Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov |
|
||||||||||
|
Gazetedeki köşemi, daha doğrusu herhangi bir konudaki fikrimi belirttiğim yazımı okuduğunda, hemen telefona sarılıyor: “ Kâmurannn ! ( Sinirli bir ses tonuyla.) Lütfen dikkat et. Baksana, kaç tane gazeteci tutuklandı. Ulusal basındaki gazetecilerden sonra sıra, yerel gazete yazarlarına gelecek. Sağa- sola sataşmayı ( Aslında, görüş belirtmeyi demek istiyor.), iktidar partisini eleştiren yazılar yazmayı bırak. Başını derde sokma.” Gülesim geliyor. Beni kim ciddiye alır ki. Gazetedeki yazımın altına bir okuyucunun; ” Bu hanımefendinin tahsilini merak ediyorum. Ne kadar düzeysiz bir yazı. Böyle bir yazıyı, bu gazetede ( Bolu Gündem’ i kastediyor.) gördüğüme inanamıyorum.” şeklinde görüş belirttiğinden haberi yok tabi. Ben de utandığım için söyleyemedim. O, beni sağlam bir kalem sanıyor. Okuyucuyu, aldığım eğitimin düzeyinden şüpheye düşürecek kadar sığ yazdığıma göre, kimse yazdıklarımı ciddiye almaz diyemedim. “ Ben, tahtadan bir çuvaldızım; ne kaybeden üzülür, ne bulan sevinir.” dedim. Anlatamadım. Sonunda ısrarına dayanamayıp; tamam abla, peki abla deyip, iktidar partisinden herhangi birinin, hele hele başbakanımızın görüş ve düşüncelerine katılmadığımı yumuşak bir dille de olsa asla yazmayacağıma dair söz verdim. Ve bugün , ablama verdiğim sözü tutacağım. Zavallı ablacığımın benim yüzümden uykuları kaçmasın. Kimsenin, gece şöyle mışıl mışıl uyuma hakkını ve özgürlüğünü elinden alamam. Basın özgürlüğü değil ki bu, uyku özgürlüğü! O nedenle, Dünya Kadınlar Gününde; Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği’nin (KOBİDER) Genel Başkanı Nurettin Özgenç’in, kadını prize- erkeği fişe benzeterek “ Fiş prize eşit değildir.” şeklindeki açıklamasının ne kadar esef verici bir durum olduğundan hiç söz etmeyeceğim. Erkeklerle eşit olmak için çaba harcayan kadınları da, kartala özenen papağana benzetmesine de çıtımı çıkarmayacağım. Ama sırf ablamın hatırı için. Ya kargaya benzetseydi diye teselli bulacağım yalancıktan. Teşekkür edemem. O kadar uzun değil. Hatır için, ancak bu kadarını yapabilirim. Aynı kişinin, “ Bazı kadınların erkeklere ait bazı işleri başarıp birçok erkeği geride bırakması, tamamen istisnai durumlardır.” demesine dahi gıkımı çıkarmayacağım. Korkumdan değil, ablamın içi rahat olsun diye yapacağım bunu. Dış ticaret açığının, cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdığı gerçeğini, yalan varsayacağım. Kars İmam Hatip Lisesi' nde yapılan karne törenine katılan Vali Ahmet Kara’nın , " Esas karne insanın mahşer gününde alacağı karnedir." demesi, kabul edilebilir gibi değil demeyeceğim. “ Bu dünyada valilik makamı önemli değildir, önemli olan, öbür dünyada sana verilecek makamdır.” demek istediğim halde, ablamın yüzünden demeyeceğim. İçimden geçmesine rağmen, “ Bu dünyada son model makam arabalarınıza binerken; öbür dünyada, sırat köprüsünden nasıl geçeceğinizi düşünün. O köprüyü geçerken, - bırakın mersedesi - üstüne binecek bir topal eşek (af edersiniz) bile bulamayacaksınız.” da diyemeyeceğim. Sigarayı açıkta sattığı için başbakanımızdan azar işiten market sahibinin, benzer bir durumla karşılaşmamak için çekmeli perde yaptırıp ve üzerine “ Dumansız Hava Sahası ” yazdırıp asmasından, '' Başbakanı kızdırmaya gelmez.'' demesinden hiç dem vurmayacağım. Bu bağlamda; “ Ben başbakanımdan korkmak istemiyorum, kendisini sevmek istiyorum." ” diyeceğim. Eminim ablam, bu son cümlemi okuyunca, derinden bir oh çekecek. Hüseyin ÜZMEZ’ in tahliye edilmesiyle ilgili iki lâf etmem , zaten olanaksız. “ Suçlarının ne olduğunu dahi bilmeden birkaç yıldır içerde yatan gazeteciler aklıma geldiğinde, H. ÜZMEZ’ in serbest bırakılmasına şaşırdım.” diyemeyeceğim. Akli dengesi yerinden olmadığı rapor edilen bu kişinin, kısa bir süre sonra bazı tv kanallarında konuk edilip, krallar gibi ağırlanacağından adım gibi emin olduğumu da söylemeyeceğim. Ah ablacığım ah ! Sana söz veren dilim tutulsaydı da keşke, bu durumlara düşmeseydim. İkiyüzlü davranmak zorunda kalmasaydım. Evet ! Nihayet ablama verdiğim sözü tuttum. Bu yazımda hiç muhalif görüş belirtmedim. Böylece, başım derde girmeyecek diye ablam çok sevinecek. Boşa sevinmesin. Ben böyle ısmarlama yazı yazamam. Şu andan itibaren ablama verdiğim sözden çark ediyorum. “ Verdiğim söz yanlış anlaşıldı, maksadını aşan bir konuşmaydı.” diyeceğim.Tabir caizse, birçok siyasinin yaptığı gibi kıvıracağım - af edersiniz - . O zaman yalancı olursun mu dediniz ? Kişiliksiz, pısırık, duyarsız olmaktansa; üzerimdeki baskı sebebiyle yalancı olmak zorunda kalmayı tercih ederim. Yalancılığımdan, ablamın beni bu duruma düşürmesinden utanması gereken de ben olmuyorum . Peki kim mi ? Rica ederim sevgili okuyucu ! Yanıtını bildiğin soruyu bana sorma.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |