Konu mutsuz etme değil; mutlu edememek. Bir kelebek örümceyi nasıl mutlu eder: Ona yem olursa. Yem olmak istemiyorum kardeşim. Anlamıyor bu örümcek beyinliler. Oysa gökyüzü herkesin hem örümceklerin hem kelebeklerin. Nedir bu gökyüzü altında bana bunca düşmanlık çözmüş değilim. Ben örümcekleri hayatımdan çıkarmak da istemiyorum. Onların da güzel olduğunu düşünüyorum, tıpkı kelebekler gibi, tıpkı benim gibi. Sadece özgürlüğümü kısıtlamamalarını istiyorum. Eğer biraz daha farklı düşünseler her şey daha güzel olur diye düşünüyorum. Düşünce farkı tek sorun. Örümceğin beyni güzellikten anlamıyor. Anlasa güzelim kelebeklere kıymamak için açlıktan ölmeyi göze alır. Gel gör ki örümceklerin tek derdi hırslarını ve yaratılışlarını doyurmak. Eğer yaratılışlarını biraz aşsalar, kelebelerle dost olacaklardır. Aşamıyorlar işte örümcek beyinliler. Örümcek beyinli insanların bakış açıları tek boyutlu olduğu için farklılıklara tahammül edemiyorlar. Bakış açılarının önüne farklı, değişik tarzda bir şey geldiğinde onu kınamaya eleştirmeye kötülemeye başlıyorlar. Onun için bu tarzda insanlara ben fazla kızmıyom artık. Çünkü küçücük beyinleriyle küçücük dünyalarında bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Aslında örümceklerin göz sayısı fazladır. Buna rağmen bakış açılarını değiştiremiyorlar. Demek ki beyin küçük olunca gözlerin büyük ya da çok olması bir şey değiştiremiyor. Bu yüzden kızamıyorum örümcek beyinlilere. Hayatta bir başkasının varlığıyla var olmaya çalışanlar örümcekten farksızdır. Böyle insanlar illa bir başkasıyla beslenmek istiyorlar. Kendi güzelliklerini görseler, ördükleri ağın bir tuzak değil de bir sanat eseri olduğunu anlasalar her şey güzel olacaktır. Düşünceleri bir başkasını tuzağa düşürmek olanlar, aslında kendileri o tuzağın tam içinde yaşarlar, tıpkı örümcekler gibi.