En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller |
|
||||||||||
|
Sevgili Günlüğüm; Ah benim çörek otum, çitlembiğim, çıtır çerezim! Nasılsın baka’m, iyi min? Beni hiç iyi deyilim. Adım gibi biliyom ki, bi gün bile “ iyiyim ” diyemeden ölüp gidecem. Perşembenin nasıl olacağı, çarşambadan belli çünkü.Yalınız, hayatımda ufacık bi denişiklik olacak. İsdanbul’a gidecem. Gezmek uçun değil, hatır almak uçun. Gardaşım; “ Hep ben sana geliyom, sen hiç gelmiyon.” diyo. Davet ede ede bi hal oldu. Çağrılan yere gidilir, di mi? Yoksa, çağrılmayan yere gitmem. “Çağrılmayan yere, çörekciynen börekçi gider.” demişle. Hele hele kendimi zorla hiç davet etdirtmem. Velhasıl, önümüzdeki bigaç gün İsdanbul’dayım. Aslında son bi aydır gitmek isdiyodum; her gün bi engel çıkdı, gidemedim. Bi gün gomşunun düğünü, bi gün arkadaşımın mevlidi, başga bi gün yakın bi dost cenazesi, daha sonra dezemin gızının hasdalığı derken, bi türlü gısmet olmadı. Ben gitmeyince ne düğün geri galır, ne mevlit, ne sünnet. Ben gitmedim diye hiçbi hasda ölmez, hiç bi cenaze yerde galmaz ama, gelenek- görenek diye bi şey va sevgili günlüğüm. Hatır, vefa, usül, erkân diye bir gavram va. Temsil misal başbakan, 10 Kasım törenlerine gatılmadı da n’oldu? Tören olmayı verdi? Oldu. Onbinlerce kişi Anıtgabir’e goşmadı mı? Goşdu. Çelenk goyma törenleri, her yıldan daha galabalık olmadı mı? Oldu. Ancak; başbakana, o törene gatılmak yakışırdı. Hadi törene gatılmadı, hiç olmazsa şöyle akıl alır bi mazaret bulsaydı. Bırak mazeret bulmayı; açık açık söylemiş, Brunei sultanının kendisini davet bile etmediğini. Yani,” Ben 10 Kasım törenine gatılmamak için, ta Brunei’ye gitmek zorunda galdım.” demek isdemiş. Gastelerde okudum. Başbakan’a “ Sultan mı sizi davet etti?” diye sormuşla. Başbakan “ Yoo, kendisini görünce ne zaman döneceğini sordum. Cuma deyince, aynı gün geleyim mi dedim.” demiş. İnsan, bi gomşusunun özel gününe gidemeyince bile, mantıklı bi mazeret söyler. Hasdaydım, ya da misefirim vardı falan der. Ama başbakan açık açık söylüyo, davetli olmadığı halde Brunei’ye gitdiğini. Bu neye benziyor biliyo mun sevgili günlüğüm? Gomşusunun cenazesine gatılmayacak birinin, cenaze yakınına; ” Cenazeye gelemeyecem. Düğüne giden arkadaşları görünce, benim de canım çekdi. Çağıran falan da olmadı ama,gidecem.” demesine benziyo. Daha önce demokrasi gonusunda, lâiklik gonusunda birçoğumuza ters düşen görüşlerini açıklayan; 10 Kasım’larda Ata’nın huzurunda sap gibi dikilmenin anlamsızlığından dem vuran başbakanın, bu sene törene gatılmaması normal aslında.” Öpülecek el, dudağa yakın gelirmiş.” Ama eğer öpmeye niyeti yoksa kişinin, “Yanağın nerde, diye sorarmış.” Yandaş gasteler, başbakanın bu özel güne gatılmama ayıbını yazmak yerine; (kendi tabirleriyle) flaş haberler vererek, başbakanın ayıbını örtmeye çalışdıla. Ama nafile! Neymiş efendim, seneye kişi başı milli gelir rekor gıracakmışmış.Yok efendim neymiş, Obama seçildikten sonra ilk yurt dışı gezisini Türkiye’ye yapabilirmiş. (Ama yapmayacağı belli oldu.) Neymiş efendim, törenlerde bir ilk gerçekleşmiş. Atatürk’ün yatağını bu yıl askerler değil de, polis beklemiş. Ne harika bir ilk! Halbuysem, yazılması gereken ilk şu olmalıydı: Atatürk’ün ölümünden bu yana ilk kez başbakansız tören yapıldı. Ayrıca; cümlenin başına, koskocaman bir AYIP sözcüğü getirilmeliydi. Başbakanı övmek varken, ayıbı yazılır mı? Yazılmaz. Şöyle yazılır: ” 17 şehidimiz için yapılan cenaze törenine gatılan başbakanın gözleri doldu.” Şinci bu haber mi? Benim çiçeklerim geçen akşam gecenin ayazında donmuşla, yaprakları büzüşmüş, çiçekleri pörsümüş. Onları görünce gözlerim doldu.17 şehit için - herkes gibi- başbakanın da gözlerinin dolmasından daha normal ne olabilir? Erdoğan’ın gözlerinin dolması haber değil ama; şu, haber işde: İzmit’te bir derneğin üyeleri, “10 Kasım anma törenleri galdırılsın, putlara tapmak günahdır.” diye sokaklarda yürümüşle. Sizi törenlere zorla götüren mi va? Gatılmak istemiyorsanız, gatılmayın. İşde böyle sevgili günlüğüm. Neden iyi olmadığımı, olamayacağımı anlatabildim mi? İsdanbul’a gidincesi, belki gafamı aycık dağıdırım. Memet Amca’n benle gelmiyo. Her zaman beni gagalayıp duran adam, şinci melul melul bana bakıyo Garacaoğlan gibi. Bigaç gün yalınız galsın da, aklı başına gelsin. Yasdığa sarılsın yatsın soğuk odada, aycık tirildesin, tirildesin de gıymatımı öğrensin. Şinci diyeceksin ki; “Atatürk’ün gıymatının bilinmediği bi memlekette, sen kimsin de gıymatın bilinecek? ”… Haklısın sevgili günlüğüm. Benimki, düpedüz saçmalamak. Ama; başbakanın yaptığı ayıbın yanında, benim yaptığım saçmalık, ballı börek gibi galır, pekmezle bişirilmiş ekmek gadayıfı gibi galır. Ihhh!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |