Konuş ki seni göreyim. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Son dönem Kürt aydınlarının henüz yeterli kavrayamamış ve algılayacak konumda olmaması, burada yazılanlara karşı peşin hüküm veya önyargılar oluşturabilir. Kürt aydınlarındaki sorunların çokluğu yadırganmamalı. Nitekim hâkim güçlerin kontrolünde olan tarihi materyallerden(düşünün ki, anadili dahi yasak) dolayı, farklı bakış açısı ile kendi tarihine eğilim gösterenlere karşı ne yazık ki, yine ağırlıklı olarak doğruluğu araştırılmaksızın, düşünülmeksizin ret eğilimi başlatıyor. Bu, düşüncelerimizin nasıl iğdiş edildiğini göstermenin ötesinde, tarihi prangayı kırabilmek için sorumlu adanmış(atanmış değil)’ların hassasiyetle araştırma alanına atılmasıyla aşılacaktır. Sanıldığının aksine Kürtler, Hz. Ömer’in Kürdistan’ın fethi ile birlikte müslüman olmamışlardı! İslam âlimlerinden olan Alusi’ninde kaydettiği gibi, "Ebu meymun Caban el-Kurdi" isimli zat Peygamberin sahabelerindendi. Tabi ne hikmetse zaman onu (diğer Kürt sahabelerde olduğu gibi) Caban el- Kurd’i değilde ’’Caban el Surdi’’ diye tarihe kaydetmeyi uygun gördü! Görülen bu uygunluğun gerekçesi de, her zaman olduğu gibi yine hazırdı. ’’yazım veya matbaa hatası!’’ Geçelim. Düşündürücülüğünden bir türlü kopamadığım asıl konu şu; Peygamberin kutlu sahabesi Caban el Kurdi(r.a)’in, O hazretin buyurduğu “sekaleyn hadisi’’ diye meşhur olan “Sizlere iki ağır ve paha biçilmez emanet bırakıyorum: Kitabullah ve itretim. Bu ikisi asla birbirinden ayrılaz ve Havzda birlikte bana gelirler’’ hadisini, Caban el Kurdi’den sonra yaşayan Tirimizi’nin, Cabir b. Abdullahtan naklediyorsa, acaba Caban el Kurdi(r.a) kendi halkına ulaştırmayacak onun içeriğini kavrayamayacak kadar sorumsuz olabilir miydi? Gerçi İbn-i Abidin’in verdiği fetvayı(‘Kürtlerin arkasında namaz kılınmaz’), Kürt alimlerde bilmiyor değil! Belki de Kürt olduğu için Caban (r.a)’ın rivayetleri kezzab sayılmalıy dı! Siyasi boyutta ise; Emevi, Abbasi ve Osmanlı saltanatlarının etkisiyle resmileşen dini anlayış, bu hadisi ya bilmemekte ya da önemini kavrayamamaktadır! Burayı da geçelim. Coğrafyaya hâkim Osmanlı, Kürtlere olumsuz ekonomik, sosyal siyasi sair etkenlerin yanında, en büyük darbeyi, Kürtleri kendi inançlarından farklı bir mecraya çekmesiyle vurmuştur. Son cümleyi şöyle de tevil edebiliriz: Osmanlı coğrafi olarak Kürdistan’a tam hükmedememişti ancak dinsel dönüşümle iktidar olabilmişti! Arapların sözde islam orduları da, başta Kürtler olmak üzere zorla egemen oldukları coğrafyalarda, fey ve ganimetin getirdiği sarhoşluğun ötesinde, farklı bir sunumu da unutuyor değildi. Feth ettikleri yerlerdeki Arap olmayan halklara dayattıkları islamiyeti peygamberden hemen sonra revizyondan geçirdiği kalıplarla sunmaları da gariptir… Kürdistan’da Araplardan sonra, bunun devamı olarak da Selçuklu ve Osmanlı egemenlerinin vergi ve askere alma, tebaa yapma ve kendi islamını dayatmasına ve bunu izleyen baskı ve dışlanmaya karşı kürtlerin direnişleri ve bu sürecin 1530’lu yıllara kadar devam etmesinin arka planında acaba Kürt sahabe Caban el Kurdi(r.a)’in kendi halkına öğretisi olan ’’Peygamberi İslam‘’ süreci olmasın? Bugün Kürtlüğü kendi dinamiklerinden kopuk bir Kürtlük yapan en önemli etken, geçmişte 900 yıl karşı koyup direndiği şeyin şimdilerde sahip çıktığı akide haline geldiğini görememiş olduğu gerçeği olamaz mı? İmralı’daki zevatın iki de bir vurgu yaptığı konu burasıdır. Değil ki, Osmanlı İslam’ına... Yani bugünkü Kürt inanışının son 500 yıllık ideolojik şekillenmesini sağlayan şey, bizzat onun başlangıçta ki 9 asır boyunca karşı çıktığı ezilme ilişkileridir. Sorunun ilk bakışta basit bir ayrım gibi gözükmesi, karşı dinin algılanması, yaşanması ve özellikle de siyasal islami pradigmada anlamını bulabilmesi gibi noktalardan baktığımızda ciddi farklılıklar doğurmaktadır. Kürtlerin geçmişteki İslami anlayışı ile asrımızda vardığı noktanın önemi konusunda sosyolojik değerlendirmelerde bulunmayacağız. Biz sadece tarihi ve yer yer siyasi değinilerle konunun ne derece önemli olduğuna ve nasıl manipüle edildiğine dikkat çekmek istiyoruz. Kürtlerin kendi inançlarındaki sabitliğine olan ısrarcılığı, takdirle ve gıpta ile karşılanmalı. Bunu karşıda itiraf ediyor ve öyle kalmasını da istiyor. Neden? Geçelim... Sorun temel kıstasların nasıl anlaşılması gerektiği konusunda ayırım bulunmasındadır. Bu da bizim, Kur’ana öncelikle geçmişteki orijin öğretim konusundaki temel bakışımızdan kaynaklanmaktadır. Kürtler; Hâkim güç İslam’ı ile 5 asır öncesine kadar savunduğu asıl İslam’ını genelde kabul etmesine karşın, önemini ve önceliğini kavrama konusunda titiz davranmamakta ve bu da birçok konuda farklılıklara neden olmaktadır. Bu iki islami farklığı göremediğimiz sürece, başka farklılık aramaya gerek olmadığını düşünüyorum! Başka farklılıkların bu noktada önemli olmadığını derken; çemberin dışına çıkma alternatiflerinin sonsuz denemeleri, bizi bugünkü algının ötesine taşıyamayacaktır, demektir! Söz konusu alternatiflerin; Sosyalizm, Kapitalizm, İslami hareketler… Sair ne olursa olsun, var olan gerçekliği değiştirmez. Buradan başlayarak geçmişteki değerimizi yakalayabilirsek, başka ayrılıklar önemsiz kalır diyebiliriz. Tabiidir ki, karşı burayı bizden daha iyi biliyor ve görüyor. Çünkü karşının otoritesi buraya bina edilmiş... (Devam edecek…) 12 mart 2009
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |