Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Sel hatta deprem zararları araştırmadan soruşturmadan hazineden ödenmemelidir. Birtakım kurallara bağlanmalıdır. Bu bir kul hakkıdır. Kimlere ödenip ödenmeyeceği bilirkişiler tarafından tespit edildikten sonra ödenmelidir. Vatandaşın timsah gözyaşlarına hemen aldanmamak gerek. Hele oy kaygısıyla milli servet asla heba edilmemelidir. Vatandaş illa ki ödenmesini istiyorsa deprem sigortası yaptırsın. Bu konuda bir iki ipucu vermeye çalışayım. Yazının devamında bu durumu açıklamaya çalışacağım. Öncelikle belediyeler ve bayındırlık bakanlığı koordineli olarak son elli yıllık yer ve atmosfer hareketlerine bakarak fay hatlarını, dere yataklarını, deniz göl gibi büyük su kütlelerinin kıta sahanlıklarını belirlemeli ve buralarda yapılaşmaya asla izin vermemeli. Buna rağmen dünya hırsı ve tamahı uğruna bilime ve yasalara karşı gelme bahasına yapılaşan mal sahiplerinin deprem ve selden doğan zararları asla ödenmemelidir. Bu karar ve uygulama siyaset üstü olmalıdır. Hiç kimseye yardım edilmesin demiyorum. Düşünmeye, yargılamaya karşı durarak ters evrimleşen bazılarının dünyalık kayıp riski karşısında kendinden geçerek Don Kişot körlüğüyle bizi eleştirmeye başladığını tahmin ediyorum. Evet daha çok kazanmak ve semirmek için inadına ve kasten dere yatakları ve fay hatlarına yapılaşanların ve zemin etüdü yaptırmadan yatırım amaçlı mülk edinenlerin zararları asla ödenmemelidir. Paraları varsa başka yer mi yok? Adam gibi yerden alsınlar evlerini, doğru dürüst yerlere diksinler binalarını. Ama kiracıların zararları tamamıyla karşılanmalıdır. Çünkü kiracı çaresizdir. Parası yoktur. Biraz da ucuz diye belki hayatını tehlikeye atarak yerleşmiştir bu yapılara. Canını tehlikeye sokan bu mağdurları bir de devlet yalnız bırakamaz. Bırakmamalı. Bütün zararları kuruşuna kadar ödenmeli. Gene olmadı değil mi yandaş semirgenler? Kusura bakmayın. Keyfinize göre yazamıyorum. Ben ilahi adaletten ve kamu yararından yanayım. Sizden değil. Uysa da, uymasa da… Deprem üzerine yapılan içeriksiz polemiklere, dayanaksız feveranlara katlanmak zorunda değiliz ama ne çare ki koca kafalı sözde düşünürlerin bilmişliklerine maruz kalıyoruz her deprem ve sel sonrası. Deprem bir afet değil, doğa olayıdır. Hele ilahi ceza hiç değildir. Tamamen doğa olayıdır. Kıtaların hareketinden kaynaklanan sıradan bir doğa olayı... Sel de aynı şekilde. Doğal afet değil doğa olayıdır. Normal şartlarda eğer ekolojik denge insan eliyle yengeye çevrilmese doğada sel diye bir durum neredeyse hiç görülmez. Olağanüstü durumlar istisna... Örneğin dik yamaçlara anlık yüksek miktarda yağış düştüğünde su kütleleri meyil etkisiyle hızla düzlüğe doğru akışa geçer. Bu arada çevreye bir miktar zarar verir. Ama bu hiçbir zaman telafi edilemeyecek düzeyde değildir. Birileri kalkıp dünya malı dünyada kalır diye burnumuza kaktığı dünya malını sülük gibi emmek için olası yoğun yağışta suyun drene olacağı alana hele dere yatağına inadına ve bilerek apartmanları dikerse olacağı bu… Derenin taşması diye bir şey asla olamaz. Dere taşmaz. Dere yatağına yayılır. Yandaşın kamu kaynaklarına yayıldığı gibi… Her akarsuyun kendine ait bir yatağı vardır. Yılın büyük bir kısmında bu sınıra ulaştığı görülmez. Hatta kurak ya da aşırı sıcak geçen dönemler yüzünden bazen yıllarca yatağını kullanmaz. Ama bir gün gelir de kısa sürede aşırı yoğun yağışlar düşerse, akarsular daha önceden sınırlarını çizdikleri dere yatağı denilen akış güzergahını cömertçe kullanmaktan geri durmazlar. Düşünmemeyi ibadet haline getirenlerin sel dediği bu aslında... Sığ düşünmeseler doğruyu görecekler ama ‘tüp bom yaptı’ mantığıyla çocuk gibi düşündükleri için… Sonuç olarak insan üretimi Doğal Afet denilen olayı yaşamamak için herkes üzerine düşeni harfiyen yapmak zorundadır. Bu noktada gerekli yasal düzenlemeler mümkün olan en kısa zamanda çıkarılmalıdır. Tapulara risk oranı şerhi düşülmelidir. Vatandaş bu konuda yeterince ve belli aralıklarla bilgilendirilmelidir. Belli bir geçiş süresinden sonra riskli alanlara inşa edilen ve yapı standartlarına aykırı yapılan binaların doğa olaylarından kaynaklanan zararları mal sahiplerine asla ve kata ödenmemelidir. Yukarıda dediğim gibi bu bir kul hakkıdır. Bazı gözü açıklar dere yataklarına, sel ve heyelan bölgelerine ve fay hatlarına yönetmeliklere muhalif binalar inşa edecek; bundan ciddi anlamda kar elde edecek; en basit bir doğa olayından zarar gördüğünde zararını hazine yani vatandaş karşılayacak. Olmaz böyle bir şey. Birileri seçim yatırımı olarak karşılamak istiyorsa buyursun tutan yok ama kendi mallarını müsadere edip en az kendileri kadar gözü açık mal sahiplerine ödeme yapsınlar. Ama kamu kaynaklarına sakın ola ki dokunmasınlar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © serdar adem işler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |