Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Diğer taraftan, şayet önyargılı değilse yedi kat yabancı, bir millet hakkında daha objektif değerlendirmelerde bulunur. İsmail Hami Danişmend’in “Garb Menbalarına Göre Türk Seciye ve Ahlâkı” adlı kitabı hiç okudunuz mu bilmiyorum. O kitabı okuyanlar, nereden nereye düşmüşüz diye iç çekip geleceğe daha karamsar bakmışlardır benim gibi. Halbuki İsmail Hami Danişmend, kitabında, hiçbir yorum yapmadan, sadece 16. ve 17. yüzyılda ülkemizi ziyaret eden seyyahların hatıralarını kaynak göstererek tercüme bir eser yazmıştır. Haydi diyelim ki onlar çok eskilerde kaldı, köprünün altından çok su aktı, o muhteşem tablolar maziden birer fotoğraf, o eserle geçmişi ve günümüzü değerlendirmek mümkün değil… Ama, Knut Hamsun’un ve Hans Christian Andersen’in milletimiz hakkındaki gözlemlerinin, değerlendirmelerinin yer aldığı Banu Gürsaler Syvertsen imzalı “İstanbul’da İki İskandinav Seyyah” isimli tercüme kitaba ne demeli! Öncelikle kitabı şimdiye kadar okumamış olmak, benim gibi kitap oburu biri için büyük kayıp olduğunu söylemeliyim. Ve bu eserin diline hayran kaldığımı bilvesile paylaşmak zorundayım. Ayrıca yazarın sadece Türkçeyi değil, dinimizi ve kültürümüzü de çok iyi bilmesi, açıkçası beni oldukça şaşırttı. Peki bunu nereden mi biliyorum? Kitabın dipnotları bende yazar hakkında böyle bir kanaat oluşturdu diyebilirim. Evet, şimdi gelin, hep birlikte esere bir göz atalım. Andersen, Danimarkalı ünlü bir masalcı. Knut Hamsun, Norveçli, romancı, kültür insanı bir mütefekkir. İki yazar hakkındaki tahlil veya idrak farkını Türk milletine bakışlarından, içimize nüfuz edişlerinden hemen anlayabiliyorsunuz. Hamsun’un vicdan sahibi bir yazar olduğunu şu satırlarından görüyoruz: “Norveç’te Yahudilerin devlete karşı açık ya da gizli düşmanlık gösterdiklerini, hatta silahlı mukavemette bulunmak arzusuyla tutuştuklarını düşünelim. Sonra? Sonrası isyanı bastırır, isyancıları kurşuna dizerdik.” Yazar, yapacaklarını belirtmekle kalmıyor, sözü bize getiriyor: “Harpers Monthly Magazine adlı dergide bir yazar, son Ermeni isyanı çıktığı sırada payitahtta vazifeli bulunan yüksek dereceli memurların % 25’inin Ermeni asıllı olduğunu dile getiriyor. Demek ki İslam’ın halifesi bütün kuvvetini Hıristiyanları yok etmekte kullanmamış, devlete düşmanlık göstermeyenleri bir kenara ayırmış. Türk devletinde en kuvvetli kimseler Hıristiyan Ermeniler ve Rumlardır. Örneğin sultanın başmabeyncisi Ermeni’dir. Türk diplomat ve sefirlerinin yarısından çoğu Rum ve Yahudi’dir.” 19. yüzyılın son yıllarında durumumuzu değerlendiren yazar tarihimize de gözlerini çevirerek: “Türk, 300 yıldır devamlı geriye gitmekte. Halbuki bir zamanlar bambaşkaydı. Kudretli Sultan yenilmez ordulara kumandanlık ediyor, attığı her adımda Avrupa’yı tir tir titretiyordu. Yedi cihana hakimdi, konuştuğu zaman dünya sükût ederdi.” Aynı sayfada Romalıların ihtişamlı hale getirdiği İstanbul’a bizim neler kattığımızı ise şöyle anlatıyor: “… Orta Asya’dan, Hindistan’dan, Arabistan’dan sanatkârlar ve alimler buraya akın etti; üniversiteler, müzeler, kütüphaneler kuruldu; camiler, türbeler, çeşmeler, eyvanlar, kuleler yaptırıldı. Deve kervanları durmak yorulmak bilmeden şarkın zenginliklerini İstanbul’a taşıdılar. Zaman zaman hükümdarın bu dev kuvveti taşıyamaz hale geldiği olurdu. Bu müthiş azamet onu ezerken, etrafına bakıp bu mutlak kuvvete karşı koyamayacağını anlar, kendine dönerdi. O zaman da kendisiyle konuşulmamasını emrederdi. Nereye mi giderdi? Kalbini Allah’a açmak üzere bahçesine çekilir, kibrinden arınmak üzere dervişlere, dağlara tefekküre gider, çile gömleği giyer, çileye girer, gece gündüz oruç tutardı.” Ve bugünkü durumumuzu da şöyle özetliyor: “18. asırdan itibaren gerilemeye başladı; cengâver millet derin bir rüyaya daldı.” Bugün, sorumluluk duygusuna haiz her ferdimizin içinde bulunduğumuz şu dönemlerde ilk meselesi bu rüyadan nasıl uyanacağımızı, gerilikten nasıl kurtulacağımızın çıkış yollarını aramak olmalıdır. Hangi zihniyetle hazırlanırsa hazırlansın, bütün sosyal değerlendirmeler, kurtuluş reçeteleri kuşkusuz insanla çözülür. Ehliyetli, çalışkan her insanın kara taşın üzerinde hane olacağına dair ne güzel atasözlerimiz vardır. İnsan, ne kudret helvası gibi gökten düşer, ne de hüda-i nabit gibi yerden biter; o kültürün bir ürünüdür. Et ve kemik olarak bu fani âleme ayak basan insana şahsiyet üniformasını ise işte bu kültür giydirir. Kültürün ana unsuru ise üçtür. Birincisi metafizik, ikincisi tarih, üçüncüsü coğrafyadır. Bir karanlıktan gelip bir karanlığa giden insanın macerasını önümüze seren metafizik, maddenin künhünü kucaklarken, içimizdeki canavarı gemlememizi sağlar. Nasıl coğrafya durdurulmuş tarihse, tarih de zamanla derinleşen bir coğrafyadır. Rüyadan uyanmak kuru arzuyla değil, yine şahsiyetle olur. Onun da kaynakları bellidir; ama biz onlara sırtımızı döndük. Hiç düşünmüyoruz, onlara sırtını dönenin şahsiyete, yani kendisine sırtını döneceğini… “Allah bu milleti 150 yıllık uykusundan artık uyandırsın” demekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Rabbim devletimizin büyümesini, milletimizin fabrika ayarlarına geri gelmesini, aydınlarımızın, hakkın, hukukun, aklın ve vicdanın yolundan ayrılmamalarını nasip eylesin diyorum! Kalın sağlıcakla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |