Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker |
|
||||||||||
|
Bir gün benim için de böyle bir şey yaptı. Olaylar şöyle gelişti: Birinci sınıftaydık. Eğitim şefinin beni çağırdığını söyledi bir arkadaşım. O anda ürperdiğimi hissettim. Adeta kanım donmuştu. Eğitim şefinin bırakın yüzünü görmeyi, adını duyunca bile ürküyorduk. Her an, bize kızacak, bağıracak bir nedeni olurdu. Çok sertti, ondan ödümüz patlıyordu. Bir derste bize çok kızmıştı. “Size eşekler bile demiyorum Çünkü o zaman eşeklere haksızlık etmiş olurum.” Demişti. Bizim onurumuzu kırmıştı. İnsan annesinden, babasından uzakta olursa, öksüz gibi olursa, işte böyle hakaretlere uğrardı. Ona eşekliği bile çok görürlerdi. Ne demiş atalarımız: ”Analı kuzu, kınalı kuzu. ”Bu hakareti bile, evimizden uzakta olmaya bağlıyordum. Onun beni çağırması, hiç de hayra alamet olamazdı. Acaba ben ne kabahat işlemiştim? Yoksa; çarşıya çıktığımızda Aysellerin evine gittiğimi mi öğrenmişti? Tek suçum buydu. Keşke bacaklarım kırılsaydı da gidemeseydim. Arkadaşlar ”Eğitim şefi sana çay ısmarlayacakmış.” diyerek benimle dalga geçiyorlardı. Korkudan titreye titreye idare katına indim. Cesaretli olmaya çalışıyor, başaramıyordum. Yüzümün limon gibi sarardığından emindim. Aslında bir yanlışım olamazdı. Biz Mudurnulular, kurallara en iyi uyan öğrencilerdik. Hele ben. Yapılmaması gereken şeyi yapmam mümkün değildi. Yapılması istenen şey de, mutlaka yapılmalıydı. Kurallar, uymak için vardı. O halde benim , eğitim şefiyle ne işim olabilirdi? Yaptığım tek yanlış, çarşı izninde Ayseller’ e gitmekti. Oraya da arkadaşımın ısrarıyla gitmiştim .Korkudan diken üstünde oturmuştum. Oturduğum da ancak onbeş dakika. Şimdi eğitim şefi, bunun hesabını soracaktı benden. Üstelik eğitim şefi, öğrencilerin disiplini ile ilgileniyordu. İşte bu “disiplin” kelimesi, tüylerimi diken diken etmeye yetiyordu. Eğitim şefinin kapısında bir süre bekledim. İçeri girmeye korkuyordum. Kapısında bekledikçe, korkum daha da artıyordu. Ne kadar beklesem, sonunda girecektim. Olacakların önüne geçemeyecektim kapıda beklemekle, sadece geciktirecektim, o kadar. Neden sonra cesaretimi toplayıp, daha doğrusu çaresiz, odasına girdim. Keskin bakışlarıyla şöyle bir beni süzdü Eğitim Şefi. Suratı her zamanki gibi asıktı. Zaten güldüğünü ,hatta gülümsediğini görmezdik. Ama bugün daha da sert, daha da sinirli görünüyordu. İçerde Allahtan başka öğretmen yoktu. Beni , bir suçumdan dolayı azarlayacak olursa, en azından kimsenin haberi olmayacaktı. Utancım, eğitim şefi ile aramızda kalacaktı. Öğretmenimiz cebinden bir zarf çıkardı. Üzerinde ismim yazıyordu. Demek ki bana bir mektup gelmişti, ya da tebrik kartı büyük bir ihtimalle. Yılbaşı sonrasıydı çünkü. İşte şimdi yanmıştım! Sakıncalı(!) bir mektuptu bu, ya da kart. Korkum daha da arttı. Kimden gelmiş olabilirdi?Arkadaşlık ettiğim, hele hele mektuplaştığım bir erkek çocuk yoktu. Öğrencilik yıllarımızda, hemen hemen hiç birimizin erkek arkadaşı yoktu, olamazdı. Bize, bunun ayıp olduğunu öğretmişti büyüklerimiz. Kızlar, kızlarla arkadaşlık etmeliydi; erkekler erkeklerle.(!) Aksi takdirde, kemiklerimizi kırarlardı büyüklerimiz(!) Hem biz okula , okumaya gelmiştik, erkeklerle arkadaşlık etmeye değil.(!) Peki bu zarf ne demek oluyordu? Ailemden veya kız arkadaşımdan gelen bir mektup için, beni çağırmazdı eğitim şefi. Sonra birkaç tane daha zarf çıkardı cebinden. Suratı iyice asılmıştı. Zarfları teker teker açtı, önüme koydu. Her birinin içinden tebrik kartı çıktı. Hepsi de aynı kişi tarafından, benim gibi, okuldaki birkaç kıza daha yazılmıştı. Kartların yazısı aynıydı çünkü. Yılbaşı kartıydı bunlar. İyi ama, neden sadece beni çağırmıştı eğitim şefi? Kendisine kart yazılan diğer kızları neden çağırmamıştı acaba? Eğitim şefi, zarfları açmayı, içinden kartları çıkarmayı yavaş hareketlerle yapıyordu. Hiç konuşmadan, sessiz sessiz. Bu sessizlik, fırtına öncesi sessizliği hatırlatıyordu bana. Biraz sonra olan olacaktı. Bu arada benim korkudan dişlerim birbirine vuruyordu. O kadar korkuyordum. Kalp atışlarımı kulaklarımda hissediyordum. Benden, kartları yüksek sesle okumamı istedi eğitim şefi.. Aynı kişi tarafından, ancak farklı kişilere yazılan bu kartlar, okulumuzdaki bir erkek öğrenciden geliyordu. Son sınıfa giden ve bir köy ilkokulunda staj yapan bir erkek öğrenciden. Benimle beraber üç dört kız öğrenciye daha kart yazmıştı. Benimkinin haricindekilerin ifadesi aynıydı. Hepsinde, ”Yeni yılını kutlar,derslerinde başarılar dilerim.” diye yazıyordu, bu kadar. Bana yazılanlar ise, diğerlerinden farklıydı. Demek ki, onun için eğitim şefi yalnızca beni çağırmıştı. ”Kalbin hangi anı bekliyor ve kimin için çarpıyorsa, gözlerin kimi arıyorsa, yeni yılın sana onu getirmesini dilerim. Sevgiler.” gibi şeyler yazıyordu. Bir erkek çocuk bana sevgiler sunuyordu, ne ayıptı, ne utanç vericiydi.(!) Bunu okuyunca, utancımdan yerin dibine girdim. Öğretmenim de bana, “Sesli oku.” diye bağırıyordu. Bense, yüksek sesle okumaya utanıyordum. Bu kartı yazan çocuk, arada bir beni rahatsız ediyordu. Benimle arkadaş olmak için haber gönderiyordu. Bense; erkeklerle arkadaşlık etmenin ayıp olduğunu bildiğim (!) ve kendisine en ufak bir yakınlık hissetmediğim için, her defasında reddediyordum. Fakat o ısrarcı davranıyor, beni bunaltıyordu. Sınıftaki kızlar ona “Börtlek” adını takmışlardı. İkide bir bana “Senin Börtlek” diyerek, beni kızdırıyorlardı. Onunla hiçbir arkadaşlığım yoktu. Bunu öğretmenime nasıl anlatacaktım? Öğretmenim bana,”Sana yazılanlar, arkadaşlarınınkinden niçin farklı? Kalbin kimin için çarpıyormuş, gözlerin kimi arıyormuş, söyle bakalım.” diye soruyordu. Ben de “ Hocam, ben zaten bu çocuktan şikâyetçiyim.” diyemiyordum. Çünkü, öğretmenimin “ O zaman şimdiye kadar neden gelip şikâyet etmedin.?” diye soracaktı. Buna ne cevap verecektim? Ağlamaya gücüm yetiyordu. Öğretmen ise,” Ağlama, bana derhal cevap ver. Senin kartın diğerlerinden niçin farklı? Aranızda ne var?” diye söyleniyordu. Söylenmek ne kelime, aslanlar gibi kükrüyordu. Aramızda ne olabilirdi ki! Gündüzlü bir öğrenciydi. Sabah okula geliyor, dersten sonra gidiyordu. Onu tenefüslerde arada bir uzaktan görüyordum sadece. Bazen de ben bahçedeki bankta otururken gelir, izin isteyerek, bankın bir ucuna ilişirdi. Havadan,sudan bir şeyler söylerdi. Bu yakınlıktan bile ürker, o oturur oturmaz hemen kalkar giderdim. Erkeklerle arkadaşlık etmenin ayıp(!) olduğunu hatırlardım. Eğer isteseydim tenefüslerde onunla sadece konuşabilirdim. Ya da okulun bahçesinde birlikte yürüyebilirdim, o kadar. İsteseydim bile bundan fazlasını yapamazdım. Ama Eğitim Şefi ısrarla “Aranızda ne var?” diye soruyordu. Ben şimdi ne yapacaktım? Bir kız öğrencinin bir erkek öğrenciyle mektuplaşması, ceza almasına , okuldan uzaklaştırılmasına yetiyordu. Bu arada ders zili çaldı. Öğretmen “Dersten sonra tekrar gel.” dedi bana. Yapmadığım bir şeyden utanıyordum Ceza alacağımdan korkuyordum. Hem de hiç suçum yokken. Bunun yanı sıra, kendimi müdafaa etmekten âcizdim. Eğitim şefinden öyle korkuyordum ki, ağzımı açmaya cesaret bile edemiyordum. Böyle davranınca da, suçlu izlenimini veriyordum. Ağlayarak sınıfa çıktım. Masama kapanıp, başıma gelecekleri düşünerek, bağıra bağıra ağlamamı sürdürdüm. Ya bana ceza verirlerse, bunu aileme bildirirlerse ben ne yapacaktım? Anneme, babama ne cevap verecektim? Bunları düşündükçe, olay daha da vahim bir hal alıyordu. Yanıma Nurşen geldi. Hani şu gözü kara,cesur ve osmanlı kız.Ne olduğunu sorunca, ağlayarak anlattım. Nurşen, bana kart yazan çocuğun beni nasıl rahatsız ettiğini biliyordu. Sınıftaki diğer kızlar da. Elimden tutmasıyla, beni sürükleyerek koridora çıkarması bir oldu. “Nereye?” diye sorduğumda, “İdareye, Eğitim Şefine gidiyoruz, salak!” dedi bana. Yıldırım hızıyla beni, merdivenlerden çekiştire çekiştire idare katına indirdi. Bir yandan da bana “Aptal! Niye ,o çocuğun seni rahatsız ettiğini söylemedin? Pısırık!” diye çıkışıyordu. Adımlarımı ona uydurmakta zorlanıyordum. Nurşen’le Eğitim şefinin odasına girdik. Şimdi daha da korkuyordum Eğitim şefi Nurşen’e “Sen Kâmuran’ın avukatı mısın? Onun ağzı dili yok mu?” diye söylenecekti. Ben ağlaya durayım, Nurşen eğitim şefine; benim suçsuz olduğumu söyledi. Kartı yazan çocuğun, bana verdiği rahatsızlıkları , tenefüslerde hep peşimden gezdiğini anlattı. Benim, sıkılgan olduğum ve o çocuğun zarar görmesini istemediğim için, şimdiye kadar kendisini şikâyet etmediğimi söyledi. Ben korkudan tir tir titrerken,ağlarken, o benim adıma konuşuyordu. O sinirli , sert mizaçlı eğitim şefinden korkmuyordu. Acaba Nurşen bu cesareti nereden alıyordu? Eğer kendisine inanmayacak olursa, bu durumu, bizim sınıftaki öğrencilere de sorabileceğini söyledi.”Kart yazan çocuğu çağırın, Kâmuran’la yüzleştirin.” gibi, akıl bile verdi. Öğretmenimizin yüzündeki ifade yumuşar gibi oldu, çatılmış kaşları aralandı. Ve Nurşen’in anlattıklarına inandı. Bana kart yazan çocuk için; “Çağırın onu bana.” dedi ve bana gidebileceğimi söyledi. Büyük bir sevinçle eğitim şefinin odasından çıktım. Böylece Nurşen’in sayesinde, haksız yere suçlanmaktan ,hatta belki de ceza almaktan kurtuldum. Dünyaya yeni gelmiş gibi oldum. Çok mutluydum. O anda okulumuz birdenbire aydınlandı sanki. Her şey bana çok güzel görünmeye başladı. Hani derler ya; “Allah fakir kulunu sevindirmek isterse, eşeğini kaybeder, üç gün sonra buldururmuş.” diye. Bana da öyle yaptı. İşte o günden sonra yatılı okulu sevmeye başladım. Alışıyordum yavaş yavaş yatılı okul hayatına, aile özlemine.Yatılı okulda edindiğim, tatilde özlediğim kız arkadaşlarım vardı artık. Birinci yılın sonundaki yaz tatilinde okulu aramaya bile başlamadım. İyi ki yatılı okuyordum. Yatılı okul hayatı çok güzeldi. Hele-arkadaşlarımın ifadesiyle- Börtlek’siz daha da güzeldi. Eğitim şefine bile alıştık. Gene de ne olur, ne olmaz diye, onunla karşılaşmamaya, ona görünmemeye dikkat ettik. Bizi her görüşte, mutlaka kızacak , bize bağıracak bir şey bulacağını biliyorduk çünkü.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |