|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
30 Aralık 2001
Ahilik ve Düşündürdükleri
Kâmuran Esen
Ahi Teşkilatlarının çok güzel gelenekleri ve katı kuralları varmış. Esnaflar arası yardımlaşmayı ve dayanışmayı sağlamakla birlikte; konulan kurallara uymayanlara yaptırımlar uygularmış. Bu teşkilat; esnaf ile tüketici arası |
|
-
1991 yılının Haziran ayında ilçemizde; Bolu Valiliği himayesinde, Mudurnu Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığınca Ahilik Kutlamaları ve Sempozyumu düzenlenmişti. İlçemizde ilk kez böyle bir organizasyon gerçekleştirilecekti. Kutlama etkinliklerinde bana da görev verilmişti. Bu beni oldukça telaşlandırdı. Çünkü, -itiraf edeyim- Ahilik hakkında çok az şey biliyordum.
Ahiliğin, bir esnaf loncası olduğunu biliyordum yalnızca. Bu teşkilatın sadece, esnaflar arası dayanışma ve yardımlaşmayı sağlamak amacıyla kurulduğunu sanıyordum. Bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak, bana verilen görevi en iyi bir şekilde yapabilmek için, Yusuf Ekinci’nin “Ahilik” adlı kitabını okudum. Birkaç ansiklopedi karıştırdım. Notlar aldım. Ve anladım ki ben, Ahilikle ilgili hiçbir şey bilmiyormuşum. İnsan her şeyi bilemez ki. Bir atasözü der ki: ”İnsan bilmediklerini ayaklarının altına alsa, başı göğe değer.”
Okuduklarımdan, “Ahi Birliklerinin; köklü kültür değişimlerinin olduğu bir dönemde, birbirlerine karşı çatışmacı tavır alan grupları uzlaştırmak, koruyucu değerler meydana getirmek, toplum düzenin ve iş ahlakının sağlanmasına yardımcı olmak amacıyla kurulduğunu”öğrendim. “Ahi Birliklerinin ülke yönetimine bile girdiklerini; savaşta ordumuzun bir takım ihtiyaçlarının yine bu birlikler tarafından karşılandığını” bilmiyordum. Bunları hep Yusuf Ekinci’nin Ahilik adlı kitabından öğrendim.
Ahi Teşkilatlarının çok güzel gelenekleri ve katı kuralları varmış. Esnaflar arası yardımlaşmayı ve dayanışmayı sağlamakla birlikte; konulan kurallara uymayanlara yaptırımlar uygularmış. Bu teşkilat; esnaf ile tüketici arasında saygıyı, güveni de korurmuş. Hileli, eksik, bozuk mal satan esnaf cezalandırılırmış. Halk da çok duyarlıymış bu konuda. Örneğin; kötü ayakkabı satan esnaftan ayakkabı alanlar, memnun kalmadıkları ayakkabıları, onu satan ayakkabıcının damına atarlarmış.”Pabucu dama atılmak” deyimi, işte buradan geliyormuş.
Yaptığım alışverişlerde öyle şeylerle karşılaşıyorum ki; “Keşke bu teşkilat varlığını hâlâ sürdürüyor olsaydı.” diye düşünüyorum. Eğer sürdürüyor olsaydı, pabucu dama atılan çok esnaf olurdu. Ya da bu korkuyla, bazı esnafların müşterilere karşı tutumu, şimdikinden çok farklı olurdu. Ahi birliklerinin korumaya çalıştığı iş ahlakının, günümüzde var olduğunu söyleyebilir miyiz? Farklı kişilere farklı muamele uygulanır.
Örneğin, bir müşteri bakkaldan peynir ister, şu cevabı alır: ”Efendim peynir size yaramaz.” Bunun anlamı şudur: “Bu peyniri satacak, münasip(!) birini bulurum ben.” O kişiye lâyık görülmeyen peynir, başka birine lâyık görülür. Kanun önünde eşit olan insanlar işte böyle gruplara ayrılır: Hatırlı kişiler ve diğerleri. Yani; nüfuzlu ve tanıdık kişilere farklı, diğerlerine farklı muamele. İşte çifte standart.
Hele çocuklarımız! Onlar büyüklerden daha fazla bu durumlarla karşılaşırlar. Ekmek almaya çocuk gönderirsiniz; ya bayat ekmek verilir, ya da altı yanmış, küllü, kömürlü olanlar. Gazete almaya giden çocuğa, kuponu kesilmiş gazete verilir. Bisküvilerin kırık olanları, yumurtaların en küçükleri onların eline tutuşturulur. Kullanma süresi geçmiş olan ürünler, yine zavallı çocuklara verilir. Bazıları tarafından ”Nasıl olsa bir şey anlamaz.” diye aldatılan çocuklarımız, aslında bir çok konuda biz büyüklerden daha duyarlıdırlar. Ancak çoğumuz bunun farkında değiliz. Ayrıca o körpe dimağlara kötü örnek oluyor, onları yanlış yönlendiriyoruz. ”Bak yavrum! Usül böyledir. Büyüyünce sen de böyle yap.” Demek istiyoruz.
Bazı deterjanların yanında hediye olarak verilen ürünlerin, ayrıca parayla satıldığına bile tanık oldum. Üzerinde,”......nın hediyesidir. Ayrıca para ile satılmaz.” ibaresi olduğu halde. Tamire bir eşyanızı verirsiniz, haftalarca peşine düşmek zorunda kalırsınız. Gittiğinizde ya dükkân kapalıdır,ya tamir edilmemiştir, ya verdiğin şeyin ne olduğu bile unutulmuştur, başka birine yanlışlıkla verilmiştir, hatta ve hatta kaybolmuştur. O nedenle bozulan şeyi tamir ettirmektense, yenisini almaya razı bile olursunuz.
Hele o beyaz eşyaların servisleri yok mu! Çıldırtırlar insanı. Diyelim ki fırınınız arızalı.Böreklerin, pastaların, kurabiyelerin altını kızartmamaktadır fırınınız. Böreklerin üstü neredeyse yanar ama altı kızarmak şöyle dursun, pişmez bile. Servis elemanına şikayetinizi söylediğinizde size; “Abla! Siz de börek tepsisini, en alt rafa koyun.” Fetvasını verir. (Rezistansa yakın yani.) Bunu akıl edebilmek için, bir servis yetkilisi olmaya ne gerek var! Fırın kullanan her hanım bunu akıl edebilir. Daha doğrusu, azıcık aklı olan herkes. Bu durumda o kişiye söylenecek tek şey vardır: “Ben yirmi senedir börek pişiriyorum. Sizin söylediğinizi, elbette akıl edebilirim.” Ya da; ”İyi ki söylediniz. Hiç aklıma gelmemişti. (!) ”
Elektrik süpürgenizi tamire götürürsünüz, milyonlar isterler sizden. Tamirden kısa bir süre sonra, aynı arıza tekrarlar. Verdiğiniz tamir paraları, ürünün neredeyse yarı fiyatını bulur, hatta bazen geçer bile. Eğer biraz itiraz eder, hele bir de “Bırakın ben yaparım. Ya da yenisini alırım.” falan deyip, süpürgeyi geri getirmeye kalkarsanız; bir kez daha gözden geçirirler süpürgeyi. Sizi aldatamayacaklarını anlarlarsa eğer; “Hay Allah! Şuradaki kablo kurtulmuş meğer.” Derler.
Garantisi henüz dolmamış beyaz eşyalarınızın arızalı olduğuna, servis elemanlarını inandırmanız olanaksızdır. Örneğin, “Çamaşır makinesi işte falanca programda takılıyor” dediğinizde, “Abla, zaten o programda ağır yıkar.” cevabını alırsınız. Takılmakla ağır yıkamanın farkını sanki siz bilmiyormuşsunuz gibi.”Bulaşık makinem, bardakları lekeli çıkarıyor” dersiniz;”Ablacığım, sularınız kireçli de ondan” cevabını alırsınız. Yıllardır kullandığız suyun kireç oranı, sanki birden bire artmış gibi.
Hele bir de “Bulaşık makinem bardakları, cam eşyaları çiziyor.” dediğinizde; alacağınız cevap iyice çileden çıkarır sizi: ”Abla!Yumurta kabukları, makinenin içinde suyun tazyiğiyle bardaklara hızla çarpıyor ve bardakları çiziyor.” Haydi bunu söyleyen delikanlıya anlatacağım diye uğraşın durun bakalım, yumurta kabuğunun makinenin içinde ne işi olduğunu, hatta kahvaltıda yumurta bile yemediğinizi, yumurta kabuklarını makinenin içine atmak gibi bir alışkanlığınızın olmadığını.
Garanti süresi dolmamış olan makinenizin arızalı olduğuna, bu kişiler inanmazlar bir türlü. Çünkü, garantisi dolmamış ürünler ücretsiz tamir edilir-miş. Ama ben, bu yaşa geldim, hiçbir ürünüm ücretsiz tamir edilmedi. Çünkü, ürünümün arızasını, bir türlü onlara kabul ettirmeyi başaramadım. Ve sonunda, beyaz eşyaların nasıl kullanılacağını bilmeyen biri olduğuma(!) karar verdim. Bir de arızalı parça, onarılmaz nedense. Hep yenisiyle değiştirilir. Verdiğiniz tamir paraları ile, o ürünün yenisini alabilirsiniz.
Bu söylediklerimin bir senaryo olduğunu sanmayın sakın. Bunlar benim yaşadıklarım.Bu durumda siz istemez misiniz, Ahi Teşkilatının günümüzde de varlığını sürdürmesini? Keşke sürdürseydi. Pabucu dama atılan ayakkabıcılar neyse de; makineleri, süpürgeleri dama atılanlar ne yaparlardı acaba?
İyi ama; görevimizi yerine getirmek için, illâ ki birilerinin bizi denetlemesi,cezai yaptırımlar mı uygulaması gerekir? Bence, bizim eksikliğimiz görev anlayışımızda. Hak ve ödevlerimizi; görev ve sorumluluklarımızı tam olarak kavrayamamış olmamızda. Ya da umursamazlığımızda. Çoğumuz, bir tüketici olarak haklarımızı bilmiyoruz bile. Bazıları bilse de, boşa çaba sarfedeceklerinden emin olmalılar ki bu konuda hiçbir şey yapmazlar.
Ahi Teşkilatının görevlerini, yaptırım güçlerini öğrendikten sonra; bu teşkilatın günümüzde ne kadar gerekli olduğunu anladım. Bu teşkilatın yerini alan kanunlar, dernekler, kurumlar varmış(!) günümüzde. İnanmam ne mümkün! İstiyorsanız, siz inanın.
Kâmuran Esen esenbel@superonline.com
:: Esselam... |
Gönderen: Meryem Rabia Taşbilek / İstanbul/Türkiye
|
10 Temmuz 2007 |
|
| Güzel bir paylaşım...
Ahilik teşkilatında maddelere dökülen kriteler takdire şayandır.
Ayrıca yazınız veslesiyle ahilikten önceki sistemi anımsadım iyi de oldu. Adı; Hılful Fudul'dür... Umarım merakınızı cezbeder araştırmanıza vesile olur...
Teşekkürlerimle... |
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Okumak ve yazmak bir tutkudur benim için. Yazdıklarımı okuyucularla paylaşmak amacıyla buraya gönderiyorum. Yıllardır, yerel bir gazeteye haftalık köşe yazıyorum. Mudurnu Belediyesinde gönüllü kültür müdürü olarak çalışıyorum.
Yayımlanmış Kitaplarım:
-Şiirlerle Öyküler - şiir / Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yazarlar Dizisi ( 1988). . . . . . . .
-Sevgi Yumağı - şiir ( 1997 ). . . . . . . . .
-K. Esen'in Kaleminden Mudurnu - derleme / Mudurnu Kaymakamlığı Kültür Hizmetleri Dizisi ( 2002 ). . . . . . . . . . .
-Oynatmayalım Uğurcuğum- deneme , anı / --Senfoni Yayınları ( Haziran / 2004 )
-Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüğü - Baskıya hazırlanıyor
Etkilendiği Yazarlar:
Okuduğum her yazardan veya yazıdan etkilenirim. Bende bir etki bırakmayacak, herhangi bir şey öğretmeyecek bir yazı düşünemiyorum.
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|