Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk |
|
||||||||||
|
Yine yazdığı yazılar ve eserler yüz binlerce okur tarafından okunan yazarlar için de yazmak bir tutkudur. Atalarımız, “Söz uçar yazı kalır.” demişler. Günümüz iletişim ve haberleşme çağında yazılı kaynaklara ulaşmak fevkalade kolay hale gelmiştir. Bugün evinde kahve keyfi yaparken, bilimsel makalesine kaynak arayan bir araştırmacının, bilgisayarından internet aracılığıyla bu kaynaklara hemen ulaşabilmesi imkân dâhilindedir. Ya eskiden öyle miydi? İnsanlar bir cümlelik bir bilgiye ulaşmak için günlerce, haftalarca hatta aylarca gece-gündüz, sıcak soğuk, tehlikeli demeden yolculuk yapmak durumunda kalırlardı. Tarihimiz ve kültürümüz bunun örnekleri ile doldur. Mesela Hz. Fahri Kâinat Efendimiz’in (s.a.v.) bir hadis-i şerifini birinci elden (sahabe) rivayet etmek isteyen İmam-ı Âzam Efendimiz türlü türlü meşakkat ve sıkıntılara maruz kalarak râvîye ulaşırmış. Zor kazanılanın, zor ve sıkıntılara maruz kalınarak elde edilenin, elbette kolay kazanılanına göre kıymeti harbiyesi kat kat fazladır. Bugün cep telefonumuza gelen en cafcaflı ya da en güzel mesajı bile, beli bir süre sonra silip çöpe atıyoruz. Ama yıllar önce, hâlâ revaçta olduğu dönemde, askerden gelen bir mektubu koklayıp koklayıp defaatle okuduktan sonra, güzel kokular sürerek ya da kendi doğal kokusunda bırakarak, onu arşivimizin en güzide yerinde saklıyor idik. Bugünkü yazılı kaynakların oluşmasında bu yöntemin büyük katkısı olduğu muhakkaktır. Örneğin tarih ve kültürümüzde “Mektubât” olarak yer edinmiş olan kıymetli eserlerin bu şekilde teşekkül etmesi gibi. … Aradığımız her önemli bilgi ve tarih, internet vasıtasıyla kolayca ulaşılacak bir zaman ve mesafede olduğuna göre, önemli olayları günlük tutarcasına bir titizlik göstererek yazmanın ne önemi olabilir? Gibi bir düşünce hâsıl olabilir. Bu düşünce bir nebze haklı da görülebilir. Şöyle ki, araştırmak istediğimiz ya da kayıt altına almak istediğimiz konu Ankara’daki “Atakule”nin açılış tarihi ve yapı özellikleri olsun. Bu konuyla ilgili bizler not tutmasak da ilgili tarih ve notlara ulaşmak anlık meseledir. Ancak, eğer tarihe not düşeceksek bunu toplumsal tarihe değil, kişisel tarihe not düşmeliyiz. Çünkü toplumsal tarihe not düşme işlevinin görevlileri bi hakkın o vazifeyi yerine getirmektedirler. Bizler şahsi ya da ailevi önemli gün, tarih ve olaylarımıza not düşersek, soy ağacımızdaki gelecek nesillerimize, şahsi bir kültür mirası bırakabiliriz. Bu da bir dönem şahsi gibi gözükse de zamanla şahsi olmaktan ziyade toplumsal bir anlam ifade eder. Bunun en güzel örneğini İtalyan Edmondo De Amicis’in “Çocuk Kalbi” ve Evliya Çelebi’nin “Seyahatnâme”sinde görmekteyiz. Günümüzde konuyla ilgili çokça hatırâtların olduğu muhakkaktır. Bu hatıratlar yazıldığı tarih itibariyle şahsi algılansa da, bugün ve sonrası için toplumsal bir anlam taşımaktadır. Örneğin padişahların, devlet başkanlarının, ilim ve bilim adamlarının, mucitlerin, sanatçı ve sporcuların vs. anıları bu kabildendir. Çünkü bireysel yaşanan çileler ve başarılar, sonraki nesillere birer rehber niteliğindedir. *** Efendimiz (s.a.v.) “İlmi yazı ile bağlayın.” buyurarak hayata olumlu katkı sağlamayı, amel defterini açık tutacak yolu göstermekte ve işaret etmektedir. İmam-ı Gazali (k.s.) ilmi yazı ile bağlayıp bize dünyada ve ahirete saadet kaynağı olan İhya-i Ulum’iddin” gibi devasa bir eseri bırakmıştır. Bu eser yaklaşık bin yıldır hayra vesiledir. İnsanların okuduğunda ders alabileceği, olumlu bir şekilde yararlanabileceği, mahrem olmayan şahsi tarihimizi kayıt altına alabiliriz. Bunun değeri zamanla anlaşılacaktır. Eğer bizler de fert fert ilmi yazı ile bağlayamıyorsak, okuyarak, anlatarak söz ile tesir mekanizmasını kullanabiliriz. Çünkü iyiliği emretmek, kötülüğe engel olmak fert fert her müminin vazifesidir. “Kişi bir kötülük görmüşse onu önce eliyle düzeltmeli. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltmeli. Buna da gücü yetmezse o fiile ve fiili işleyene kalbiyle buğz etmelidir.” Buğz etmenin bugünkü karşılığını “sessiz protesto” olarak düşünürsek, yapılacak en son şey olmasına rağmen tesir gücü fevkalâde güçlüdür. Tıpkı Mahatma Gandi’nin Hindistan’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü için İngiliz emperyalizmine karşı sessiz protestosu gibi. Gandi’nin destansı mücadelesini tarih ve tarihçiler yazmış, bize kendi kişisel tarihimizi, tarihe kayıt düşmek ya da yapabiliyor isek “İlmi yazı ile bağlamak” kalıyor. Selam ve muhabbetle.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Adem KALINSAZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |