Kültürel İslam, Yerini Öz İslama Bırakmamak İçin Direniyor

Gazeteci Murat Nazlı Bey Gündeme ilişkin sorulara yanıt bulmak adına, yurtdışında yaşayan araştırmacı-yazar Muhammed Cana ulaştı. Nazlı Beyin sorularını yanıtlayan Muhammed Canın, gündeme dair tespitlerini aktarıyoruz.

yazı resimYZ

Yazar M. CAN ile Ortadoğu Üzerine
Kültürel İslam, yerini öz İslama bırakmamak için direniyor
Mart 6, 2015 - 11:53 AMhttp://www.abna.cc/
News Code : 675052Source : tahahaber
Brief
Gazeteci Murat Nazlı Bey Gündeme ilişkin sorulara yanıt bulmak adına, yurtdışında yaşayan araştırmacı-yazar Muhammed Cana ulaştı. Nazlı Beyin sorularını yanıtlayan Muhammed Canın, gündeme dair tespitlerini aktarıyoruz.

Sayın Muhammed can bey orta doğu ve son gelişmelerle ilgili bazı sorularımız olacak cevaplandırırsanız memnun oluruz şimdiden teşekkürler.

- Irak hükümeti IŞİD'e karşı bir operasyon başlattı. Tikritte başlatılan bu operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz. Türkiyenin askeri yardım yaptığı söyleniyor? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Irak, Tarih boyunca sayısız savaşlara ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Verimli toprakları ve bulunduğu konum açısından çok önemli bir bölgedir. Tabi bunlara son iki yüzyılda ki fosil enerji kaynakları alanında ilk üçüncü sırada olan rezerv sahipliğini de eklerseniz, bölgenin stratejik önemi kendiliğinden bilinecektir. Irakın önemini değerlendirmek için bölgeyi bir bütün olarak görmezden gelirsek yanılabiliriz. Irak, kadim medeniyetlerin beşiği ve aşağı Mezopotamyayı bünyesinde barındıran, İslam Tarihinde Medineden sonra İslama ikinci başkentlik yapmış Şehire sahip bir bölgedir. Saddam sonrası, yeniden kendisi olma sürecine girmiş olan Irak, Ortadoğu halklarına ait kavmi ve coğrafi aidiyeti önemini de kendiliğinden anlatmış olur. IŞİDin kuruluş ve gelişme felsefesi yüzeysel olarak Sünni İslam müntesibi gibi algılansa da Baas, Saddam, mezhep ve elbette İsrailin çıkarları gibi etkenlerin rol aldığı bir Terör örgütüdür.

Giriş mahiyetindeki bu açıklamaların, size nasıl bir bölge hakkında durum değerlendirmesi yaptığımızın ipuçlarını da verecektir.

Tikrit, Dicle nehri kıyısında kurulu ve Saddamın doğum yeri olaraktan bilinen ve Bağdata takriben 200 km. Bağdat ve Musul arası mesafe ise yaklaşık 400 km. Musul, Bağdattan sonra Irakın ikinci büyük kenti. Erdoğana yakınlığı ile bilinen ve Ülkesine karşı işlediği suçlardan dolayı hakkında yargılanma kararı olan Tarık El Haşimi ve şürekâsınca IŞİDe teslim edilen Musulun IŞİDden temizlenmesi açısından, Tikritin önemi anlaşılır.

Erdoğanı, AKP ile iktidara taşıyan uluslararası güçler, Erdoğandan bölgenin Devrimci İslam aleyhine karşıt olması açısından eskinin yenisi olan İslami değerler dizisi ile sahaya inilmesi gerektiği yeteri kadar telkin edilmiş ve bu iş için gerekli eğitimi de almıştı. Bu hatırlatmayı yapmamın nedeni Türkiyenin; Irak ve Suriyeyi Devrimci İslam zincirinden koparmak(Ki gerek ABD İsrail ruh ikizi ve gerekse onların ön karakolu görevini üstlenen Türkiye açısından, Irak ve Suriyede şekillen yeni olgular, devrimci İslam değil, bilakis İranın bölgesel hegemonya savaşıdır)tır. Ayrıca Türkiyenin, Selefi ve Vahhabi İslam anlayışı desteği ile bölgeye hâkim olmak adına IŞİD terörüne verdiği sınırsız destek herkesçe malum. Bu durumda Türkiyenin Iraka askeri yardım yapması size de mantıklı geliyor mu? Söz konusu modası geçmiş bazı lojistik kolileri yardım saymazsak. Tabii bunun doğruluk oranı da ayrıca değerlendirilmeli

- TC cumhurbaşkanı Erdoğan Suudi Arabistan'a gitti. Bu ziyaret sırasında Mısır Cumhurbaşkanı Abdul Fettah Sisi'nin de Arabistan'da bulunması bir tesadüf olabilir mi? Suudi Arabistan mısır ve Türkiye'ye arabuluculuk yaparak yeni bir ittifakın zeminini mi hazırlıyor?

Tesadüf olduğunu sanmıyorum. Ancak elde ettiğim izlenimi aktaracak olursam Erdoğanın Suudi Kralı Selmandan, Kendisini Sisi ile barıştırmasını istediği, bu istek içine İhvan İslamcı lideri olan Mursinin özgürlüğünü talep etmesi izlenimini elde etmek zor değil. Ancak Parayı veren düdüğü çalar. Suudi Petro-Dolarına mahkûm Erdoğan iktidarı, bölgeyi kendi çıkarına tasarlama politikasını ve Mısıra yönelik her istediğini Kral Selmana yaptırabileceğini beklemek doğru değil. Anlaşılan o ki Sisi; Erdoğanı Muhatap almamış. Bu noktanın gözden kaçırılmaması gerekir diye düşünüyorum.

Öte yandan Suudi ve Türk Krallarını rahatsız eden Yemen hareketi de unutulmamalı. Her iki Ülke açısından bölgede akan kanın sorumlusu İsrail ve ABD değil İrandır. İlginçtir. Salı günü ABD senatosunda konuşan Netanyahuda aynı endişeyi dile getiriyor ve Bağdat, Şam Beyrut ve Sananın İran hâkimiyetine girişini ve İranın durdurulması gerektiğini söylüyordu!

Erdoğanın, Kemalizmin Yüzüncü yıl kutlamaları adına hedeflediği 2023 takvimi ve bu uğurda önüne koyduğu 50 yıllık bölgesel projesi ile 2071 Türklüğün Anadolu hâkimiyeti projesinin derinliklerinde yatan Bizans oyununu görüp göremediğine karar veremem.

Ancak iktidar hırsını tatmin etmek adına en yakın dava arkadaşlarının, nasılda tek kullanımlık mendil gibi harcadığını yine iktidarı elde tutmak ve planlarını hayata geçirmek için tekfirci terör örgütleri ile ilişkilerine bakmak, onları STK ve Türk İslamcı cenah tarafından nasıl desteklediğini görmek yeterli.

- İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu ABD'ye gitti ve iki hafta sonra İsrail'de seçimler var. Filistin'de direniş İsraille mücadele ederken Mısır Hamas'ı terör örgütü ilan etti bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üçüncü Dünya ülkeleri diye sömürü ve istibdadın adını değiştirerek kendi bahçesi gibi kullanan ABD için de İsrailin arka bahçesidir demek en doğru tabir olur. Bu durumda Netanyahunun seçimleri kendi leyine çevirmesi için ABD senatosunun gücünden faydalanması yeni bir durum değildir.

Mısırın İsraille ilişkileri Türkiye gibi aynı paraleldedir. Mısır, hiçbir zaman İsrail aleyhinde olmadı. Hamasın terör ilan edilmesi yeni bir durum değil ki daha öncede gelgitler yaşanmıştı. Burada önemli olan Hamasın İran ve Hizbullahla olan ilişkilerin yoğunluğudur. Hamas; Katar, Türkiye, Mısır ve dolayısı ile İsrail ekseninde kalmayınca elbette terör örgütü sayılmalıdır. Bu da gösteriyor ki Selefi İslamcılar, Hamas konusunda Putin kadar cesur ve adil değiller.

Mısırın Haması terör ilan etmesi, Suudi Kralına mavi boncuk, Erdoğan Türkiyesine aba altından sopa ve Netanyahunun İsrailine de seçim primi olarak toptancı usulü bir atak olarak okunabilir.

- İsrail, İran'ın bölgedeki güçlenmesinden rahatsız olduğunu açıkça ilan etti. İran Lübnan ve Filistin'den sonra Suriye, ırak ve Yemen'de de güç elde ederken bu ülkelerle olan işbirliğini artırıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İran'ın bölgesel gücü Müslümanlara ne kazandırır? Bölgede ne gibi gelişmelere sebep olur?

İsrail, İranın gücünden ziyade İrandan bölgeye akan öz İslamdan korkuyor. İran, sadece Lübnan ve saydığınız bu ülkelerde güç elde etmiyor. Pakistandan güney Akdeniz kıyılarının tamamında sahip olduğu İslami Paradigmayı güncelleştirdi. Sözünü ettiğimiz bu Paradigmanın güncellenmesi, bize İranın bölgesel gücü olarak yansıyor. Ancak bu doğru değil. Doğrusu, Bölgede uyuyan öz İslamın uyanış ve akabinde direnişe dönüşmesi endişesidir. Ki Büyük İslam ailesi bu gücün direniş ve zaferinden sonra oluşması asıl endişe veren etkendir. Bugün açısından İranın Suriye, Irak ve Yemendeki İslami direnişe verdiği destek, Genel olarak İsrail, ABD ve Türkiye ve Suudi ve diğer uydu devletleri tarafından İranın Bölgesel hegemonya olarak yansıtması, Müslümanların küresel sömürüye karşı bilinçlenmesini yeniden algı kayması ve asıl hedefi saptırma operasyonudur.

Şunu ifade etmeme müsaade edin ki İran, bölgesel güç değil Küresel güçtür. Bu güç, şu anda başlamış olan ve yakın gelecekte şekillenecek olan yeni bir dünya medeniyetine ilham olacak değerleri bünyesinde barındırıyor. Bu güç Küresel emperyalizmin tek alternatifidir. Bu güç, kullanılıp atılanların kurtuluş muştusunu sunuyor. Bu güç ABDnin içine kadar ulaşmış bir güçtür. Söylediklerim slogan olarak algılanmamalı. Latin Amerika ülkeleri hakkında siyasal ve sosyal gözlemlerimizi akademik çalışmalara dönüştürebilirsek, söylediklerim daha rahat anlaşılacaktır. Öte yandan Kuzey Afrikaya kadar uzanan ve harekete geçen, ciddi fay hatları vardır. Türk yetkililerin, ABD Adına bu bölgelerdeki arayışları medyaya yansıyan kısmın ötesinde geleceğe dair derin amaçlar taşımaktadır.

Gelişen bu olayları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde İslam dünyası diye adlandırdığımız coğrafyalarda kültürel İslam, yerini öz İslama bırakmamak için direniyor. Direnişin asıl savaşçıları halk değil halka rağmen halk adına iktidarda olan, batı dünyasının yerli uşaklarıdır. İşte İslam beldelerindeki cehennemi savaşların asıl amacı ilk aşamada bu uşaklardan kurtulma mücadelesidir. İşte Irak ve Suriye işte Lübnan ve Yemen, bunlar İslami uyanıştan, direnişe evirildikleri için bedel ödemektedirler. Demek ki uyanış yeterli değil

- Türkiye, ABD ile birlikte eğit-donat projesine katılarak Suriye politikasında bir değişiklik olmadığını gösterdi. Resmen olmasa bile IŞİD vb. örgütlerin işine yarayan ve Suriye devletini dışlayan bu siyaset devam ettirilebilir mi? Türkiye Suriyedeki ateşe benzin dökerek komşudaki yangını söndürebilir mi ve kendini bu yangından koruyabilir mi?

Kuruluş felsefesi Batılı değerler üstüne uyarlanmış bir ülkeden bahsediyorsunuz. Yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar Anadolu da İslamın kendisi olmasa da halkta İslam kültürü vardı.

Ne yazık ki Cumhuriyet Türkiyesi halka ait bu kültürel İslama da tahammül etme erdemini gösteremedi. Türk İslamcıların, Osmanlı bakiyesi Anadoluya hâkim olma refleksi, onlara sahip olduğu değerlerde yozlaşmayı ve böylece iktidara gitmelerini gerekli gösterdi. Sonuçta son 90 yıllık gelinen süreç, onlara Kriterlerini NATOnun belirlediği bir İslamı savunmayı dini bir zorunluluk olarak algılattı. Öyleyse ABDnin(ki NATOnun patronudur) İslami direnişe karşı yürüttüğü savaşın son taktiği olan eğit-donat projesine, Türkiyenin katılmamasını düşünmek, ABD ve NATO kurallarını ihlal etmek demek olur. Ki Türkiye Hükümeti, teamüller gereği böyle riskli bir itirazı yapmayacağı gibi ABD ve NATOyu bizatihi Suriye ye müdahale etmesi için çağrıda bulunduğunu İslam dünyası unutacak değil.

Türkiyenin, Yeni Osmanlı hayali ve kendi çıkarları için komşusunu yakmaktan çekinmediğini bildiğimiz halde Türkiyeden bu yangını söndürmeyi beklemek, sizce ne derece doğru olur? Sizin tabirinizle bu yangın ki gerçekten korkunç bir felakettir, zaten Türkiyeyi sarmış. IŞİD, eğit-donat projesi, Şah Fırat operasyonu, Kobane ve diğer olayların bütününü bir tablo içine koyup baktığımızda Türkiye, gelecekte çok daha faklı bir siyasi atmosfere girmekten kurtulamayacaktır.

Kurtulamayacaktır. Çünkü Suriye aleyhindeki hiçbir Planlarında başarılı olamayacaklar.

- Yakın bir zamanda Türkiyede de seçimler var. Cumhurbaşkanı Erdoğan anayasayı değiştirmek ve başkanlık sistemini getirmek istiyor bu konudaki görüşleriniz nedir? Başkanlık sistemi bölgeyi nasıl etkiler?

Mevcut sistemde seçim ve partisel politikaların faydasına inanmadığım için bu konularda fazla konuşmak istemiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim. Erdoğana biçilen rol ve sahip olduğu iktidar hırsını da eklediğimizde, özlem duyduğu 2023e kadar iktidarda kalma arzusunu tadacaktır. Ki bu süreci tamamlamak ancak anayasayı değiştirmek, Kürtlere nispi statü verecek başkanlık sistemi ile olur. Anayasa değiştirme yetkisi adına parlamentodaki sayısal çoğunluğun nasıl sağlanacağı hakkında geliştirilmek istenen entrikaları, bu konuda ne düşündüğümü söylemek istemiyorum...

- Son olarak; Hükümet ile PKK arasındaki çözüm Planı ve Kürt sorunu hakkında düşüncelerinizi almak isterim.

Orta Doğuda en büyük iki sorundan biri Filistin, diğeri Kürt sorunu hakkında söz söylemek kolay olmasa gerek.

Öncelikle şunu söylememe müsaade edin. Son yıllarda Kürtler eşittir PKK, PKK eşittir Kürtler algı yaratılmak isteniyor. Bu algı özellikle Erdoğan ve mahiyetindeki AKP kadrolarınca bilinçli bir şekilde geliştiriliyor. Kanaatime göre Erdoğan Kürtleri seçim malzemesi olarak kullanmak istiyor ve bunu HDPde biliyor

PKKnin ve onun siyasi kanadı olan HDPnin çözüm süreci hakkındaki düşüncelerini net olarak bilmesem de İmralı sakini de olayları Erdoğan gözü ile görmesi ve Erdoğanın da söz konusu zevatı bütün Kürtlerin öncüsü gibi göstermesi, başlı başına bir sorunu oluşturuyor. AKP eşittir Türkler, Türkler eşittir AKP demek olmadığı gibi. Öte yandan Türkiye tarihinde Kürt sorunu hakkında en radikal dönüşüm yine Erdoğan tarafından gündeme getirildiği söylense de bu doğru bir yaklaşım değil. Kanaatime göre Erdoğan Kürtleri seçim malzemesi olarak kullanmak istiyor ve bunu HDPde biliyor. Kürtler, inkâr ve imhayı dayatan bir süreçten kendine ait kazanımlarını oluşturdu. Bu kazanımın artısını, sadece Kürt partisi hanesine yazmak insafa sığmaz. Kürt halkı toplu olarak bedel ödemiştir...

Kürt ulusu adına barış bölgesel bir sorun ve konudur. Yani İran, Irak, Suriye ve Türkiye dörtlüsü olmakla birlikte, ABD ve Batılıların kesinlikle bu konuda rol almaması ile mümkündür.

Şu halde Kürt nüfusunun yarısını oluşturan Kuzey Kürtlerinden bir kısmını temsil eden PKK/HDP Acaba geride kalan Kürtleri hangi sisteme entegre ederek bütünleşmeyi düşünüyor? Arya-i olan ve kadim bir medeniyet sahibi Kürtlerin Kuzey dışında kalanları, Arabi alfabe kullanıyor ve Batılı tarzdaki yaşamı dışlıyor. Batı tipi yönetimlere sıcak bakmıyor. Kürt aydınları ise PKK/HDPnin dillendirdiği paradigmanın çok ötesine geçmiş.

PKKnin silah bırakması, Kuzey Kürtleri adına silah kullanmaması, Silahlı güçlerin belki de tamamen PYDye dönüşüp erimesi mümkün olsa bile Türkiyenin Suriye politikası, onların (PYD) her zaman telaş halinde kalmasına haklı nedenleri olarak kalacaktır.

Elbette bölgede silahlar susmalı ve barış olmalıdır. Ancak barış yerelden ziyade bütün bölgeyi kapsamalı ve kalıcı olmalıdır. Kaldı ki Katkısız İslamın ayak sesleri uyuyanları uyandırmış. Bu durumda bölgedeki diğer Müslüman milletlerle birlikte, Kürt halkı da bir daha ABD ve Batının oyunlarına alet olmak istemiyor. Onların konforlu yaşam sürmeleri adına sömürülmek ve ölmek istemiyor. Batılı değerleri savunan devletlere itaat etmek istemiyor. Bu söylediklerime Kürtler halkının bütünü dâhil olmasını dilerim.

Çözüm sürecinin naifte olsa yeni yeni resmi yetkililer tarafından dillendirdiği bir zamanda Taner Yıldızın; Kandil dağı eteklerinde petrol arayacağız sözü, Türkiyenin bölgedeki Stratejik hayalinin ipuçlarını da veriyor. Devletin enerji bakanı olan Yıldızın, Petrol hülyası Kürt sorunu hakkında çözümün, neden Kürt haklı adına İmralı sakini ile yürütülmesi gerektiğini özetleyen ayrı bir bakış açısını da geliştiriyor. Kürt sorunu ve çözümü Türkiye perspektifinden bakarak değerlendirdiğimiz de Fırat ve Dicle su kayakları ile Güney Kürdistan petrol yatakları İsrailin zevalini önlemek, çözümün etkenleri olarak sayılmalıdır. Böylece Bağdat hükümetinden ayrı yapılan petrol anlaşmaları ve Suriye de Esadsız bir iktidarın neden istendiği daha rahat anlaşılacaktır.

Son cümle olarak şunu söylemek isterim.

Kürtler ve Kürdistan, Orta Doğu medeniyetinin halkı ve vazgeçilmez bir parçasıdır. Batılı değerlere adapte olamayacak kadar değerlidir. Bu durumda Küresel güç olma yolunda ilerleyen Muhammedi İslam müntesiplerine taraf yerini almayı bilecektir. Şayet Kuzey Kürtleri böylesi bir olgudan nasiplenmezse, bu durum Kuzey Kürtlerin ontolojik intiharı olacaktır!

Sayın CAN, sorularımızı cevaplandırarak düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.

Bende size teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Murat Nazlı

Başa Dön