Mutlu insanlar tatlı şeylerden söz ederler. -Goethe |
|
||||||||||
|
Evet, canımın sıkıntısı, ruh halimin bu aralar bohem oluşu yüzünden bu zamana kadar çevrilmiş en iyi aşk film listelerini inceledim internetten… Listelere göz atarken bir tarafa izlediklerimi diğer tarafa da izlemediklerimi not aldım. Araştırma yaparken çok da ilginç bir liste buldum. Sanıyorum iki binli yıllarda “yüzyılın en iyi on aşk filmi”ni seçmişler. Hatta bu filmler arasında da, birinciliği Casablanca filmine, ikinciliği ise “Rüzgar Gibi Geçti” filmine vermişler… Hani, Doktor Jivago’yu ve hiç değilse müziğini duymayanın kalmadığı “Aşk Hikayesi” (Love Story) filmini de bu listenin içine dahil edivermişler. Sanıyorum bu “Amerikan Film Enstitüsü”nün yaptığı bir anketin sonucunda yayınlanmış bir liste. Ama kesin sonuçların yer aldığı listeyi bir türlü bulamadım. Fakat tahmin etmek güç değil. Diğer taraftan yine bu yıllarda sezonun en iyi filmlerini seçmek için biraraya gelen SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyeleri –benim de sevdiğim- “Aşk Zamanı” filmine ilk sırayı vermişler… Hoş olduğu kadar bir o kadar da düşündürücü bir tesadüftü araştırmam da karşılaştıklarım. Çünkü aşk dediğimiz şey onca tanımdan, analizden, pazarlamadan, roman, şiir ve tez konusu olmuş; çoğaltılmış, fazlasıyla çiğnenmiş, onca yıpranmışken bir de benim üzerine güzelleme yapmam çekilir şey değildi… Her ne ise… Wong Kar Wai’nin konusu 60’ların Hong-Kong’unda geçen, Aşk Zamanı ile “en iyi on aşk filmi” arasında adı geçenler arasında gel-git yapan zihin, söz konusu filmlerdeki “aşk” temasını özel ve çekici kılan şeyin ne olduğu üzerine odaklanıyor ister istemez… Eşlerinin kendilerini aldattığını öğrenen ve aralarında bunun nasıl başlamış ve sürmüş olduğunu tahmine yönelik bir oyun geliştiren kadın ve erkeğin arasında gelişen aşk, aslında aşkın doğasının özündeki ironinin altını çizen bir temele sahip. Aşk Zamanı “Bunu bize nasıl yaparlar”dan kaynaklanan paylaşımların “Bunu asla yapmamalıyız”a dönüşen direngenliğini ve tarafların dirayetini aşk kadar güçlü başka bir duyguya, vefaya bağlamalı. Belki sürgit olan herşeyin büyüsünü kaybetmeye mahkûm olduğunu bilen tarafların aslında evli olsalar böyle hissetmeyeceklerini bilmeleridir bu mağrur ve lekesiz, hüzünlü ayrılığın sebebi. En nihayetinde netice şu: Vuslat gayri kabil olduğunda aşk filmlik oluyor. Casablanca da, “aşk insanı başkalarına karşı daha iyi yapıyorsa, daha diğerkâm kılıyorsa gerçek aşktır” demiyor muydu? Tutkuyla istemenin diğer adı olan aşkın gerçekliğini test eden şeyin “yitirmeyi tercih edebilmek, karşı tarafın iyiliği için gerekirse vazgeçmek” gibi bir paradoks olması geçen yüzyılda kaldığını sandığımız “aşkın” bir haldi. Aşk Zamanı filmi işte tam olarak bunu güncelleyen bir filmdi. Yitirme duygusu, ister iradi olsun isterse takdiri, listeden çıkan pek çok film aşk’la anılan aşk’a maledilenin, acının katalizöründen, ya da başka bir deyişle feleğin çemberinden geçmiş ya da orada takılmış olan olduğunu göstermekte. Love Story ve Dr. Jivago‘da hiç geri gelmeyecek olanındır aşk… Büyük bir sızıyı ve güzel anların ışıklı halesini bırakıp gitmiştir yitirilen. Öyle ki Rüzgâr Gibi Geçti’nin Scarlett O’Hara’sı ancak yitirdiğinde anlar, aslında ilk gençlik tutkusu Ashley’i değil az önce kendisini terketmiş olan “kocası Rett Butler’ı sevdiğini… Gerçek şu galiba, acıtıp kavuran, tüyler ürperten, bedeller isteyen, insanı “hiçliği” ile yüzleştiren ve değiştiren, kısa bir zaman diliminde, saniyelerin asırlar kadar uzun sürdüğü, hayatı durduran bir şey ise “evet” diyor ve etiketini yazıyoruz “işte bu, gerçek aşk.” “Hayat devam ediyor” kısmında yaşanan güçlü bağlılık ise aşk olabilmek için fazla sıradan geliyor… Bir yastıkta kocayanların, ev taksiti ödemek için mutfak masraflarından kısan genç çiftlerin aslında pekala “sevgili” de olabilecekleri, aralarındakinin “coşkusu zamana yayılmış bir tür aşk” olabileceği fikri inandırıcı ve etkileyici gelmiyor kimseye. “İşin içinde kaybetme korkusu var” “zamanla aşk biter geride sevgi kalır, hatta o da biter geride saygı kalır” gibi telakkilerle karşılaşıyor, mutlu olduğunu iddia eden çiftlere “kimse ayranım ekşi demez” diyen nazarlarla bakılıyor. Evet, işte “kavuşamazsın aşk olur” demişti yazarımız. “Yitirirsin aşk olur” diye de genişletilebilir belki bu halka. Ama kanımca durumu “yaşanan bin türlü aşk vardır da ancak böyleleri film olabilir” diye düzeltip yüreklere su serpmek en iyisi… Aşkla, sevgiyle, muhabbetle kalın… Yitirmeyin, bırakmayın, gurur yapmayın… Sağlıkla, sağlıcakla kalın…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |