Ben bir dünya yurttaşıyım. -Sokrates |
|
||||||||||
|
İçten ve güzel olan yerlerine sokulur, ulaşır Düşlerine. Dudaklarında kaç ölü çocuk, kaç eski aşk Yalınayaklığında. Yoldan geçerken herhangibirine Selamverebilirce gülümser yüzün, yaban bir otlakta Ya da ıssız bir adada. Oturur, konuşur Mabrahar; suçsuzluğun Tanrısı, tanrının diğer yarısı ve masumluğun. Çocuk Gülüşünde üç-beş eski şarkı taşırsın, oval yüzünde ve siyah Bakışında bir rahibenin kıvancı… Öylece dolaşırsın. Işıldayan Her şey süzülüverir saçlarının arasından, arasından sızarlar, kayıp Gider parmaklarım saçlarından, jilet gibi keser, susar, öğretirsin. Susmayı öğretirsin bana, yaprakları, susan yaprakları öğretirsin sonra Ve susan her şey gibi alnı dik, diri durmayı… Saat sabahın üçü… uykum yok… saçlarımdan küçük patikalar açıyorum yalnızlığına. Her daim kapalı, kilitli, saf, berrak ve aydın yollarına. Mabrahar bir düş değil, düşü sattım ucuza, kırlangıçların perişan hallerinden yadigâr kalan bir koca tutku bana! Gecede gözlerin, saçların, gecede avam bir yalnızlık şarkısı başlar. Sen dur, ben müziği hallederim. eski bir kırkbeşlik, konakların ahşap cumbalarından geceye süzülür, arasından sızar saçlarımdaki patikanın, geceye şimşek gibi iner. Gecede gözlerin, saçların… Mabrahar. Gecede akılalmaz hızlarda yalnızlıkla kuşanmış atlılar… Alnımda siyah bir yelpaze belirir, Ayın üstünde siyah bir yelpaze belirir, bir çelik yelpaze, Sessizce doğrulursun uzandığın yatağından, sana kalan ne varsa Karanlık taşır. Bana bırakırsın yalnızlığı, sana kalan ne varsa Karanlık taşır. Bir gecenin üvertürü taşınan aşklar, ücretsiz Ve karşılıksız aşklardır. Pis ve karanlık bir sokak seni lanetin rahmine taşır Pis ve karanlık bir sokak seni lanetin rahmine taşır Sıska bakışın, uzun dudakların ve karanlığa yakınlığın… Pis ve karanlık bir sokak seni lanetin rahmine taşır Karanlık bir lanet her yeni aşkın peşinde dolaşır. Mabrahar. Işık saçlarında, ışık dudaklarında, gözlerinde ışık, düşünde Ve düşüşünde… Sen aşkı küçük balıkların söylediği bir şarkı say, ki ben balıklar kadar vurgun ki ben balıklar kadar sessiz kaç yatan adam bir film karesi kadar güzeldir, kaç aşk? Sorma. Ah, karnemde kırıklarla dolu eski aşklar, zor seven, anında seven, Takılan kalan bir adam… Sabrın lisanını konuşan küçük, masum Rahibe. Küfürler alnımı açtı, intihar oldu; intihar boynumu açtı Ve sessizlik doğdu Ve sessizlik oldu Mabrahar. Kırk adam, bir atlı süvarinin başında dümeni kontrol eder Bir adam bin atlı süvarinin ardında yönünü tayin eder. Farkı siyah Ve emsalsiz bir düşüş, taammüden bir adam öldürme, bitirme tezini İmha ettirme… Siyah senin rengin; siyah bir süvari karanlıkta Rotanı tespit eder. Mabrahar. Gece sarayının masum ve düş’engiz Kraliçesi… Adın yanar aklımda, gece aydınlık tarafını belirtir, Perdem oynar, rüzgârın şarkısıyla tülüm Bir o yana bir bu yana danseder. Gün beklenir, gün gelmez, Yüzünü gösterir ve geri kaçar. Yüzünü gösterir ve geri kaçar. Mabrahar. Gün eksik kalsın, pencerem türlü sevdalara açılmasın, siyah ve gizli Bahçem her an ayakta kalsın. Ama kalmaz! Ama aşk bir yandan Terlemiş bir vücut, bir yandan bir kaleme üç keçeli uç… Ben o adam olamam, hep gündüz ve açık; Ben bu adam kalamam, hep susan ve karanlık. İt ite hırlar, siyah bir masal perisidir Mabrahar. Bir görüşte sevilen, bin görüşte tanınan. Gece durur, gece oturur, gece geçmez, siyah bir gölge kervanın ardından maskesini indirip soyunur. Kent için bir atlas yaratır tanrılar, kent soyulur, Bir soru sorulur ve bilen masallardaki perinin sahibi olur. Kaç düşe kıvançla kement atar bir şair ve ifal edilen bir şair kaç biçimsiz şiirinde biçim kaygısından çok bir kadının esiri olur? Billur bir soru aynaların süsten arınmış taraflarında yanıp durur. Mabrahar. Bana sığmaz, sana sığmaz, aşka sığmaz, teşvik eder yalnızlığı. Televizyon açılır, eski dostlardan yepyeni kartpostallar gelmiştir, ışık parlar, sararır, sonra karanlığa karışır, lamba söner, yine yanar, her şey değişir, her şey başkalaşır, yalnızlık kalır. Bir odanın tepe noktasında duran siyah bir bant bizi tesadüfen ayırır. Aynı odanın merkezinde yatan mavi eşarp biri alenen tanıştırır. Mabrahar. Yüzün beni çağırır, omuzlarıma yaslanırsın, saçmasapan konuşuruz, Şiirleşiriz sanki, kırk haramiler bir altın suyunun peşinde susuzdur. Oysa altın, kara bir mağaranın içinde bulunur. Vakit sonbahar. Hüzün, martıların kanatlarında anlamsızca göçüyor. Gözlük çerçevelerim umutsuzluğumun maskesi, berrak bir duman Her yanımı sarıyor, göz gözü görmüyor. Masada antika bir daktilo: 1975 Erika. Öylece bana bakıyor, ben ilk kez terkediyorum. Mabrahar. Gözlerin tuvallere sığmıyor. Baktığımda o engin, O jaguar derisi bakışın, o karşılıksız bakışın… Ardımda bunalımcıların kitapları, önümde Karanlık bir masa… Ülke referanduma gidiyor, Bütün altmışsekizliler şair, ben şair miyim bilmiyorum! Ben devam ediyorum yine de, ben yazıyorum Ve bil ki Mabrahar, bir yazılı metnin aslıdır Ama şiir olan, ama olmayan. Filmlerde unutulan aşıkları sevdim ben hep. Ne esas oğlan vardı gözümde, ne kara gelin, Ne kahraman. İşte kahraman sana renksiz rahibe, Bir masum kraliçe. Mabrahar. Düş kelimesinin üstünde aşlında düşüşler yaşar Ve küçük düşüşler kelimenin kökünü karalar. En saf yerin, en uçuk halim, bir koca paylaşılamayan öykü bu Sanat ve saat sabahın beşi. Düşkünüm, düşten bir kadın bu sultan, Bir dergâhtan kalkan rahibe, bin düşümden hatırladığım sultan. Mabrahar. Bir süvari birliği kement atıp şiirimi denizlere saklar. Bin süvari alayı kemetli ya da kementsiz onu çıkaramazlar. Ama bir yanlışım var. Haklısın. Haklısın, bırakalım bunları. Aşkı bırakalım. İftira konuşsun, Istişare olsun ve kapalı devre yalanlar atılsın ortaya. Unutalım. Onu unutalım. Aşkı. Unutalım. Unutalım Mabrahar. Zırvalıyorum, kelimeler kayıyor dudaklarımdan, Dudaklarım mühürleniyor sonra, sen geliyorsun, konuşuyorsun, Tek sen konuşuyorsun. Susmuştuk hani, hani unutmuştuk. Unutamazsın geçmişi. Çünkü geçmiş her nasıl olursa olsun bir yerde dikilip Koca gözleriyle sana bakar. Hey! Bir kahve getirin bana! Mabrahar! Uyumamalıyım, Uyumamalıyım bu gece. Bir sincabın nefesi gibi Sessiz gelmeli ertesi gün nefesim. Işık saçlarının arasından Sızmalı bir vakit, parmak uçlarıma uzanmalı Ve siyah bir kelebeğin ömrünü doldurmalı. Mabrahar. Uzun hayatın, uzun geçmişin, bilmediğim o sahte, O yapmacık, o kirlenmiş ve temizlenemez yerlerin Bir süvarinin kılıcında terk-i diyar eyler zamanı. Ve bir süvari, her ne kadar yalnızsa da Yalnızlık ip salan bir vücudun iskeletinde biter. Haklısın Mabrahar. Biliyorum. Böyle sakin ve sessiz kalıyorum kimi zaman. İsyankâr ruhumda beliren güç o vakit ki sadece sana kapalı ki sadece aşka kilitli masum bir halin karanlıkta öylece uzanıyor. Ama haklısın, Biliyorum. Suçum Ayyuka çıkıyor gün aydınlandıkça. Küfürlerden beri ölmeliydim ben Mabrahar, Ne kadar orospu bir dünyadayız, Ne kadar küfretmsem de bir kadın heykeline bile mecburum. Dön bana… 16.10.01 / 05:34 Şişli
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |