Benim kemiğim sevilmez. O yüzden senin gibi itler benden uzak durur. Senin bana yakın olmaman beni uyuz olmaktan korur. Zaten kancıklığını da çekemem. Salyaların ağzından akarken, seninle mum ışığında yemek yiyemem. İtliğin hayatıma ne katabilir? Boynuna zincir takıp seninle kumsalda yürüyemem. Hayatım boyunca sevilmemeyi ve düşmanlığı öğrenirken ve ben artık sevmek ve sevilmek isterken, seninle it dalaşına giremem. Sen hayat gibisin sevgili. Hayat da it gibidir ve hayat en çok korkakların peşine düşer. Yazık sana yazık! Senden korktuğumu mu sanmaktasın? Hayat korkaklara göre değildir. Ortalık kancıklarla doludur. Korkakların sonu itin eline düşmektir. Yazık sana yazık! Senin eline düşeceğimi mi sanmaktasın? Aslında senin bir suçun yok! Hayatın bana hep yazı tarafı düşmüştür. Bu yüzden şiir yazmışımdır, roman yazmışımdır, deneme yazmışımdır. Hayat ağacının gövdesine çizdiğim kalbin üzerine “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yazmışımdır. Ağaca kazırken Nazım Hikmet'in duygularını, tüm yongalar beynime kaçmıştır. Nazım Hikmet gibi düşünmek beynimi acıtmıştır. Yazık sana yazık! Nazım Hikmet hep özgürlük derken, sen it gibi yaşamaktasın ve beni de yaşatmak istemektesin. İt gibi ulumak, ısırmak, kırıntılara razı olmak, korkunca kuyruğunu apiş arasına saklar gibi yaşamak senin hayat tarzın olabilir. Hem şunu da unutma, köpekler istedi diye de tüm kediler ölmez. Sen ister bana havla istersen ikide bir kuyruğunu salla, it gibi birinin sevgilisi olmak bana yakışmaz. İnsanca sevmek ve insanca sevilmek varken, it gibi koklaşmak, hayatıma güzel kokular yaymaz. Yazık sana yazık ! Aşk bir avlanma şekli değildir. Etiler, Nişantaşı ve Teşvikiye’nin spritüel kancıklarına sürtünmek değildir aşk. Zengin adamlardan veya karılardan intikam almak için onların eşleriyle yatmak da değildir aşk. Hayat ise içinde hayvan resimleri falan olan bir şey değildir. Sen o kafayla anca gidersin. Sen o kafayla anca kemiği sevilen insanlar bulursun.