Şiir, duyguların dilidir. -W. Winter |
|
||||||||||
|
Bu makaleyi yayınlayan ve okuyan herkes bizi maruz görsün. Bir toplum ve ülkede kadınların öldürülmesi demek, ilk düşünceyi icat eden insanın yok olması anlama geldiğinden ötürü yüreğimiz kan ağlıyor. Biliyorum yayın ilkelerini ve insani kuralları biraz zorlayan bir dille yazdım. Çünkü kadın ve insanlık düşmanı alçaklar başka türlü anlamıyorlar! İstisnaları aşıp terör halini almış kadın katliamlarını durdurmayan bir devlet, ya yok demektir veya bilinçli olarak bu suçu teşvik ediyordur. Bunun başka türlü tarifini yapmak düpedüz kadın katillerine destek olmaktır. Devlet demek toplumu en uygun şekilde yönetme gücü ve iradesi olandır. Yönetme iradesini gösteremeyenlerde birazcık insanlık kırıntısı olsaydı, ya özür dileyerek görevi bırakırlardı ya da defolup giderlerdi. Her gün ana ve bacılarımızın katledilmesini içimiz yanarak izlemek bizi insanlığımızdan utandırıyor. Ancak mevcut devlet yönetimi, adeta bu olaylardan mutluluk duyar gibi kılını kıpırdatmaması veya göstermelik tedbirler alması, ki bu da onun kötü niyetli olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Her canının istediği kanunu bir gecede çıkarıp yasalaştıran meclis, hayati öneme sahip böyle bir olayda gerekeni yapmaması, suç ortaklığı değilse nedir? Buna rağmen güçlü vatan, din devlet, bayrak şarlatanlığı yapıp katliamlara seyirci kalmak, suçluluklarının en büyük kanıtıdır. Devrimciler, emekçiler, yakınları faili belli olaylarda öldürülmüş anneler ve insan hakları aktivistlerine karşı, onların yüz katı oraya asker polis yığıp, bu insanlara canavarca saldırtan devlet güçleri, kadın katliamlarında neredeler? Aynı devlet kadınları öldüren ve her türlü namussuzluğa bulaşmış suç makinesi erkeklere ceza vermek yerine, iyi halle onları serbest bırakması, devletin en büyük suçlu olduğunu gösterir. Dağa, taşa, köylere ve bölgeye bombalar yağdıran devlet yönetimi, kadınlar öldürülürken hangi yolsuzluk ve çirkin pazarlıklarla meşguldür acaba? Her açıdan kadınları korumayan bir devletin, dünya ve insanlık yüzüne bakmaması gerekir. Fakat onurun olmadığı bir devlet anlayışında, bu sorun da teşkil etmez. Sürekli sayıları artan erkek katillerin bilinçaltı psikolojisi ve devletin bundaki ortaklığının, metafizik kapitalist açıdan diyalektik bağı özet olarak şu şekildedir. İnsan beynindeki milyarlarca nöronun varlığı, bunların birbiriyle karmaşık çok yönlü senfoni orkestrası gibi hareket etmesi, insanı diğer tüm canlılardan hem olumlu hem de olumsuz açıdan tamamen farklı kılmaktadır. İnsandaki bu özelliğe uygun olmayan eğitim, yönetim ve maddi varlıkların paylaşımındaki ahlaksızlık, insanın canavar duygusunu her zaman yükseltmektedir. Bu canavar psikolojinin şekillenmesinde maddi ve manevi iki temel yapı etkili olur. Birisi din, diğeriyse dine paralel yapılan devlet anayasasıdır. Özellikle Müslüman ve Afrika ülkelerindeki din ve anayasalarda kadınlar, ya tamamen yok sayılmakta ya da hakları göstermeliktir. Çoğu devlet yönetimleri; insanlar arasında yaşanan her türlü anormalliklerin oluşumunu, bilinçli olarak doğalmış gibi gösterip şu noktalara dayandırarak meşru ve resmiyet kazandırıyorlar. Birinci nokta; inandıkları Tanrı ve dinlerin her insana farklı hak ve varlık sahibi olmayı nasip ettiği. İkincisi, zekâ ve askeri (Katliamcı) gücünü kullanarak topluma hâkimiyet sağlamakla birlikte, sınırsızca elde edilen maddi ve manevi gücün doğal olduğuna inanılmasıdır. Cahil bırakılan toplumsal çoğunluk bunlara kanıp birbirini yerken, doyumsuz alçakları takip etmekten kendilerini alamazlar. İslam ülkelerinin hepsinde, Şeriat veya medeni kanunlar inandıkları dinin kutsallığına göre şekillendirilmiştir. Dine inanan yönetimler, dinin kutsallığına biçtiği ölçüye göre toplumu eğitip yetiştirirler. Maddi ve manevi her şeyi büyük oranda din belirleyip, bireyler böylece tüm faaliyetlerinin “Tanrı emri” olduğuna inanarak, kadını aşağılamaktan en ufak bir sakınca görmezler. Bilindiği gibi tek tanrılı üç din, Adem ve Havva masalıyla en büyük kadın düşmanıdırlar. Bu düşmanlık İslam'da daha yüksek seviyeye çıkarılmış olup, kadını hayvandan aşağı varlık şeklinde tanımlayıp, “erkeğin her istediğini yapmaya mecburdur.” der. İslam'a inanan erkelerin çoğunluğu, toplum ve aile içerisindeki şerefi (Şerefsizliği) elinin altındaki kadına hükmederek bunu kazanacağına inanmaktadır. Bir kadın, kocasının düşünce ve yaşam şekline karşı çıkması ya da onu terk etmesi durumunda, Müslüman erkeğin şerefsizliği adeta tavan yapar. Çünkü İslam kültürüyle büyümüş bir erkeği karısının terk etmesi, onun toplumda ölmesi şeklinde kalıplaştırılmıştır. Bunu kendine yediremeyen karakter yoksunu erkek, her türlü saldırı, katliam ve cezalandırmayı Tanrı emri ve erkeğin doğal hakkı olarak görür. Ekonomik, siyasi sorunlar, devletin İslami erkek zihniyet politikaları da buna eklendiğinde, Müslüman erkek tamamen bitmiş demektir. Kişiliği bitmiş erkek karısını, sevgilisini, kız kardeşini ve anasını öldürerek namus sahibi olduğunu Tanrı, din, devlet emri olarak öğrenmiştir. Halbuki namusu kadında ve iki bacak arasında görmek, dünyanın en büyük namussuzluğudur. Bunu Müslüman ülkelerde meşrulaştıran mantık Allah, din, devlet ve çevre tarafından resmi, gayri resmi onaylanmasıdır. Türkiye gibi toplumlarda kadın katliamları başta olmak üzere diğer tüm sosyal, siyasal ve maddi çatışmaların temelindeki diyalektik gerçeklik bu çerçevede olduğundan, kadını önce Allah, sonra İslam dini, devlet ve en sonunda kocası hep birlikte öldürüyorlar. Yaşanan insanlık dışı bu olayları sadece katil erkeklere yükleyerek açıklamak, devletin ve dinin suçunu örtmektir. Şu nokta çok iyi bilinmelidir ki, başta devlet sonra tüm toplum suçludur. İslami kurnaz tüccarlık yapılarak kimse katliamlardan kendisini temize çıkarmaya kalkışmasın. Tüm yaşanan alçaklıkları hem teşvik eden hem de önleyecek tek güç devlet yönetimidir. Ancak toplumun hep birlikte devlet yönetimini samimiyet, ciddiyet ve şerefli olmaya zorlamalıdır. Birlikte hareket edilmediği sürece, her şeyi Tanrı'nın kutsallığına bağlayan imanlı devlet yönetimleri, daha çok kadının öldürülmesini teşvik edeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. 1. Kaynaklar : NTV 2019 yılının ağustos ayında 49 kadın öldürüldü Emine Bulut'un kızının gözleri önünde öldürülmesinin büyük yankı uyandırdığı bu ay 49 kadının cinayete kurban gittiği açıklandı. Haziran'da bu rakam 40, temmuz ayında ise 31'di. Kadın cinayetlerini bitirmek için çözüm yolları aranırken İstanbul Sözleşmesi de bu ay sık sık gündeme geldi. 2.Kaynak : Evrensel Gazetesi 2019 Ağustos Kadın Cinayeti Raporu: 49 kadın erkekler tarafından öldürüldü Geçen ay 49 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Cinsel şiddet ve çocuk istismarları da devam ediyor. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |