..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Sinema ve Televizyon > Yûşa Irmak




28 Mart 2022
Big Eyes (Büyük Gözler) 2014 Filmi Üzerine  
Yûşa Irmak
İki insanı birbirine bağlayan bir sırrı düşünün… Şimdi birbirine bu sırla sımsıkı bağlanmış iki insandan birinin varlığı, diğerinin yok olması anlamına geldiğini de düşünün… Peki bu dayanılır bir şey mi?


:GEH:
İki insanı birbirine bağlayan bir sırrı düşünün… Şimdi birbirine bu sırla sımsıkı bağlanmış iki insandan birinin varlığı, diğerinin yok olması anlamına geldiğini de düşünün… Peki bu dayanılır bir şey mi?

Evet, sanıyorum 2014 yılında İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin açılış filmiydi “Big Eyes” (Büyük Gözler)… İlk seyrettiğimde girişte yazdığım soruyla birlikte sanatı ilgilendiren pek çok meseleyi film sayesinde genişlemesine düşünme imkânı bulmuştum.

Film benim için çok anlamlı ve bir o kadar da ibretlik sahneler içeriyordu. Zira sayesinde kız çocuklarımızın karakterlerinin güçlenmesi için bir kız babası olarak üstüme düşenleri not etmiştim…

Diğer taraftan, bu film Tim Burton’ın filmleri arasındaki “normal” duruşun yorumunu sinema eleştirmenlerine bırakarak ben söz konusu meselelere kendi bakış açımı paylaşmak istiyorum.

Şöyle ki: 50’li yılların sonundan itibaren bütün dünyayı saran büyük gözlü çocuk resimlerinin hikâyesini anlatırken gerçek olaylara dayanan “Büyük Gözler” her şeyden evvel bize sanatkârın hayatının kendi kurgularından daha ilginç olduğunu gösteren bir yapıt.

Bir isme sahip olmak ve ona sahip çık/ama/mak “Büyük Gözler”in eksen hikâyesi. Öyle ki isim, varlık anlamına geldiği anda isme dair haksızlık her türlü gerekçenin önüne geçiyor ve ismin gerçek sahibi için saklanmak artık imkânsıza dönüşüyor. Belki gerçek, tek kişiyi değil herkesi ilgilendirdiği için böyle… Çünkü sanatçı görünen imzasından çok görünmeyen tarafıyla sanatçıdır ve eğer bir isme sahip olmuşsa o ismin topladığı beğeniler kadar eleştirilerin de muhatabı ve muhtacıdır.

Sanat eserinde samimiyet ve duygusallığın dozu da bu metnin meselelerinden biri. Doğadan iyice kopmuş soyut sanat eserlerinin, Kandinsky’lerin talep gördüğü bir dünyada amatörce, ucuz, kitch ve bayağı bulunsa da bu naif resimlerin gördüğü ilgi insanların doğal ve samimi olana gösterdiği itibar olarak anlaşılabilir. Ama kolayca sömürülebilecek bu tarz aynı zaman da tehlikelidir. Aşırı duygusallık bir anda zevksizlik örneğine dönüşebilir.

“Büyük Gözler”in meselelerinden bir diğeri popüler ve estetik sanat arasındaki gerilim… Popüler sanatın her dem var olduğu düşünülürse metnin itirazı onun varlığından çok gerçek sanatın yerine ikame edilişine dair çıkarımlara sahip… Filmin başındaki cümle bu açıdan kışkırtıcı. “Kötü olsalardı bu kadar insan beğenmezdi!” Ama asıl soru şu: “Çok sevilmek, çok talep görmek bir sanatçının gerçekten iyi olduğu anlamına gelir mi?”

“Satış mı sanat mı?” sorusuna “Satış” cevabını veren popülizmin gereği olarak sanatın nasıl metaa dönüştürüldüğü de metnin sorularından biri. İlginç sahneler var. Danışıklı dövüşler, senaryolar, kavgalar. Bir kez manşete çıkınca sebebin ne olduğu önemli değildir çünkü. Çark bir kere dönmeye başladı mı arkası kendiliğinden gelir. Her şey kullanışlıdır bu pazarda; tablolar, tabloların resimleri, sonra da tabloların resimlerinin kartpostalları. O zaman resim, marketler dâhil her yerde satılabilir ve lavabo pompası ile aynı sepete konulabilir. Oysa açlıktan ölen gerçek bir ressama göre bu şeyler on dakikada yapılabilir. Ama “Müşteriler fark etmez ki!” ve müşteriler fark etmediği için bu şeyler bir akıma dönüşerek resim dünyasını ele geçirebilir.

Ve eleştiri müessesesi. Ciddi sanat eleştirmenlerinin itibar etmediği ama ressamını zengin ve meşhur eden bu portreler pazarlanabilir bir metaa dönüştüğü anda sanatı bekleyen tehlike bize eleştirinin neden gerekli olduğunu hatırlatıyor. Popülaritesinin zirvesindeki ressam ile ciddi eleştirmen arasındaki diyaloglar bu açıdan çok önemli. Ressam soruyor: “İnsanların eserlerimi beğenmesi onları otomatik olarak kötü mü yapıyor?” Eleştirmen diyor: “Hayır, lakin sanat eseri de yapmıyor.”

Metnin etkileyici yanlarından biri de uzaktan ressama benzese de yaklaştıkça pek bir şey kalmayan kahramanın kendisine ait olmayan ama üzerinde imzası bulunan eserleri sahiplenmekteki ifratı. Başlangıçta yeteneksizin ihtirası ile ticari arsızlığın birleşimi olan bu sahiplenme giderek yerini saplantılı bir ressamlık arzusunun patolojisine bırakıyor ve insanın bir noktadan sonra kendi söylediği yalana bile ne kadar inandığını gösteriyor.

İki ressamın son sahnedeki görüntüleri düşündürücü. Birinin kendinden emin sükûnetine karşılık diğeri cerbezeli, hezeyanlı. Ama olmuyor. Gerçek; soğukkanlı, asil ve ağır başlıdır. Onun kendisinden şüphesi yoktur ki telâşa mahal olsun. Sahte ise her zaman telaşlıdır.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sinema ve televizyon kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sinema Kültürel Meselemiz Haline Ne Zaman Gelecek?
Türk Sinemasının Ezberini Bozan Yönetmen
The Man Who Wasn’t There 2001 (Orada Olmayan Adam)
Çit Filminin Düşündürdükleri (Rabbit - Proof Fence 2003)
25. Saat Filmi
Scenes Of A Sexual Nature (Aşk Manzaraları) Filmi Üzerine
Amistad Filmi ve Türkiye’ye Gelen 70 Afrikalı Devlet Başkanları
Bize: "Bol Acılı" Aşk Lütfen…
Dünyanın Bütün Sabahları (Tous Les Matins Du Monde 1991) Filmi Üzerine Birkaç Kelam…
Yapay Zeka (Artificial Intelligence 2001) Filmi Üzerine Birkaç Kelam…

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kilidi Açmak
Chp’nin Psikopatolojisi
Ben Olsam Ne Yaparım
İnsan Bu "X’tir Git" Diyesi de Gelir
Chp, Gerçekten ‘demokrat’ Mıdır?
Milletlerin Ruhunu Taklit Öldürür
Neyimizi Kaybettik
Yarın Bekleyebilir Şiir Kitabı Üzerine
Seviye
Sorumluluğa Davet

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Geldim [Şiir]
Bir Hicran Nağmesi [Şiir]
Sakin Bir Acı [Şiir]
Sözün Çiçeği [Şiir]
Sevgiliye Hasretle [Şiir]
Geceye Kâside [Şiir]
Benimle Ölür Müsün? [Şiir]
Gözbebeği Turşusu [Şiir]
Beste-i Nigar [Şiir]
Bilemezsiniz [Şiir]


Yûşa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.