Yanlış sayısız şekillere girebilir, doğru ise yalnız bir türlü olabilir. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
Sayın Muhammed Can ile haftalık olarak yaptığımız röportajların 3. kısmında Mısır ve bölgesel siyaseti konuşacağız. Ayağının tozu ile Mısır’dan Almanya’ya dönem Muhammed Bey bizi kırmadı sorularımızı cevaplandırdı. Ben Murat Nazlı, tüm okurlar ve ekvator haber adına Sayın Can’a hayırlı işlerinde başarılar dilerim. Murat Nazlı 1- Sayın Can, Mısır’dan daha yeni döndünüz. Kısaca izlenimleriniz nedir? Çünkü biliyoruz ki, Mısır, Türkiye ve İran’dan sonra İslam dünyası ve medeniyetinin merkezi. Sizce Mısır nereye gidiyor, ülkenin geleceği ve İslam dünyası ile olan ilişkileri nasıl? Evet, öyle oldu. Ama ne yazık ki sorunuzdaki medeniyet sahibi ülkeler hakkında iç açıcı bir tablo çizme hakkını kendimde göremiyorum. Bunun için haklı sebeplerim var. Mısırdan önce İran İslam inkılabı ve Suudi kabile iktidarının hüküm sürdüğü İslam coğrafyalarına da defalarca yolculuğum olmuştu. Dolayısı ile mısırda gördüklerim ve yaşadıklarım beni bir kez daha üzdü. Öyle ki yedi günlük kısa bir seyahat süresinde herhangi bir suç teşkil edecek eylemde bulunmama rağmen, askeriye tarafından defalarca sorgulanmak durumunda kaldık. Bu durumu geçmişte Suudi kabile iktidarında da yaşadığım için pek yadırgamadım. Şimdi tekrar sorunuza dönecek olursak, evvela şunu belirtelim ki Türkiye medeniyetin merkezi falan değil. Türkiye’de var olan modernizmin taklididir. Modernizm ise medeniyet değildir. Bu konuya ilaveten, Osmanlı dahi bir medeniyet devleti değildi. Anadolu da medeniyet Selçukluların yıkılması ile birlikte dondu. Kaldı ki sömürge bölgelerinde oluşturulan ülkelerin, kendi medeniyetini yaşama ve yaşatma hakkına sahip olmalarını düşünmek, saflık olur. Mısır, bir medeniyet devletidir. Evet, ancak bu medeniyeti işletecek, onu günlük hayata dönüştürecek, halkı ile buluşturacak, entelektüel akıl yoksunluğu var. Hali hazırda var olan birkaç medrese ve üniversite kökenli aydın da iktidarın ceberut tutumundan dolayı (ki bu tutum hiçbir zaman yokluğunu hissettirmedi), bırakalım kısık ses olmayı, karnından konuşmaya bile çekiniyor. Sisi askeri cuntasından evvel bir süre iktidara getirilen İhvan İslamcıları da bu konuda herhangi bir girişimde bulunmamış. Bu durumda geriye kendi medeniyetinden beslenen bir ülke kalmış oluyor. Ki Âlim ve Aydının aslı görevi içinde yoğrulduğu, özümsediği medeniyetini, bağımsız bir şekilde yaşantısı ile temsil edebilmesidir. Mısır; firavunlar tarihini ve yönetim biçimini adeta içselleştirmiş bir toplum. Bu cümleleri kurarken ne kadar üzüldüğümü sanırım sizde biliyorsunuz. Elbette Mısır gibi Afrika’nın incisi olan bir ülkenin coğrafyasına; Emevi, Abbasi, Fatımi, Eyyubi, Memluk ve son olarak ta Osmanlı gibi kültürel olarak İslam’ı kabul etmiş toplumların siyaseti ve dolayısı ile kültürel hâkimiyeti altında asırlar boyunca kaldığından, İslam’dan etkilendi ve medeniyet geliştirdi. Fakat bu gün bunları da kaybetmiş bir mısır görüyoruz. Ve tabii ki bizim medeniyet kavramından ne anladığımıza da bağlı. Medeniyet nedir? Kendi inancından ilham alan birey ve toplumun, sanat, zanaat, mimari ve estetiğine yansıtabilmesidir. Birey ve toplumun imanından doğan aşkınlığın, Sosyal yaşamında dünya görüşüne dönüşebilmesidir. Beslendiği değerlerden elde ettiği ilim, irfan ve tefekküründen yaşama yön verebilme yetisini kazanmasıdır. Yaşam felsefesine; yaratıcı, İnsan ve doğa ilişkisi içinde yüklendiği doğru sorumluluğu uygulama mücadelesidir. İslam dünyasını böyle bir tanımla değerlendirdiğimizde maalesef Mısır da hak ettiği takdire ulaşamıyor! Ne yazık ki İngilizlerin, mısırı sömürge olarak kullanmaya başlaması ile (ki bu süreç hala devam etmektedir) geçmişte, nispeten elde ettiği İslami medeniyet birikimlerini de hoyratça harcamış… Murat Nazlı 2-Sayın Can Mısır’ın tarihi ve bölgesel stratejik öneminden bahsederken Filistin davası ve Mısırla olan ilişkisini açıklar mısınız? Mısır tarihi bilinen en tanınmış yönü ile firavunlar tarihidir. Bu Tarih bugün arkeolojik verilerden elde edilen bulgulara göre, milattan önce 3000 yılarına kadar iner ve bilinen ilk Firavun, antik Abidus Şehrindeki ‘Aha’ ile kesinleşir. Elbette bu mısır tarihinin başlangıcı olarak anlaşılmamalı. Mısır tarihi Afrika tarihi ile de iniltilidir. Mısır ve Afrika birlikte değerlendirilmezse, Mısır’ı tanımlama eksik kalır. Tarih konusunda bu kadarı ile yetinelim. Konum olarak, güney Akdeniz sahilinde bulunması ve güneyden kuzeye doğru adeta ikiye ayıran Nil, Tevrat’ta adı geçen 4 kutsal nehirden biridir. Böyle bir nehire sahip olması ile Mısır, ayrıca önem kazanır. Dolayısı ile Mısır, Makedonyalı İskender’den Roma krallarına, Osmanlılardan İngilizlere kadar hemen her dönem güçperestlerin dikkatini çekmiştir. Mısır, kendi tarihinde yönetim biçimi olarak Firavunluk geleneği ile tanınır. Kur’an; Musa (a.s)’ın kendi dönemindeki Firavuna karşı verdiği mücadeleyi çok açık ve anlaşılır bir üslupla anlatır! Bu gelenek, kendini, İslami yönetim biçimi adı altında yaşatmasını iyi bilmiş. Dahası, günümüze kadar da ulaşmıştır. İslam’ın birinci asrında Mısır valiliğini, İslam adı altında komplo ve çeşitli entrikalarla ele geçiren Amr bin as, hala yaşıyor! Ve inanılması belki de güç ama Hz. Muhammed’den daha çok tanınıyor diyebiliriz. İslam medeniyetinde 4. Büyük Camii olarak inşa edilen Amr bin As camii, Kahirelilerin övünç kaynağı. Şimdi Mısır’ın Filistin davası hakkındaki tutumuna değinelim. Yakın tarih sayılan Mısır(elbette diğer Arap ülkeleri de bu savaşta İsrail’e karşı Mısır’ın yanında yer aldılar) ve İsrail savaşları ki bu savaşların en önemlisi 1973 te yapılan savaştır. İlginçtir Mısır bu savaşın kahramanıymış gibi 6 Ekim 1973 anısına birde anıt yaptırmış ve bu anıt, bugün kahire de bulunmaktadır. Oysa İsrail, birleşmiş milletlerin kararını kabul ettiğinde, İsrail kuvvetleri, Kahire merkezine 25 km mesafede konuşlanıyordu! Bu savaşın ve diğer savaşların, bugün bile hala ne için yapıldığını, bütün detayları ile yazan İslami bir Aydın’ın varlığına rastlamış değilim. Elbette bu konuda birçok kitap yazıldı fakat benim demek istediğim, sözünü ettiğimiz savaşların İslami bakış açısına göre analitik boyutu ile ilgili anlatımıdır. Filistin davasına en esaslı çözümü direniş ekseni sunmuştur. Peki, neden başta Mısır olmak üzere Suudi ve diğer Arabi ülkeler, direniş ekseninin yanında olmadıkları gibi aleyhine tutum takınıyorlar? Neden Filistinleri terörize eden İsrail’in gaz ve petrol ihtiyacını Mısır ve diğer Arap ülkeleri karşılıyor? Yemen de terör estirmeyi bilen Suudi kabile devleti neden Hamasın ve Hizbullah’ın başarısızlığı için İsrail’e milyonlarca dolar yardımın yanında, istihbarat hizmetinde bulunuyor? Tamda Yemenli mücahitler Suudilere karşı başarı sağlamak üzere iken, Mısır neden kendine ait olan Sanafir ve tiran adaları Suudiler hediye etti? Kızıldeniz’e güneyden girişte sol kanatta Akdeniz’in kapısı olan Süveyş kanalından sonra, sağda ki deniz kolu girişinin önünde bulunan bu iki ada, İsrail’in nefes borusu durumunda değil mi? Mısır, neden Kızıldeniz’in bu iki incisini Suudi kabilesine hediye etti? Bu soruların doğru cevabında, Mısırın; Filistin davasındaki samimiyetinin karşılığı da bulunmuş olacaktır. Murat Nazlı 3-Sayın Can, eski cumhurbaşkanı Muhammed Mursi döneminde yaşananlar ve daha sonra da darbeci Abdülfettah Sisi dönemi Mısır’ın son siyasal sürecini gözler önüne seriyor. Bu süreç İhvan hareketinin tutumu ve Sisi’nin Filistin ve Gazze konusunda uyguladığı siyaset hakkında ne söylemek istersiniz? İhvanı Müslim( Müslüman kardeşler), kuruluş yıllarından bugüne kadar İngiliz siyasetinin etkisinde şekilleniyor. İngiltere’nin; Kavalalı Mehmet Ali Paşaya verdiği destekle Mısırı Osmanlı yönetiminden kopardığı günden bu güne kadar hala ülkenin siyasi oluşumlarında ciddi manada söz hakkına sahip bir ülke. Böyle olunca Gazze savunmasını üstlenen ve ihvanın bir kolu durumunda olan Hamas’ın durumu da gündeme gelmiş olması kaçınılmazdır. Yani toplamda 100 yıllık Siyonist İsrail girişimi ve ona karşı olduğunu iddia eden 90 yıllık geçmişe sahip ihvan hareketi! Mısır’ın, ülke bazında dönüşümü esas alan siyasal bir süreci yok. İktidar değişim süreci sorunları yaşanıyor. 2010 yılında Tunus’ta fitili ateşlenen Arap baharı(Yasemin Devrimi) safsatasına ilk günde karşı çıkmamızın nedeni ABD ve İsrail oyunu olmasından dolayı idi. İhvan hareketi yapısı(kıstasları) itibarı ile gerici bir harekettir. Böyle olmasaydı, ABD ve İsrail ekseninde yer alarak, direniş eksenine köstek olmaya yeltenmezdi. Mursi’nin iktidara gelmesi ile birlikte ilk gezisini Suudi kabile devletine yapması, İsrail’le iyi ilişkilerde bulunacağı, Suriye isyancılarına destek vermesi, dahası Suriye yönetimini ve dolayısı ile direniş eksenini küfürle itham etmesi de ayrıca değerlendirilmeli. Bundan dolayı ABD; kendi lehine ve direniş eksenine karşı, çaresizliğin dışa vurumu olarak ya tutarsa babından kullanmak istedi. Oysa bir İslamcı olan Mursi; Hüsnü Mübarek, İsrail ve ABD’nin en sadık dostu olmasına rağmen, bu ikili kendilerine yıllarca sadık kalan Hüsnü Mübarek’i devirmekte tereddüt etmediklerini iyi biliyordu. Bundan kendi payına düşeni anlamalıydı. Anlamadı. Bu durumda Mursi hükümeti; İktidarı Mübarek’ten devralırken, koltukta kaldığı zaman içinde karşının beklediği güveni vermekte başarılı olamadı. Tabiidir ki yukarıda adları geçen ikili yedek kart olarak Sisi’yi devreye koyacaklardı. Neden? Çünkü Sisi’nin de Filistin ve Filistin’in bir parçası olan Gazze’ye çözüm bulmak gibi bir derdi yok. Nitekim iktidara gelişinin akabinde İsrail ile ilişkilerin devam edeceğini ve Gazze’nin nefes borusu niteliğindeki refah sınır kapısını kapatması bunun en açık delilidir. Sisi, Mursi’nin mukadderatından kendi payına düşen dersi çıkartmasını bilecek mi? Sanmam. Şayet aksi olsaydı İsrailli yetkililerle 2016 da Ürdün’de Filistinlilere, Filistin tarihinde en büyük ihanet olacak plana ortak olup, Gazze’yi İsrail’e terk edip, Gazze halkını Ürdün çölünde ikamet etmeye zorlama planını kabul etmezdi!? Mısır da yaptığım araştırmalarda (Ki aktaracağım bu bilgilere pek sıcak baktığımı söyleyemem) Mursi’nin iktidarını Sisi’ye kaptırması, halk açısından pekte önemli olmadığı anlaşıldı. Mısırlılara göre Mursi, iktidar da iken mısırlı yetkili şahıslar tarafından defalarca uyarılmasına rağmen, Mursi, mesajı net olarak algılamamış(Bu durum 28 Şubat Mağduru olan Erbakan’ı da hatırlatıyor). Ekonomik çöküş ve hizipçilik, Mursi döneminde ayyuka çıkıp ta dönemin Türkiye başbakanı olan Erdoğan’ın tavsiyelerini fazlasıyla ciddiye alınca, Sisi iktidara el koymak zorunda kalmış. Mısırılar açısından Mursi’nin hatası, kendini özellikle katar ve Türkiye’ye haddinden fazla kaptırması ve finans konusunda Suudi prenslerine çok fazla imtiyaz tanıması… Tabi buna ülkedeki demografik yapının rolünü de eklediğimizde ortaya böyle bir (Darbe) durumun çıkması yadırganmamalı zira ülke nüfusunun %30’u Hristiyan ve ekonomi ile yüksek bürokrasinin önemli kadroları bu taifeden. Murat Nazlı 4- İslam devrimi sonrasında Mısır ile İran arasındaki ilişkiler donduruldu. Şu an bir yumuşama görünüyor. Sizce bu siyaset gerçekçi mi? Sonuç nasıl olur? Perde arkasındaki İran ve Mısır ilişkilerine vakıf değilim. Ancak kişisel gözlemlerim, Mısır halkı İslam inkılabı ile ilgili pek fazla bir bilgiye sahip değil. Daha öncede söylediğimiz gibi Mısır da selefi İslamcı akımı çok güçlü ve bunun yanı sıra Suudi vahhabiliği de yadsınamayacak kadar yayılmış. Bu durumda Sisi’nin şu andaki çıkışlarının ciddiye alınacak tarafı yok. An itibari ile sisi askeri bir darbe gerçekleştirerek iktidarı yöneten bir kimlik. Ve ABD, İsrail, Katar Kuveyt gibi ülkelerle siyasi birliktelik yürütüyor. Söz konusu ülkeler ise direnişin üst aklı olan İslami İran’a karşı tavırları malum. Bu durumda Sisi’nin bazı ara çıkışları, gerek Suudi kabile devletine ve gerekse bölge adına alınan kararlarda kendine rol kapması olarak okunmalı kanaatindeyim. 2016 da İsrail ile yaptığı gizli görüşmede, İsrail’in uzun yıllardan bu yana dillendirdiği Filistinlileri Ürdün’e yerleştirme planını yeniden aktüel konuma getirerek, İran İslam devrimi başta olmak üzere dünya gündemine taşıdığı Filistin sorununa en büyük darbeyi vurmak adına ihanetin ön hazırlığını yapıyor olmasın?! Veya İslam inkılabının bölgede yükselen sesine karşılık Suudi kabile devletine karşı koz olarak kullanmak istiyor. İslam NATO’su ne demekse(NATO’nun tam açılımı North/Kuzey Atlantic/Atlantik Treaty/ Antlaşması Organization/Örgütü demektir.)? Adında uyduruk bir askeri güç oluşturmak isteniyor, şayet oluşursa, bu gücün liderliğini Suudi kabile reisine kaptırmamak adına komplo geliştirdiği anlaşılıyor. Bu yıl 100. Yılına girmiş bulunan İsrail ve Filistin sorununa ABD’nin müttefiki olan Mısır’ın ki İsrail’in birinci derece de koruyucusu ABD’dir. ABD’nin çözüm bulması bir yana köklü çözüm üretmek isteyen direnişe destek dahi sunaktan kesinlikle kaçınmaktadır. Buradan sonra Sisi daha rahat anlaşılarak sonuca gidilir diyelim. Dönemin Mursi İslamcı iktidarı bununla yetinmeyerek, Türkiye hükümeti ile birlikte, Hamas’ın İran ve Suriye ile olan ve siyasal devrimcilik ilişkilerini engellemek istedi. Elbette Hamasın siyasi oluşumu da buna müsaitti. Zira Hamas, İsrail’e karşı her ne kadar silahlı bir direniş örgütü olsa da köklü düşünce yapısı olarak Mısırdaki ihvan İslamcılarından esinlenmiş. Hizbullah yapılanmasındaki gibi liderlik anlayışına sahip olmaması, Haması değişen dengeler acısından Futbol topu konumuna indirgiyor. Bu durum Hamas’ı İsrail’e karşı bir kart gibi kullanılması gereken nesneye dönüştürüyor. Ve bu selefi gelenek anlayışı, ayrıca Şafii ekolü (bu mezhep mısır halkının %80 gibi ciddi bir oranını temsil ediyor) anlayışını barındırıyor. Suriye ise İslam inkılabının ilk yıllarından bugüne kadar direniş cephesinde yer almaktadır. Bu durumda Mursi için ilk yapması gerekende Erdoğan gibi gizli/açık bir mezhep eksenli ılımlı İslam hattı çizmek istemesiydi! Neticede başaramadı, başaramadılar. Sisi de bu mukadderatın halkalarından biri olmaya mahkûmdur… Murat Nazlı 5- Sayın Can! Son olarak Mısır geziniz ve İslam toplumları hakkında neler söylemek istersiniz? Sanılanın ya da yazılıp çizilenin aksine İslam dünyasını derinden etkileyecek ve direnişe dönüştürecek köklü bir medeniyet değerlerine sahip bir ülke değil. Var olan değerler manzumesi ya erozyona uğramış ya da içi boşaltılmış. Korkunç bir batı kültürü istilası var. Eğitim, okullarda İngilizce Medreselerde Arapça. Buradan yani Mısır’dan bakınca Afrika’nın hemen bütününü gözlemleme imkanınız oluşuyor. Zira Mısır bir Afrika ülkesi olmakla birlikte, bütün olumsuzluklara rağmen bu kıtanın en gelişmiş ülkesi. Ayrıca kadim Kıpti kültürü hala canlılığını koruyor. Piramitlerde betimlenen günlük yaşam, bugünde Mısır hayatında çok az bir değişimle yaşamın kurallarını belirliyor. Köleler efendilerine muhteşem tepsilerle ikramları sunmak için adeta yarışıyor. Oteller ve bereketli Nil nehri kıyısındaki eğlence merkezleri, dolar zengini Suudilerin hayat-ul leyli. Suudi faysal İslam bankası, BAE, Kuveyt, Katar, ABD, İngiltere sair bankaların pençesindeki bir ekonomik bağımlılık ve dolayısı ile modern sömürü. Bu girdap içinde Müslüman bir halkın %70 i yoksulluk sınırında. Halk için belirlenen günlük 10- 15 dolar arasındaki gelir adaletsizliği ile yarınlara umutlar büyütülüyor. Düşürürler, Din adamları, aydınlar, akademisyenler, kanaat önderleri, ülkenin Ekonomi, Kültür, Siyaset(bu başlıklar içinde İslam adına ne fazla manipüle edilen kavram siyasettir), Sanat, Mimari, egemenlik, Sosyal adalet, Hukuk ve Askeri başlıklar altında ele alınan islam dünyasının sorunlarına her yerde olduğu gibi nedense Mısırda da yüzyıllardır İslami bir çözüm bulunamıyor! Bu durumda gençlik, haklı bir şekilde batı modernizmine kurban olurken, onları dinsizlikle yaftalayarak en kolay çözümü bulmuş oluyor. Kurumlarda rüşvet sırdan bir olguya dönüşmüş. Öyle ki resmi üniformalı güvenlik görevlileri, bir yabancının yanında olmasına aldırmadan, bahşişini almadan hiçbir işlem yapmıyor. Bu durum bana 1980’li yılların ilk yarısındaki Türkiye polisini hatırlattı. Geri kalmışlık, daha doğrusu sömürge ülkelerinde gördüğüm ortak özellikler Mısırda da en üst perdeden hayatın bir parçası haline gelmiş. Bu durum kendini bayrak, toprak, ırk, mezhep, sınıf farkı gibi kendini tatmin etme yolu ile giderilmeye çalışılıyor. Geri kalmışlık cehalet adın bu kadim halk kendini söz konusu bu görece değerlerle tatmin ederken, zenginler kulübüne tabi olan ülkenin sülükleri, diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi ABD ve diğer sömürge ülkeleriyle müttefik olan zümre! Zenginliğin ve dış güçlerle kolektif çalışmanın ürünü olan lüks yaşamın tadını çıkartıyor. Kardeşinin omuzlarında yükselen sermaye orantılı eğlencesinin hazzını alırken, okunan ezanla birlikte aynı safa dizilmeyi de ihmal etmiyor! Bize zaman ayırdığınız ve sorularımızı cevapladığınız için de ayrıca teşekkür eder hayırlı çalışmalar ve başarılar dilerim. Bende size ve çalışma arkadaşlarınıza İslami direnişe sunmak istediğiniz fikri katkılardan dolayı teşekkürlerimi iletir çalışmalarınızın başarıya ulaşmasını ümit ediyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Muhammed CAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |