Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu “Öfffff şişman kadın ölse de gitsek”. Salon kahkahadan kırılıyor. Tatlı anlatımıyla Mehmet Ergüven konuşurken ağzının içine baktırmayı biliyor. “Operayı sevmeyen birileri mecburiyetten operaya gitmişse mutlaka bunu bir kez içinden geçirir. Sahneye sıkıntılı bakışlar atarak şişman kadının bir an önce ölmesini ister. Türk toplumunun operayla arası daima açık olmuştur. Çünkü opera “anlaşılması kolay değil, karalanması kolay” bir sanattır. Çünkü toplumun %80’i anlamadığı için sevmez, şişman kadının ölmesini bekler. Operacıların operaya hiç hayrı yok. Operayı tanıtıp sevdirmek için operayı çok iyi tanıyan dışarıdan sanatçılara ihtiyacımız var. Farklı disiplinlerden gelen sanatçılara şiddetle ihtiyaç var. Opera müzikle yapılan çok önemli bir sanat dalı. Çünkü gündelik dilin iflas ettiği noktada doğan boşlukta ses kendine bir yer açar. Söz dilinin tükendiği boşluklarda müzik ürer. Neden sahnelerde şarkı söylüyoruz? Müzik, dilin uzlaşılmış gösterge olarak iflas ettiği yerde sessizliğe karşı gelen bir sestir. Sanat yapıtı sessizlikle kuşatılmıştır. Bu sessizliğe karşılık gelen müziği Murat Tuncay yazdığı “Şişman Kadın Ölmez Opera Bitmez” kitabıyla çok iyi anlatıyor. Geçen gün İzmir Operasının yeni müdürü aradı. “Şişman kadın siz misiniz hocam? diye sordu. Ben de “bilmiyorum ama benim için fark etmez” diye cevap verdim” deyince salon kahkahalardan ve alkışlardan yıkılıyor. Mehmet Ergüven bu anda Özdemir Hocaya doğru bakıyor. Burada bulunan büyük usta, Prof. Dr. Özdemir Nutku ’yu da 1970’li yıllardan beri tanıyorum ve “Zaman İçinde Zaman” kitabının yazarı olan büyük ustayla aynı zaman dilimini paylaşmaktan da onur duyuyorum.” Yine alkışlar…. İzmir Sanat büyük salondayız. Prof Dr. Özdemir Nutku ve Prof. Dr Murat Tuncay’ın Opus Yayınlarından çıkan iki kitabının tanıtımı için hazırlanan özel gecede sanatçılar, akademisyenler, tiyatroyu ve operayı sevenler bir araya gelmişler. Özdemir Hoca ve Murat Hocayı uzun yıllardır tanıyanlar sırayla sahneye çıkıyor ve kitaplar hakkında izlenimlerini paylaşıyorlar. Sırada Prof. Dr. Efdal Sevinçli var. “Ben Özdemir Hoca’yı 1970’li yılların sonunda tanıdım. Sanırım Opus Yayınlarından çıkan bu son kitabı “Zaman İçinde Zaman” hocanın 129. kitabı olacak. Ben Özdemir Hocayı bir yazı makinesine benzetirim. Özdemir Hoca deyince aklıma başka bir yazı makinesi Ahmet Mithat Efendi geliyor. Ahmet Mithat Efendi o zamanlar tek başına çıkardığı Tercüman-ı Ahval gazetesinde yazılarını yazar, matbaada onları basar sonra da bastığı gazeteleri sırtlanır Babıali yokuşunda o gazeteleri satarmış. Özdemir Hocaya bakınca Ahmet Mithat Efendiyi anımsıyorum. Özdemir Hoca da aynı şekilde çok çalışkan, çok büyük bir yazın ustası, çok büyük bir araştırmacı. Öyle ki zaman içinde tamamen unutulmuş olan eski el yazmalarını Biritish Museum gibi yabancı kütüphanelerde bulup gün ışığına çıkaran yine odur. Onun yazdığı “IV. Mehmet’in Edirne Şenliği” sayesinde hiç bilmediğimiz çok şey öğrendik. Mesela nahıllar, havai fişekler, meddahlar ve Geleneksel Türk Tiyatrosu hakkında bilmediğimiz bir çok şey. Opus Yayınlarından çıkan “Zaman İçinde Zaman” eski el yazmalarından yararlanılarak açığa çıkarılan Türk Tiyatrosuna dair çok önemli bilgileri içeriyor”. Daha sonra sahneye tiyatro müziklerini Kurt Weill bestelerini büyük bir başarıyla seslendiren iki değerli sanatçı çıkıyor. Şan Bölümü başkanı Zibelhan Dağdelen’e piyano da eşi Aziz Dağdelen eşlik ediyor. Muhteşem bir ses ve harika bir sahnelemeyle Zibelhan Dağdelen Kurt Weill’ın çeşitli dönemlerinde bestelediği parçalarını seslendiriyor. Sonra sahneye İzmir Devlet Opera ve Balesi sanatçısı Altuğ Dilmaç çıkarak sırasıyla Selma Ada’nın Ali Baba ve Kırk Haramiler Operasından bir şarkıyı, Lüküs Hayat Müzikali ve “Damdaki Kemancı” dan Sütçü Tevye’nin şarkısı “Ah, Bir Zengin Olsam isimli parçasını yaşayarak ve yaşatarak seslendiriyor. Harika bir konser. Muhteşem sesler. “Neden bu kitapları bastık?” diye soruyor Opus Yayınlarının sahibi Yavuz Daloğlu. “Bizim kitaplarımızı kimse basmıyor. Bari bir yayınevi kuralım, kendi kitaplarımızı kendimiz basalım” diye esprili bir giriş yapıyor. “ Salona bakıyorum. Türkiye’nin aydınlığını ben bu salonda hissettim. Türkiye’nin aydınlanmaya ihtiyacı var ve Türkiye’nin karartılmaya çalışıldığı bir ortamda hepimiz bir mum yakmak zorundayız. Türkiye’nin koyu bir karanlıktan geçtiği bir zamanda özellikle aydınlatmak için bu kitapları basalım istedik. Türkiye’nin bilim insanları, sanatçıları, aydınları bir meşale yakacaklar ki bu karanlık aydınlanacak. Biz gücümüzü aydınlatan Mustafa Kemal Atatürk’ten alıyoruz.” Salon alkıştan inliyor. Geceye katkısı geçen herkese tek tek teşekkür ediliyor ama çok büyük bir ayıp yapılıyor. Geceyi düzenleyen kişiye teşekkür etmeyi unutuyorlar. Mütevazı oldukları için hep unutulan değerli insanlar vardır. Kıymetleri hiç bilinmez. Maalesef değerleri hep geç anlaşılır. Bu olayın beyni, geceyi düşünen, tasarlayan, organize eden, İzmir Sanat’taki bu etkinlik için gerekli yasal izinleri alan, bürokratik engelleri sabırla, inatla tek tek aşan bir kadın var. Bir bilim kadını, hoca, sanatçı, yazar, eleştirmen ve karanlığa meşale yakanlardan biri. Prof. Dr. Hülya Nutku. Farklı disiplinlerden gelen çok sayıda değerli sanatçıyı, bilim insanını, yazarı, müzisyeni bir araya getirip bizlere muhteşem bir gece yaratan Prof. Dr. Hülya Nutku’ya buradan özellikle çok teşekkür ediyoruz. Gecede teşekkür edilmeyen iki isim daha var. Geceye büyük destek veren Aysa Organizasyon ve gecenin afişlerini tasarlayan çok yetenekli genç bir tasarımcı Sinan Sungur’a da buradan teşekkür etmek lazım. Yavuz Daloğlu ve Opus Yayınları çok önemli bir iş yapıyorlar. Piyasası yok anlayışıyla, para üzerinden düşünenlerin basmayı istemedikleri çok değerli ama çok eğlenceli (değerli kitaplar sıkıcı olacak diye bir kural yok, öğrenirken eğlenmek de hiçbir mahsur yok) ama önemli bilgiler içeren bu kitapları basmakla büyük cesaret gösteriyor. Deli cesareti olanları severiz. Yel değirmenlerine saldıranları daha çok severiz. İsterseniz yel değirmenlerine hep birlikte saldıralım. Para üzerinden dünyayı şekillendirenlere, kör karanlıklara, ucuzluğa, bayağılığa, cehalete bir tokat atalım. İşe “Zaman İçinde Zaman” ve “Şişman Kadın Ölmez Opera Bitmez” adı kitapları okuyarak başlayalım. Ne dersiniz?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |