Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Bugünleri de gördük ya, eh artık ölsem gam yemem. Kim derdi ki bir gün gelecek şehir ayağa kalkacak. Hem de öyle bildiğin bir kalkma değil. Her köşe başında dualar niyazlar almış başını gidiyor. Bir bayram havası yayılmış ki memlekete sormayın gitsin. Aman Allah. Tarifi ne mümkün… Ne gözlerime inanabiliyorum; ne kulaklarıma… Dile kolay bütün risklerine rağmen insanlar üniversite istiyorlar. Nereden nereye… Bir zamanlar matbaaya karşı çıkanlar sanki bunların atası değildi. Açıkça üniversite istiyorlar. Her köşe başında bir dönerci, her köşe başında bir kahve varken vatandaşın üniversite isteğine inansam mı bilmiyorum. Kim bilir belki bundan sonra işkembe keyfinden vazgeçeriz. Bilmiyorum. Doğrusu tam olarak ben de bilmiyorum ne olacağını. Ama manzarayı bozmuyorum. Ormanı yanmış; ortada kalmış gibi ben de üniversite istiyorum. Artık iş Ankara’ya kaldı. Elbet onlar da halkın ilim irfan aşkıyla yanışına kayıtsız kalmayacaktır. Kalamaz da zaten. Değil mi ki onlar bizim oylarımızla seçildiler. Ankara’da şoförüyle makam otomobiliyle aşçısı muhasebecisiyle kral gibi yaşıyorlarsa; bizim sayemizde değil mi? Elbette kendilerini krallar gibi yaşatanların isteklerine kulaklarını tıkayamazlar. İnsanlar işlerini güçlerini bırakmışlar üniversiteyi konuşuyor. Ebeler bile doğan bebeklerin analarına babalarına Allah’tan uzun ömür dilemekle kalmayıp master doktora yapmayı da temenni ediyorlar. Kız babaları kendilerini naza çekerken : Bey oğlumuz doktorasını yapsın sonra gelsin demeye başladılar. Olayı abartanlar da yok değildi. Geçenlerde bir gazete ilanı bunun apaçık bir örneğiydi: ‘ Hiç olmazsa üniversite mezunu temizlik işçileri alınacaktır. Şartları uyanların aşağıdaki adrese şahsen başvurmaları rica olunur.’ Doğrusu merak ettim. Acaba ilanı veren şirketin ya da firmanın başındaki aklı evvelin tahsili ne? Lisenin kapısından bile geçmediğine adım gibi eminim. Tövbe! Tövbe estağfurullah! Ne diyorum ben ya: Kendine gel, Rıza. Günaha giriyorsun. Artık ilim için Çin’e gitmeye gerek kalmayacak. İlim burnumuzun dibine gelecek, ayağımızın ucuna kadar yanaşacak. Bu ne güzel bir şanstı. İnşallah bu şansa en kısa zamanda kavuşacağız. Bu konuda elimizden geleni esirgemiyoruz. Kamu kurumları, sivil toplum örgütleri, esnaf kuruluşları birlik olmuş; şehrimize en kısa zamanda üniversite gelmesi için seferber olmuşlardı. Hele esnafa bakınca göğsüm kabarıyor. Bizdeki bu aşk sönmediği müddetçe bizi kimse tarih sayfasından silemez. Ankara’dan yeşil ışık gelmişti. Helal olsundu vekillere. Bir de fesatlık ederler vekillere çalışmıyorlar diye. Ne istesek yapıyorlar. Tutup koparamadıkları bir şey yok elhamdülillah. Ama o kadar olsundu. Ne de olsa bütün vekilleri iktidara vermişlerdi. Banko çekmişlerdi. Yo ben yinede vekillere teşekkür edilmesinden yanayım. Makam otomobilleri var, şoförleri deve yükü maaşlar, dünya güzeli sekreterleri var. Var oğlu var. Doğrusu ben olsam bütün gün sekreterle çene çalar devletin tahsis ettiği imkânların tadını çıkarmaya bakardım. Bir daha bu şans yüzüme gülecek mi bakalım… Sokaklar camiye, mahalleler okula doymuş ortalık eli boş dernek yöneticisiyle dolmuştu. Elini sallasan dernekçiye değecek. Değnekçiye değil efendim, dernekçiye. Yaptırma ve yaşatma derneği… Şehir merkezindeki neredeyse bütün evler elden geçirilmekteydi. Kolay değil birkaç yıl içinde iki bine yakın öğrenci gelecekti. Belki de dört bin… Yetkililer abuk sabuk bir yığın bölümün açılması için başvuruda bulunmuşlardı. Bölüm amiri atamak elinde bir mühür vermek bir okul açmak için nasıl bugüne kadar yetmişse üniversitede bölüm açmak için de yeterli olurdu. Herkes böyle hissediyordu. Hepimiz böyle hissediyorduk. Gazeteler radyolar televizyonlar elbirliği edip sokağa dökülmüşlerdi. Mikrofonu kapan yakaladığı ile röportaja soyunuyordu. Eczacı Nazmi mikrofonu görünce kendinden geçiverdi birden. Beyefendi şehrimizde açılacak olan üniversite hakkında ne düşünüyorsunuz? Valla bilmem ki ne diyeyim. Biz bunu hak etmiştik. Halkımızın ilime irfana ne kadar düşkün olduğunu sokakların dilinden anlamak mümkün. Nazmi meydanı boş bulmuş atıp tutuyordu. Ekran karşısında onu tanıyanların : Atma lan boz ayı, senin elifi görsen mertek sandığını bilmeyen mi var. Nereden çıktı şimdi bu ilim irfan aşkı? Hafta sonu şehir dışında genç kızları aramak artık zor gelmeye başladı anlaşılan. İstiyor ki avı ayağına gelsin. Yoksa sen kiiiim, ilim irfan kim? Nazmi hazır bulmuşken mikrofonu peşini bırakmaya hiç niyetli değildi. Gıda ticaretin de el atmıştı ya artık paraya para demiyor. Ama buna rağmen eskisi kadar hayattan zevk almıyordu. Efendim bendeniz hani bunnar sülenmez ya okuyanı severim. Okumak için elimden gelen neyse yapmaya hazırım. Buradan tüm halkımızın önünde okuma aşkıyla yananlara sesleniyorum. He canım biz de yedik! Başınız dara düştüğünde hiç tereddütsüz Nazmi abinize başvurabilirsiniz. Maddi manevi neyse elimden geleni emin olun esirgemem. Allah bana ben size.Kapım bütün ilim aşıklarına sonuna kadar açıktır. Tabi canım dedi berber Kamil. Bilmez miyiz? Elin pek boldur ilim irfan yolunda gidenlere. Yalnız saçı uzun olursa… Bir de yatağından geçmeye razı olursa. Allahın hödüğü, lan senin yüzünden millet evlenemez oldu. Elinden geçmeyen kız mı nkaldı memlekette? Tu dedi karısı bile Nazmi’nin bozuk kırmızı suratına. Bu zamanda üniversitesiz şehir mi olurdu canım? Alt yapı da tamamdı. Camisiz sokak, okulsuz mahalle kalmamıştı. Hatta neredeyse lisesi olmayan köy bile yoktu. Eee şimdi sıra üniversitedeydi. Hacı Mehmet eliyle mikrofonla arasındaki mesafeyi kapattığına kanaat getirdikten sonra başladı konuşmaya. Efendimiz ilim Çin’de olsa alınız buyuruyor. Elbette Çin’de olsa gözümüzü kapar varırız. Bu yolda yaşamak da ölmek de bizim için cihaddır. Kaşını gözünü kırpıştıra kırpıştıra devam etti: Analar babalar hiç merak etmesinler. Evlatlarını gönderdikleri için kesinlikle gözleri arkalarında kalmasın. Onların evladı benim evladım, bizim evladım demektir. Ben şimdiden kiracılarımı bile çıkardım. Neden? Öğrencilerimiz için tabi. Bu yaşta badanasını boyasını yaptırdım. Neden? Tabi ki şehrimize gelecek üniversite öğrencilerimiz için… Çek ayağını gazdan motoru boğacaksın hacı! Bu ses hiç yabancı gelmedi ama bozuntuya da vermedi. Kendisi gibi nur yüzlü birinin elbette dostu olduğu gibi düşmanı da olacaktı. Efendim görüyorsunuz işte. Siz dahi şahitsiniz ki bu güzel, bu hayırlı adımlarımızı baltalamak isteyen gafiller olacaktır. Ama biz azmimizden… Lafı ağzında kaldı, Tanıdığı ses lafını ağzına tıkmıştı: Seninki ilim aşkı falan değil hacı. Atma yukarıda Allah var. Maksadın daha çok kira götürmek. İstediğini veren olsa değil öğrenciyi babanın mezarını bile satarsın. Her kafadan bir ses çıksa da millet iyice havaya girmişti. Artık şehrimize üniversite yapılmasını Allahın izniyle kimse engelleyemezdi. Açılacaktı. Şehrimize kocaman bir üniversite açılacaktı. Tıp fakültesiyle, hukuk hatta veteriner fakültesiyle. Bizim neyimiz eksikti canım…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © serdar adem işler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |