Hep başkalarının izlerini taşırsın. Yediğin tokatlardan moraran yüzüne bakarlar, derler ki; aptalın teki işte yine dayak yedi. Bu bir iftiradır. Oysa sen sadece sevmişsindir. Tokat atanı severler, yüreği sevgiyle atanı sevmezler. Çektiğin acı sana aittir; ama yüzündeki el izi ona aittir. Tıpkı bir kar gibi seni ezenlerin, seni çiğneyenlerin izlerini taşırsın ve her ayak izi bir iftiradır aslında. Çünkü sen tertemiz sevmişsindir, o sadece eğlenmek istemiştir. Ruhunu bedenini bir kar yumağı gibi savururken, onun ayakları sadece seni ezip geçmiştir. Yine de sen suçlanırsın. O kara bir leke gibi bembeyaz dünyanı kirletmiştir; ama sendeki kir gözükür ondaki gözükmez . Bu pis dünya varlığı leke olan insanları kendi kirliliği içinde saklar. Bu yüzden masum ve tertemiz insanlar hemen göze batar. Sen severken, o bir kan gibi üzerine düşer. Ölen senin duyguların olurken, katil diye iftiraya uğrarsın. Yaptığın en büyük kötülük kırık kalbinin camları onun ellerini kesmiştir. Aslında yaptığın ona bir daha el uzatmamaktır ve el ele tutuşmamaktır. İşte o zaman iftiraya uğrarsın. Çünkü onun yatağında olmadığın sürece sen onun için ya bir piçsin ya da bir orospu. Sen sevgili, iftiralarımın yazılı olduğu bir beyaz kağıtsın. Söyle sevgili, kendini temize nasıl çıkaracaksın ve benden nasıl kurtulacaksın? Bir beden küser mi damarlarında akan kana. Nasıl bir nehir küsmezse suya, sen de öyle ak damarlarımda. Bil ki susarsam sana, dönmüşümdür kuru toprağa ve o zaman senin dudakların yağdıracak bana seni seviyorumları. Ben de çatlamaş toprak aralıklarımdan güller ve papatyalar sunacağım sana. Ipıslak bir gül bahçesinden, kelebekler konduracağım dudaklarına ve ebediyen bir daha susmayacağız. Bilsem ki falımızda aşk çıkacak, dünyayı bir fincan gibi ters düz yaparım. Dünya belki yıkılır; ama biz yeni bir aşkın tadına bakarız. Hem kahve içeriz hem de dünyayı iki de bir ters düz yaparak, falımıza bakarız. Kısaca keyfimize bakarız. Kim hakkımızda ne derse desin, kedinin masumiyeti fare görene kadardır. Sevgilim, biz kediler dünyasında bir fare değiliz. Herkes bizi suçlarken ve günahımıza girerken isterse dört bacağının üzerine düşsün. Herkes kuyruk sallarken ihanete, yalana ve dolana, kim bizi insan olduğuna inandırabilir? Kim sözleriyle bizi kandırabilir?