Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
“Tek başım” aslında 100 kişilik bir ofiste… Garip bir yer burası, neresi …Her yan bembeyaz,çok kalabalık,her yanda telefon sesleri, bilgisayar klavyelerinin tıkırtıları,garip bir metalik koku… ( Muhtemelen bilgisayar ve printer yoğunluğundan kaynaklanan bir şey) Herşey fazlasıyla düzenli,bu düzenin mekanikleştirdiği insanlar var. Ben kahkaha atmayı severim,burda kahkaha yasaklı,gülümsemeler genelde havada asılı kalıyor.Sürekli bir gavur dili hakim ortamda, ben Türkçe’yi ne çok severmişim. Hani biraz Orhan Veli tadında yurdum Türkçesi… Burdaki Türkçe Divan-I Lügat-ı Türk…Tam algılayamıyorum.Sabretmek lazım herhalde anlamak için, sabretmek ne zormuş.İçimde patlamaya hazır bir volkan ama ortaya çıkarsa…Çok yanlış…Ben mi yanlışım buraya? Yoksa burası mı yanlış bizim ülkeye? Ben” Günaydın! “ demek ve cevap almak istiyorum, “ İyi Haftalar!” dilemek istiyorum sıcak bir gülümsemeyle, “ Hı hı!” bir cevap değil ne günün aydınlığına ne de haftanın olabilecek güzelliğine… Türkçeyi kullanmadığınız bir ortamda aslında anadilinizin kıymetini anlıyorsunuz. En basitinden“ Günaydın !” dediğinizde cevabını almak istiyorsunuz hem de Türkçe. Kaybedilen şeyler kıymetli olur ya, ben “Günaydın! “ demenin kıymetini anlıyorum şu günlerde. Bu benim yalnızlığımın tarihi aslında kimseyi pek ilgilendirmez,ama her geçen gün çoğalan çok uluslu şirketlerde belki de benim gibi yalnızlık çeken bir sürü insan vardır. Yabancı dil daima gereklidir,sadece iş anlamında değil,günlük hayatımızında vazgeçilmez bir parçası ben bunu kabul ediyorum zaten ama bu derece yoğun oluşu yakıyor canımı.Gavurun bizi böylesine kuşatması sinirlerime dokunuyor galiba. Milliyetçi değilimdir ama her an olabilirim. Bizim işimiz aslında Türk halkının isteklerini,arzularını,bakış açılarını analiz edip ona göre reklam kampanyaları yapmak.Ama burası o kadar Amerika ki ben bile yabancılaşmaya başladım o çok iyi bildiğim kültüre. En iyi analizleri bu gözlemlerim sayesinde yapabilecekken burda biraz zorlaşmaya başladı bu iş. Gün geçtikçe ben de onlara benzemeye başladım herhalde, Türkçe karşılığı olan şeyleri bile ingilizce söylüyorum ezelden beri karşı olduğum bir şeydi bu niye yapıyorum? Yapmazsam burada zaten dış kapının mandalıyken daha da olacağım diye belki de. “Evde yapmaya alış ki dışarda otomatikleşmiş olarak yapabilesin” derdi annem çatal bıçak kullanımı ilk kez bana anlattığında.O günden sonra evde en dandik yemeği bile çatal bıçakla yemeğe başladım ;ben şu an pizzayı bile bıçaksız yiyemem.Durum beni çatal bıçak alışkanlığımda olduğu gibi uç bir boyuta mı taşıyacak? Türkçeyi özlüyorum,Türkçe benden habersiz. “Günaydın!” diyesim var saat öğleni vurmuş.Çekmecem inadına Türkçe kütüphane,yalnızlığımı vermişim kitaplara,ne isterlerse yapsınlar diye. İstanbul hala gri…Benim renklerim solmakta.Az sonra bir meetingim var Arkadaşlar, burası bana Türkçe’yi unutturmadan kurtarın beni burdannnnnn!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |