Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana |
|
||||||||||
|
Hamas: Arap kabile iktidarlarını yıkmayı başaracak mı?-1 İslamı siyasi destek olarak kullanan, ırk anlayışına dayalı Arap kabile siyasi arenası (Closseum), ilk ciddi kapatılma riskini 2001 yılının11 Eylül’ü ile birlikte ensesinde his etmişti. Malum güçler tarafından ikiz kulere yapılan saldırılardan bugüne dek süren Arap iktidarların endişesi, Hamas’ın 2009 zaferi ile birlikte ondört yüzyıllık Arap kabile iktidarları geleneğinin gıyotinini de kuruyor olmalı. NATO: BM’nin kolluk kuvveti olan NATO, Rusya’nın yakın tehdit algısından çıkması ile sözde terorizm gibi asimetrik kavramların gölgesine sığınarak, hayati varlığını sürdürmek için, yeniden siyasi ve askeri tehdit algısına farklı bir paradigma geliştirme tutkusunu yitirmeden İslamı seçti. Somali’den Afganistan’a, Irak’tan Lübnan’a kadar uzanan geniş bir alana yayılamayı da ihmal etmedi. NATO bu süreci oluştururken, ABD ve AB dünya’ya Çin ve Hindistan’ı yeni bir tehdit olarak göstermesi ne denli tutarlıydı? Zira Çin Sosyalizmi de Rusya’dan hemen sonra Batı Kapitalizmi ile olan evliliğini kapalı kapılar ardına sığınmaya gerek görmeden yapmıştı. Hindistan’ın ABD ve Avrupa’ya köle üreten içler acısı durumu ise ortadaydı. NATO bunları yapıp uygularken, hiç bir zaman ‘’İslam’’ yerine ‘’Terör’’ kavramını kullanmayı da ihmal etmedi! Ortadoğu: Dünyanın kalbi, semavi dinlerin çıkış merkezi, kadim uygarlıkların ve kültürlerin beşiği. Zengin doğal kaynakları ile dünyanın ilgi odağı. Batı emperyalizmi de bu nedenle ilgisini hiç bir zaman kesmeden, gözünü bölgeye dikmiş, iliklerine kadar sömürmeye adeta and içmiş gibi. Soğuk savaş döneminin hemen ardından Tek dünya düzeni, daha sonra da BOP adıyla uygulanmak istenen küresel politikalar kuşkusuz Ortadoğu'yu derinden etkiledi. II. Dünya savaşından sonra özellikle İngiltere (Britanya), bölgenin sorununu emperyalizmin kalıcılığına haklı sebep kılarak, Filistin ve İsrail’e endekslemişti. Bugüne kadar da söz konusu bölgelerin sömürülmesi Filistin sorununa göre şekillendirilirdi. Hamas’ın 2009’daki savaşın galibi olması ile birlikte, Batı’nın Ortadoğu eksenli uluslararası politikalarının, geçerliliğini kaybetmenin eşiğine getirdi. Denilebilir ki; dünyayı şekillendiren “ana akım”lar ve akımlara tabi olanların yön arayışları bundan böyle ivme kazanacak ve gizlenme zorunluluğu da hissetmeyecektir. Coğrafyanın kendine has yukarıda ki özelliklerinden ötürü, tehlikelerden kurtulamamanın bedelini bugün olduğu gibi gelecekte de yaşayacak. Dünya, Ortadoğu’ya olan ilgisini azaltmayacak ve uluslararası politikaların şekillenmesinde damgasını Ortadoğu vurmaya devam edecek. Hamas’ın zaferi; geleceğin dünyasına ‘’ana akım’’ siyaset üretim merkezi haline gelen Ortadoğu’yu yeni bir dönemin başlangıçı olarak şekillendireceğini ve startının verildiğini görmek, bu yönde analizlerde bulunmak ve evrensel ölçüler haline getirmek, belkide acele verilmiş bir karardır. Ancak İran devrimi ve Hizbullah soğuk savaş sonrası köktenci değişim ve arayış politikalarının ürünü olarak, Hamas’ın oluşmasına zemin hazırladı. Hamasın zaferi ile birlikte, yeni Ortadoğu'nun geleceğini petropolitik’ten öte iktidar değişimleri ve değişimlerin siyasi ekolleri biçimlendirecek. Bölge Son 30 yıl öncesine kadar zaten iki temel eksenli Politika arasında sıkıştırılmış pozisyonda bekletilek, her an patlamaya hazır barut fıçısı halini almış, ideal sorunlu bölge ve Batı dünyasının arkabahçesi konumundaydı. Aynı bölge Hamas’la birlikte son 30 yılda üç önemli değişim yaşadı. İran İslam devrimi, 2006 Hizbullah ve 2009 Hamas zaferi! Hamas gizemi: 2008’e kadar Hamas; Arap iktidarlarının önde gelenleri ile ‘’cebr’’ ve ‘’ihtiyar’’ ilişki içinde silik politikalar üretmekle zaman tüketti. Doğaldır ki; Filistin sorunu sadece Filistinliler'in sorunu değildir, düşüncesini taşıyor ve haksızda sayılmazdı. Arap ülkeleri kendine özgü Muavviye kurnazlığı ile bu kurnazlığın genelde Filisitin’i ve özelde Hamas’ı taktiksel açıdan farklı politik tutumlar izlemesine tanıklık ettirdi. Hamas’ın başta Mısır ve Suudi Arabistan’la birlikte, Ürdün ve sair Arap rejimlerden üvey evlat muamelesi görmesi, onu kendi içindeki öz dinamiklik arayışına itti. Bununla yetinmeyip, İran ve Hizbullah ile de yakın ilişkilere geçti. Hamas’ın İran ve Hizbullah ile olan dirsek temasına en önemli etken yine Arap rejinmleri oldu demek ne denli sağlıklı olur ayrı bir başlıkta değerlendirilmeli. Arap ülkeleri hiçbir zaman Hamas'ın işgal altındaki Filistin'le ilgili politikasını desteklemedi, ancak destekler göründü. Elbette İsrail’in garantörlüğünü üstlenen ABD’nin Ortadoğu politikası ve Arap rejimlerinin üstündeki baskın hakimiyeti ile birlikte aynı coğrafyanın doğal zenginliklerini sömüren güçlerin önde geleni olmasıdır. Diğer ülkelere oranla kısırdöngülü de olsa, siyasi geleneklere sahip Suudi Arabistan ile Mısır. Hamas tarafından kendilerine yönelecek olan (ideolojik) tehlikeyi zamanlı fark ettmişlerdi. Bunun içinde İsrail gibi en olunmaz bir şergüç ile yanyana durmayı ‘Siyasi etik’ ve ‘insani erdemlilik’e sığdırabilecek bir anlayışla Hamas’ın siyasi intiharı sayılan paktlar ve antlaşmalar yaptılar. Hamas; İsrail’den önce kendi inanç ve ırkından olduğunu ileri süren Mısır, Ürdün ve Suudi rejimlerden oluşan farklı yapılardaki sistemlerin öncüleri ile barış ve savaş kavramları hangi anlamları yükleniyor ise, İsrail’e karşı kullanılanlarla aynılığını gördü. Hamas; İhvan hareketinin tabanından (halktan) gelen bölgenin yerli (ideolojık) harektidir. Hamas’ın İsrail’le savaşı, Batı adına, Batı’nın sorumluluğunu üstlenmiş yerli halktan kopuk fildişi kulelerde yaşayan iktidar mensupları ve belirli sayıdaki azınlık ile doğru ve kendine ait kalıcı değerlerini korumak ve savunma mücedelesi veren yerli halkın kendi adına verdiği savaştır. Mısır dikta rejimi ile Ürdün ve Suud hanedanı krallık modellerinin Hamas’ta doku uyuşmazlığının temel ekseni burada. 2006 Filistin seçimlerinde Hamas’ın seçim zaferi ile tablo netleştikce, Hamas’a karşı tutumlarda netleşme zorunluluğu açığa çıkmıştı. Ancak, Hamas’ın İsrail’e karşı yeni düşman kazanmama taktik ve tahammülü de övgüye değer ayrı bir konuydu. Arap iktidarların, Hamas’ın kazandığı zaferi görünürde Hamas’ın kendi yönetim ve iktidarını koruma ve savunması gibi görse dahi, tahammül edemedi. Nitekim bu rejimlerin, İsrail ve Batı adına da farklı beklentileri vardı. Hamas bu beklentileri de diskalifiye etti. Böylece seçimlerin ve savaşın nihai sonunun gerçekte Hamas’ı diskalifiye edememek olduğunu geçte olsa anlattı. Abluka altındaki Gazze şekilsel olarak İsrail’in, Hamas'ı kıskaçta tutma ve izale etme motivasyonu ise Arap elit tabakasına göre Filistin halkındaki kalıcı değerlerini imha etme komplo arzuydu. Keza Arab’i kabileler 2006 Lübnanda ki savaştada aynı paralellikte kendisini göstermeyi tercih etmişti. Aynı beklenti Hizbullah tarafından diskalifiye edilince, İsrail’in yenilgisi Suud,Mısır ve sair rejimlerin de yenilgisı sayılmıştı. Muhammed CAN Frankfurt/17.01.09 mcan@hotmail.de
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |