinden olurlar. Bu tipler, genellikle kendilerini çok beğenmiş insanlardır da. Bazen susmanın altın olduğunu anlatamazsınız onlara. Dedikoduya meraklı olan bu tipler, sır da saklayamazlar. Bunların da zararı çok kişiye dokunacağından, konuşma kirliliğine sebep oldukları ve kul hakkına da tecavüz ettiklerinden bunlar da sevilmezler. Üçüncü gruptaki tatlı dilli insanlarsa, devamlı aranıp kıymeti herkesçe takdir edilen insanlardır. Neyi, ne zaman, nerede ve nasıl konuşacağını bilen insanlardır onlar. Konuştuklarında ağızlarından sanki bal akıyordur. Derdinizi, sıkıntınızı o konuşurken unutur, onu sever, arar, ondan faydalanmak istersiniz hani yanınızda olsa ekmek arası sözleri ile aperatif atıştırır kendinizi doyurursunuz. Karşısındaki topluluğu uzun uzun düşünmeğe mecbur eden, ağlatan, fikir ve inançlarını değiştiren veya geliştiren, onların gönüllerinde, vicdanlarında hâkimiyet kuran, onları fetheden konuşmacılar da vardır malumunuz. Nice zaferler, güzel sözlerle kazanılmış, nice askerin morali güzel sözle zirveye çıkarılmış, heyecanları galeyana getirilerek seve seve canlarını fedâ edecek hale yükseltilmiştir. Medeniyet, güzelliklerden meydana gelen bir terkiptir. Güzel konuşma ve güzel yazma, başlı başına bir sanattır, güzel sanatlardandır. Kimi vardır, güzel konuşur, fakat güzel yazamaz; kimi de güzel yazar, kalemi kuvvetlidir, fakat güzel konuşamaz. Bu bir kabiliyet işidir. Önemli olan, doğuştan potansiyel olarak Allah’ın bir lütfu ve nimeti olarak verilen bu beyan yeteneğimizi (55/Rahman, 4) kontrole ve disipline alıp geliştirmektir. Herkesin güzel bir yazar veya meşhur bir hatip olması beklenemez, bu zaten mümkün de değildir. Fakat, sözü dinlenen, güzel ve düzgün konuşan, anlattığı ve tebliğ ettiği anlaşılan, gerektiğinde merâmını yazıyla da doğru ve güzel bir şekilde anlatan bir seviyeye, çalışıp gayret etmek şartıyla hemen her insan gelebilir. Bütün bunlara rağmen, güzel konuşmak veya yazmak, dili güzel kullanmak, hiçbir zaman gaye olmamalıdır. Dil bir araçtır. Bu vâsıtayı çok iyi kullanabilmek için esas gayeden uzaklaşarak hayatı bu uğurda harcamamak da gereklidir. Din, amaç; dil araçtır. Bu konuyla ilgili Kur’an’da vurgulanan, güzel olan gayeye, güzel vâsıtalarla gidilme esasıdır. Kur’an, gayemizi belirtirken, vâsıtaları da belirtmiş; her türlü aracı değil; nassların belirlediği, ya da bizi özgür bırakarak mubah kıldığı araçlarla gayeye doğru yol almamızı istemiştir. Dolayısıyla dil aracı, kötü bir gayeye hizmet de edebilir. Cennetin, gölgesi altında olduğu kılıcın, aslında cihad vâsıtası olarak, kişiye büyük bir makam bahşetmesi yanında; bu aracın kötüye kullanılarak haksız yere kan dökmeye âlet edilebilmesi gibi, dil de kötüye âlet edilebilir. Hatta şekil ve üslûp yönüyle “güzel” yargısı verilen konuşma ve yazma (edebiyat, edebiyat yapma) da şerre âlet olabilir. Sözün ve kalemin kuvvetli etkisi sebebiyle, bazı samimiyetsiz insanlar, açıkgöz çıkarcılar, insanları söz oltasıyla kolayca avlayabilmektedir. Kur’an kültürüne sahip olmayan kalabalıklar, sözün sahte güzelliğine kanarak kolaylıkla sömürülebilmekte, nice politikacılar lâf cambazlığı yaparak tâğûtî anlayışları halka kolaylıkla empoze edebilmektedir. Burada, şöyle bir soru akla gelebilir: Söz, şerre âlet olabilir; ama güzel söz şerre âlet olabilir mi? Ya da, değişik ifadeyle, şerre âlet olan şey, güzel olabilir mi? “Güzel”i, güzel şekilde ve bir bütünlük içinde değerlendirirsek, elbette olmaz; âlet olursa güzellikten çıkarılmış olur. “Güzel”i, “Güzel Yaratıcı’nın, kelâmların en güzeli olan Kitab’ına uygun olan şey” diye tanımlayınca, şer olan veya şerre hizmet edip ona âlet olan bir şey, “güzel” olamaz. Halkın edebiyat yapmak, edebiyat parçalamak diye eleştiriyle yaklaştığı ve olumsuz tavır aldığı şekil ve kılıf makyajından ibaret yaldızlı sözler bu türdendir. Kur’an, Şuarâ (şâirler) sûresinde bu çeşit nefse hoş gelen, aslında hiç de güzel ve gerçekçi olmayan, dışı süslü olduğu için, câhillerin güzel zannettiği sözlerden bahseder. Gerçek anlamda mü’min olmayan şâirler, hatipler ve bunların sanal, yapay, sahte ve aldatıcı güzelliğe (daha doğrusu, maske ve makyaja) sahip olan yaldızlı sözleri tenkit edilerek, müslümanların bu tür kişi ve sözlere karşı dikkatli olmaları tavsiye edilmiştir (Bkz. 26/Şuarâ, 224-227). Yaldızlı sözlerle, süslü kelimelerle yalanı gerçek gibi, bâtılı hak giysisiyle göstermeye çalışan lâf cambazları, politikacı, şâir ve edebiyatçılar, her dönemde ve her yerde görülebilmektedir. Sözlerini daha çok secîli kelimelerle veya kafiyeli şiirlerle, ya da kulağa ve nefse hoş gelebilecek özelliklerle süslemeye âzamî gayret gösteren bu insanların sözleri yapmacıktır, samimiyetsizdir. Daha çok, duygulara hitap eden heyecan amaçlı sözlerdir. Sözü sihir olarak kullanıp gerçeği dil mahâretiyle farklı gösteren, bâtıl bir inancı veya haramları hoş gösteren, değersizi değerliye tercih ettirmeyi amaçlayan bu sözleri bir müslümanın iyi tanıması, değer vermemesi gerekir. Müslümanın, güzel rolündeki büyülü maske takan cadıyı teşhis edebilmesi için, öncelikle gerçek güzeli iyi bilmesi, onunla irtibatı gerekecektir. Çünkü, bir şeyin sahtesini fark edebilmek için aslını tanımak şarttır. Ancak gerçek güzeli tanımayan kimseler, sahte güzele âşık olabilir. Bazen, dinî nasihatler yapan, vaaz, hutbe ve sohbetlerle insanlara hakkı göstermeye çalışan kimselerin, özellikle mevlit okuyan veya radyo ve televizyon programlarında duâ yapan bazı görevlilerin samimiyetsizliği sırıtmakta, bu yapay süsleri bolca kullanarak, makyajı suratından akan kimselerin görüntüsünü oluşturabilmektedir. Allah rasûlü, bu konuda şöyle buyurur: “İneğin geviş getirmesi gibi, dilini sağa sola çevirerek belâğat göstermeye çıkan kimselere Allah buğz eder.” (Ebû Dâvud, Edeb) Bütün bu hususlara dikkat edip sözdeki yapma güzellikten önce, esas güzellik olan muhtevâdaki gerçek güzelliği, hakkın ifadesini, doğruluğu aramalıyız. Mehmed Âkif Ersoy: “Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!” diyerek buna işaret etmiştir. Ama sözümüz odun gibi olacaksa, Yûnus’un, dergâha taşıdığı odunlar gibi olsun, yontulmamış olmasın. Kur’an başta olmak üzere güzel kitapları okuyarak, dâvet çalışmalarıyla tecrübemizi artırarak sözlerimizin, dilimizin yontulmasını sağlayabiliriz. Odun, yontulunca kalem haline de gelebilir. Sözde önemli olan doğruluk ve samimiyettir, güzel bir gayeye hizmet etmesidir. Yoksa, içi boş, kof sözler, nefse hoş gelse de bunları edebî ve güzel kabul edemeyiz. Sözün edebî olması için edepli olması gerekir, çünkü edebiyat kelimesi edep kelimesinden türemiştir. Edepsiz edebiyat olmaz. Dili ve kalemi terbiye etmeyi öğrenmeden edepli olmak da mümkün değildir. Söz ve kalemin önemi buradan kaynaklanmaktadır. Yontulmamış odun gibi kaba ve sert olan, güzellik ve yumuşaklıktan nasibini alamamış söz, iyi niyetle bile söylenmiş olsa, çok kere kaş yapayım derken göz çıkartabilir, fayda yerine zarar verebilir. (Bkz. 3/Âl-i İmran, 159). Uzun dilin başı dertli olur. Eli taşlı insanı gören yılan, başının belâsı dilini çıkarıp yalvarır; aynı dil nice canlar yakmıştır. Dilin kemiksiz olması, fesada, yalana yani harama uzanmasına sebep olmamalıdır. Dâvâ arkadaşlarının yerini haber vermemek için, dilini dişleriyle koparıp zâlim güçlerin yüzüne tüküren adam, gevezeler için ne büyük bir ibrettir. Konuşma sanatını bilmeyen bir kimse, ne kadar zeki ve değerli olursa olsun, insanlık görevini tam yapamaz. Çevresindekileri kendisinden uzaklaştırır, zavallı insan durumuna düşer ve konuşmasıyla kendisine ve çevresine zarar verebilir, ifsada yol açabilir. “Söz gümüşse, sükût altındır” sözü, konuşmasını bilmeyenler için geçerlidir. Oysa konuşma sanatını bilenler için söz altındır. Söyleyecek sözü olan, söylenecek uygun söz bulunmadıkça susmakla tanınan bir insan, her zaman kendini dinletir. Söylenecek bir sözümüzün bulunması gerekir; insan olarak, mü’min sorumluluğunu duyarak. Sözler ve diller ile ilgili bula bildiğim incileri de sizler ile paylaşmak istiyorum buyrun efendim işte söz ve dillerden seçmeler… “Sözün âfeti yalandır.” (Hadis-i Şerif) “Belâ, insanın sözü üzerine gelir.” (Hadis-i Şerif) “Ya hayır söyle, ya sus!” (Hadis-i Şerif) “Ya hayır konuşup da sevap kazanan, yahut susup da selâmet bulan kişiye Allah rahmet etsin.” (Hadis-i Şerif) “Esenlik ve huzur on kısım ise, dokuzu susmaktır.” (Hz. Ömer) “Çok konuşmayınız; herkesin gözünden düşersiniz.” (Hz. Ali) “Senden soruluncaya kadar susmak, susturuluncaya kadar söylemekten hayırlıdır.” (Hz. Ali) “İnsan, hayvandan konuşmakla üstündür. Ama doğru konuşmazsan hayvanlar senden üstün olurlar.” (Şeyh Sâdi) “İnsan dilini tutup konuşmadıkça, ayıbı da hüneri de gizli kalır.” (Şeyh Sâdi) “İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh, doğrunun yardımcısıdır Hz. Allah.” “Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz; Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” “Ya susun, yahut susmaktan iyi şeyler söyleyin.” “Konuşması insanı hayvanlardan, söylediği şeyler de meleklerden ayırır.” “Gelür kem sözle başa çok belâlar. Savar mâkul söz nice kazâlar.” “Ilı sözle yılan ininden çıkar. İri sözle kişi dininden çıkar.” “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz.” (Yunus Emre) “Eğer hor eğer hürmet, Kişiye sözden gelir.” (Yunus Emre) “Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, işitenin yararlandığı sözdür.” “Kişi ne aş bulursa yimek olmaz; Dile ne söz gelürse dimek olmaz.” “Söz odur kim ola gül gibi hoş-bû; Selâsette dahi güya akar su.” “Tamamıyla doğru olsa da, sert söz insanı yaralar.” “Sözler harekete getirir; ancak, örnekle beraber uygulanır.” “İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyin.” “Bin düşün, bir konuş! Bu daha iyidir.” “İnsan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur.” “Doğruluğunu tam bilmediğin bir sözü söyleme!” (Sâdi) “İnsanın cümlelerine hâkim olması için konusuna egemen olması gerekir.” “Güzel söz, demir kapıyı açar.” “Güzel sözler, petekten damla damla sızan bala benzer; insanın ruhuna tat verir.” (Hz. Süleyman) “Kelâm ile kemâli birleştirmek gerek.” “Yeşillikler, toprağın çirkinliğini kapattığı gibi, tatlı sözler de insanın birçok kusurunu örter.” “Güzel söz, en etkili bir sinir ilâcıdır.” “Kılıç yarası iyi olur; dil yarası onmaz.” “Cebinde para bulunmayanın, hiç değilse dilinde bal bulunmalı.” “Tatlı sözler, tatlı yankılar meydana getirirler.” “Tatlı söz söyleyen, hiç kimseden kötü söz işitmez.” “Tatlı sözler, şiddetli bir öfkeye karşı en etkili ilâçtır.” “Tatlı söz yılanı ininden, acı söz insanı dininden çıkarır.” “Tatlı kelâm dinletir, tatsız kelâm esnetir.” “Tatsız çorbaya tuz, akılsız kafaya söz kâr etmez.” “Para ile köle satın alamadığına üzülme; insanları tatlı dille de kendine esir edebilirsin.” (Hz. Ali) “Bir insana söz anlatmak için yakasını, paçasını tutmanız yersizdir. Sizi dinlemek istemiyorsa, dilinizi tutun daha iyi olur.” “Her bildiğini söyle; her söylediğini bil!” “Akıllılar, sözlerini altın tartan bir terazide tartarlar.” “Çok kez söylediklerimiz yüzünden kazandığımız düşmanlar, yaptıklarımız yüzünden kazandığımız dostlardan daha çoktur.” “Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz.” “Ne kadar çok söylersen karşındaki o kadar az hatırlar. Az söyle de kazancın çok olsun.” “Uzun sözü, maksadını anlatamayan söyler.” “Ağızdan çıkan söz, bil ki yaydan fırlayan ok gibidir. O ok gittiği yerden geri dönmez; seli baştan bağlamak gerek.” “Söylenmediği sürece söze sen hâkimsin. Bir kere söyledin mi, o sana hâkim olur.” “Bir sözün ardından koşmamalıyız; söz bizim ardımızdan koşmalı, bize hizmet etmeli.” “İnsanlar arasında yaşamak güçtür; Susmak çok güçtür de ondan.” “Çok konuşmak, insanın gözden düşmesi için en kısa ve en emin yoldur.” “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” “Ve susmak altın olmadı hiçbir zaman; Sözün bir anlamı oldukça.” “Susma, dayanılması çok güç bir hazır cevaptır.” “Susmak, insanı ele vermeyen sâdık bir arkadaştır.” “Çok kez, en güçlü eleştiri, ses çıkarmamaktır.” “Bazen susmak, söylenen bir sürü sözden çok daha fazlasını ifade eder.” “İki şey insanı çileden çıkarır; Söylenecek yerde ağız açmamak, susacak yerde lâkırdı etmek. (Şeyh Sâdi) “Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar çirkindir.” “Konuşmak ihtiyaç olabilir; ama susmak bir sanattır.” “Çok bilenler konuşmaz; çok konuşanlar bilmez.” “İnsanların bazen birbirlerine söyleyecek sözü yoktur; ama gene de konuşurlar.” “Dünyada söylenmemiş hiçbir şey yoktur.” “Yeni bir söz söyledim diyen, sözlerin en eskisini söylemiş olur.” “Konuşma sanatını bilen adam, düşündüklerinin hepsini söylemez; fakat söylediklerini düşünür de söyler.” “İnsanın söylemezinden, suyun şarlamazından kork.” “Konuşmaların en önemlisi, kendi kendimizle konuşmamızdır; ama bunu her zaman ihmal ederiz.” “Az konuşmaktan pek az, çok konuşmaktan sık sık pişman olunur.” “Her zaman herkesi memnun edemeyiz; ama herkesi memnun edecek biçimde konuşabiliriz.” “Konuşmak yaratılıştan, susmak akıldan gelir.” “Neden iki kulağımıza karşılık bir dilimiz var? Çok dinleyelim de az konuşalım diye” “Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır.” “Dil ile düğümlenmiş şey, dişle çözülmez.” “Dil kılıçtan keskindir.” “Dilin cirmi küçük, cürmü büyüktür.” “Dil küçük, belâsı büyüktür.” “Dil sükût ederse, baş selâmet bulur.” “Dilini zapteden başını kurtarır.” “Dil yarası onmaz.” “Dili belâsıdır bülbülün kafes” “Dilim, dilim, bana giydirir kilim” “Dilim, seni dilim dilim dileyim.” “Dilin kemiği yok, ama kemiği kırar.” “Dilin kemiği yok, nereye çevirsen oraya döner.” Kaynaklar Hârun Yahya, Güzel Söze Uymanın Önemi, Mevdûdi, Tefhîmu’l Kur’an, Âdil Akkoyunlu, Akit, 6-7Şubat 1999 M. İslâmoğlu, Yürek Fethi, Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları Musa Hub http://twitter.com/yusairmak https://www.facebook.com/yusairmak yusairmak@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |