Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero |
|
||||||||||
|
Köyde bize ne gerekiyorsa okul idaresi tarafından hazırlandı. Yatak, yorgan, battaniye, tencere, tava, tabak, bardak.....Nihayet beklediğimiz gün geldi. Ve biz köye gittik, evimize yerleştik. Bir aile gibiydik. Arkadaşlarla aramızda iş bölümü yaptık. İşleri paylaşıyor, elimizden gelen her işi severek yapıyorduk. Gerçi zaman zaman işlerin yolunda gitmediği de oluyordu. Yemekleri yakmak , sütü taşırmak, bulaşıkları yıkarken bardak kırmak gibi. Her şeye rağmen hayatımızdan memnunduk. Grubumdaki arkadaşların hiç birisi Mudurnulu değildi. Biz Mudurnulular hep farklı gruplardaydık....İşte bu staj süresi içinde bir dini bayram vardı. Bayramda evlerimize gidecek, bayram dönüşü köyümüze geri dönecektik. Stajımıza kaldığımız yerden devam edecektik. Arife günü köyden Kütahya’ya geldik. Ben okulda Mudurnulu arkadaşlarımla buluşmayı, onlarla birlikte Mudurnu’ya gitmeyi düşünüyordum. Yalnız yolculuk yapmamıştım hiç. Ancak yanımda birileri olursa yolculuğu göze alabilirdim. Mudurnu’dan sekiz kız öğrenciydik. İşte ben onlarla birlikte Mudurnu’ya gidecektim. Okula geldiğimde Mudurnulu arkadaşlarımın çoktan yola çıkmış olduklarını öğrendim. Birbirimizden farklı köylerde stajda olduğumuz için haberleşememiştik. Şimdi ben ne yapacaktım? Yalnız yolculuk yapmayı göze alamazdım. Üstelik gece yolculuğu yapmam gerekiyordu. Buna asla cesaret edemezdim. (Düşünün: Bundan otuz yıl önce....O zamanki yaşam düzeyini, toplumun değer yargılarını düşünün. Mudurnu gibi küçük bir kasabada yetişmiş, yalnız başına Bolu’ya bile gitmemiş bir genç kız. Hep ya babasıyla ya da bir arkadaşının babasıyla memleketinden Kütahya’ya gelmiş- gitmiş bir genç kız. Bu kız nasıl tek başına yolculuk yapabilir! ) Annem, babam benim arkadaşlarımla birlikte eve gideceğimi sanıyorlardı. O nedenle babam beni almaya gelmemişti. Bu saatten sonra gelmesinin hiç anlamı yoktu. Çünkü bayram tatili zaten üç gündü. O zamanlar dini bayramlarda sekiz-dokuz gün tatil yapmak gibi kötü bir alışkanlığımız yoktu. Babamın beni almaya gelmesi, birlikte geri dönmemiz neredeyse birbuçuk günümüzü alacak; böylece üç günlük bayram tatilinin yarısı yollarda geçecekti. Şimdiki gibi her saatte, istediğin yere gitmek için otobüs de bulunmazdı. Demek ki ben bayramı okulda geçirecektim. Valizini alan gidiyordu. Yakın ilçelerden ve illerden gelenler için sorun yoktu. Birkaç saatlik yolculuğun ardından evlerine ulaşacaklardı. Benim gibi uzağa gidecek olanlar da, demek ki önceden tedbirlerini almışlardı. Ben bazı şeyleri düşünmekte geç kalmıştım. Gün, öğle üzeriydi. Ama benim Mudurnu’ya gitmek için sekiz- dokuz saatlik bir yolculuk yapmam gerekiyordu. Yalnız başıma, hem de gece yolculuğunu göze alamazdım. Göze alsaydım da gidemezdim. Çünkü bu saatten sonra bilet de bulunmazdı. Çaresiz okulda kaldım. Bayram gecesi toplam sekiz, on kişiydik okulda. Bu öğrenciler çok uzak illerden gelenler, yol parası olmayanlar veya ailevi sorunları olanlardı. Ben bu üç grubun hiç birine girmiyordum. Yol param vardı, ama yalnız yolculuğu göze alacak cesaretim yoktu. Staj grubumda Mudurnulu hiçbir arkadaşımın bulunmaması, bana çok pahalıya malolmuştu. O gece hepimizi yatakhanenin bir odasına topladılar. Aslında birbirimizle hiç yakınlığımız yoktu. Sınıflarımız ayrıydı. Tek ortak yönümüz, aynı okulun öğrencileri olmamızdı. Bayram gecesiydi ve ben evden uzaktaydım. Bu benim ailemden ayrı geçireceğim ilk bayram olacaktı. O gece hemen hemen hiç uyuyamadım. Bir sağa bir sola döndüm durdum yatakta. Kimbilir annem-babam nasıl üzüleceklerdi. Annemin bayram için mutlaka yapacağı hazırlıkları düşündüm. “ Katmerli ” dediğimiz cevizli ekmekler, yaprak sarmaları, tatlılar...Zavallı anneciğimin bunları yemeye eli varmayacağı gibi, başkalarına ikram etmeye bile gönlünün razı olmayacağını biliyordum. Ve annem ağlayacaktı. “ Benim kızım mübarek bayram gününde gurbet ellerde mi kalacaktı?” diyecekti. Babam ise benim “ Arkadaşlarımla gelirim ” sözlerime inanmakla ve güvenmekle kendini suçlayacaktı. “ Keşke her zamanki gibi kızımı gidip alsaydım. ” Diyecekti. Bu düşünceler arasında dalmışım. Ne kadar uyudum bilmiyorum Sanırım sabaha yakın bir saatte ben halâ uyanıktım. Sabahleyin salâ sesiyle uyandım. Hemen yataktan fırladım, giyindim. Annemin bana öğrettiği ; bayram sabahı erken kalkılacağı, babamın bayram namazından gelmesine kahvaltının hazır olması gerektiği idi. Sanki evdeymişim gibi davranıyordum. Bayram namazından gelecek olan babamın elini öpmeye hazırlanıyor gibiydim. Babamdan ilk kez bir bayram günü harçlık almayacaktım. Diğer arkadaşlarım da kalktılar. Hepimizin yüzü asıktı. Küsmüşüz gibi birbirimizle hiç konuşmuyorduk. Yine de bayramı hissetmeye gayret ediyorduk. Saçlarımızı her günkinden daha bir özenle taradık . Okul forması değil de sivil giysiler giymek içimi biraz rahatlatmış gibiydi. Bir müddet sonra idare katından yapılan anonsu duydu:. “Öğrenciler idare katında toplansınlar.” Şeklinde bir anons. Toplanıp idare katına gittik. İdare katındaki salonda bizim için kahvaltı masası hazırlanmış olduğunu gördük, şaşırdık. Yemekhane yerine idare katı salonunda hazırlanmış bir kahvaltı masası. Kütahya’da oturan birkaç öğretmenimiz de oradaydı. Onları görünce hem şaşırmış hem de çok sevinmiştik. Öğretmenlerimiz bizim için çeşitli pastalar, börekler getirmişlerdi. Gülümseyerek “Günaydın ” dediler bize. Bayramımızı kutladılar. Onlarla birlikte kahvaltı ettik. Öğretmenlerimizle ilk kez aynı masada kahvaltı ediyorduk. Böylece evden uzakta bayram yapmanın burukluğunu birazcık olsun üstümüzden atabildik. İşte o gün ben “ iyi bir öğretmenin nasıl olması gerektiği ” konusunda uzun uzun düşündüm. İyi bir öğretmen , benim buradaki öğretmenlerim gibi olmalıydı. Fedakâr ve sevgi dolu. Bayram sabahını evde ailesi ile değil, öğrencileri ile birlikte geçirme fedakârlığını gösterebilmeliydi. İşte ben böyle bir öğretmen olacaktım. Öğrencilerime sevgiyle yaklaşacaktım , onları incitmeyecektim. Fedakâr olacaktım. Öğretmen, öğrenci için korkuyu değil, sevgiyi çağrıştırmalıydı. Ben de öğrencilerime sevgiyi çağrıştırmalıydım. Bu konuda kendime söz verdim. Tesadüfen seçtiğim bu okulda, ilk kez o gün doğru seçim yaptığıma kesin olarak inandım. Ben iyi ki bu okuldaydım. Ben iyi ki öğretmen olacaktım. Ailemden ayrı geçirdiğim bu bayram bana çok şey öğretti. Sabrı, ailenin değerini vs. Öğretmenlik yüce bir meslekti. Fedakâr olmayı, yüreği sevgiyle dolu olmayı gerektiriyordu. Bunu da anlamıştım. Kendime güven duymaya başlamıştım. Evet....Ben doğru meslek seçmiştim. Ben çok başarılı bir öğretmen olacaktım. Bayramda annemim-babamın yerine beni kucaklayıp öpen öğretmenlerim gibi olacaktım. Ailemden ayrı geçirdiğim bu bayram, bana çok şeyler kazandırdı. Ama bu kazanımları ancak yıllar sonra idrak edebildim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |