Değişim dışında hiçbir şey sürekli değildir. -Heraklitos |
|
||||||||||
|
Bir düşünce ve yaşam şeklinin pozitif felsefe olabilmesi, öncelikle materyalizmi tamamen kabul edip, o doğrultuda temel ilkelere sahip olmasıyla mümkündür. Kızılbaş Alevilik derince incelediğinde, materyalist bilimselliğe dolaylı yaklaşım gösterse de dini inançsal ilkeler daha nettir. Aleviliğin bu dinsel ilke ve kuralları, doğacı Dualist inançların özünü taşırken, tek tanrıcı dinlerden tamamen uzaktır. Öncelikle dinlerin üç ayrı tarihsel çağda var oldukları bilinmesi gerekir. Bunlar M.Ö.50 binlerde Çok Tanrılı (Poloteist, M.Ö.30 ile 12 bin yıllarında Çift Tanrılı (Dualist ve yaklaşık M.Ö.1500'lerde ortaya çıkan Tek Tanrılı (Monotesit) Dinlerdir. Din dendiğinde, Poloteist ve Duadlist dinlerin, Tek Tanrılı dinler gibi cinsiyetçi, ırkçı, bağnaz hayali masallarla, dünyayı geriden takip eden inançlar değildir. Öyle olsaydılar, tek tanrılı dinlerin ortaya çıkması zor olacağı gibi uzun süre yaşama şansları olmazdı. Ancak tüm dini inançlardaki tek ortak nokta, somut veya soyut tanrısal güce inanılmasıdır. Tarih doğru incelendiğinde, hem pozitif bilimlerin hem de diğer tüm inançsal yapıların, ilk oluşum temelinin “Büyücüler, Simyacılar, Kimyacılar” şeklinde ortaya çıktıkları rahatlıkla görülür. Bugün somut soyut şekilde kültürleştirdiğimiz düşünceler diyalektik değişimler geçirerek çağlara göre birbirlerinden ayrılıp, farklı isim, ilkeler almaları, ortak noktalarının olmadığı anlamına gelmiyor. Örneğin Alevi Kızılbaşlık, kültürlerin anası Totem ve Animizmden temelini alırken, doğa varlıklarının canlanmasını yücelten somut, soyut Dualist tanrıcılıktır. Böylece bilinen varlığa inanıp onu anlamaya çalışması, bilimsellik gibi görünse de tam anlamıyla bilimsellik değildir. Sadece bilimselliğin kendisi açısından sorun olmayacağını düşünen değişimci dini bir inançtır. Animist ve Totemist inançlar, tarih öncesi klan toplumlarının düşünce yapıları olmasına rağmen, yaşama faydasını gördüğü varlıkları daha net anlamak için, tanrısallaştırarak gerçekliğini çözebilmiştir. Her iki inancın temel yapısında ikili (Dualist) erkek-dişi, iyi-kötü, pozitif-negatif, soyut-somut dinamik canlanmayı, varoluşçu doğrultuda şekillenmişlerdir. Kızılbaşlık mevcut ilkelerden hareketle, doğa ve insandaki yaratıcılığa denk gelen ve insan ayrımcılığı yapmadan hümanizm, Ahlakçılık (Etik) ve adaletçi (Pro Demokrasi) ilkeleri sentezlemiştir. Alevilik o günden bu zamana kadar soyut somut tanrısalcılığı, iyi-kötü Dualist felsefesiyle, tek tanrıcı dini düşüncelerden tamamen farklıdır. Çünkü tek tanrıcı dinler soy, cinsiyet, dil, din, ırk, inanç ve ibadet ırkçılığını yücelten metafizikçiliktir. Bu ırkçı anlayış, Kızılbaşlık gibi doğacı dinlere tamamen terstir. Kızılbaşlık doğacı inançsal yapısını, Ana Tanrıça kültürle taçlandırırken, M.S.11.yüzyılda İranlı Ebul Baka Baba İlyas Horasani tarafından Şamanizm, Zerdüştlük, Mazdeizm, Hürremizm ve Manicilik gibi dinlerle yeniden sentezlemiştir. Bu döneme kadar Alevilik üzerine ciddi bir tartışmanın olduğunu kimse söyleyemeyiz. Fakat 1400'lerden itibaren Alevi Kızılbaşlık üzerine tartışmalar sürekli büyüyerek devam etmesinin nedenleri, şu noktalarda düğümlenmektedir. 1500'lü yıllarda pozitif bilimlerin gelişmeye başlaması, diğer taraftan tek tanrıcı dini siyasi yapıların ekonomik, ticari, siyasi alanda tek söz sahibi ve önemli askeri güç olmaları. Ve toplulukları rahatlıkla arkasından sürüklemeyi başarması, Alevilik gibi hem soyut hem de somut Dualist tanrıcı inanç yapılarını ciddi şekilde zorlamıştır. Alevilik ise doğacı, insani değer, iyi niyet, hümanizm, komün sosyalist anlayışla, soyut somut Dualist tanrısalcılıkla sorunların üstesinden geleceğine inanıp ödün vermemiştir. Bu inançla Alevi Pirleri her türlü fedakarlığı gösterip büyük mücadeleler verdikleri halde, çağın siyasal, ekonomik ve kültürel gelişimine cevap olacak taktik politikalardan uzak kaldıklarını görüyoruz. Ve sonuç itibarıyla sürekli yenilgi yaşanması, hem Alevilerin kendi içlerinde hem de çevreden eleştiri, tartışma ve baskıların artmasına neden olmuştur. Yalnızca hümanist, ahlakçılığa dayanan politikalarla hareket edenlerin, marjinal kaldığını hepimiz biliyoruz. Kaldı ki yüzyıllar önceden toplumların ahlaka bakışı, algılama şekilleri tamamen dejenere olmuşken, Alevilik hangi ahlak felsefesiyle kimi kurtaracaktır? Alevi Kızılbaşlığın temel ilkelerindeki doğacı inanç, ahlak ve bilimden yana oluşuna daha yakından bakıldığında, Aleviliğin ne olup olmadığı rahatlıkla anlaşılabiliyor. 1-İnanç (Din) Açısından Alevi Kızılbaşlık: İnanç, kolayca değişmesi mümkün olmayan üstün bir varlığa bağlanmaktır. Bu maddi ya da manevi güç demektir. İnancı yaşatıp sürekli kılmanın yöntemiyse, dinsel ibadettir. Dinsel inancın dışındaki diğer bağlılıklar katı kuralcı olmadıkları gibi geçiciliğe sahiptirler. Örneğin Yahudilik'te Havra ve Sinagog, Hıristiyanlık'ta Kilise ve Katedral, İslam'da Cami ve Mescitler, tek tanrılı bu dinlerin ibadet yerleridir. Alevi Kızılbaşlık'ta ibadet yeri Cem Evleri olup, sazlı sözlü cem ve semahtır. Sazlı, sözlü semah ve cem ibadetinin, direkt pozitivist bilimcilik olduğunu ileri sürmek, Aleviliği tamamen bilinmezliğe sürüklemektir. Alevilikteki dört kapı, kırklar makamındaki doğa ve insancıl yücelik, soyut somut tanrıcılığa hitap ederken, bu Dualist doğacı dini inançlarda geçerlidir. Bilimsellikte maddi manevi hiçbir şey yüceltilmez. 2-Ahlakçılık Açısından Alevi Kızılbaşlık: Ahlakçılık (Etik) Aleviliğin temelindeki doğa ve tanrıça felsefesinin bir parçasıdır. Tüm doğacı dinlerde üstün kişilik (Peygamberlik) ve değişmeyen kutsal kitabi sözler kesinlikle söz konusu olmazken, değer verilen kişilerin yetenek ve ahlaki yapısı yücedir. Kızılbaşlık'taki bu felsefi yapı, 12 bin yıl önce doğacılık, (Greenpeace) insancıllık (hümanizm) ve adaletçilikle (Pro Demokrasi) tarihinin istisnai ileri inancıdır. Bu soyut somut Dualist tanrısalcı inanç yapısında reform veya sentezleme yapılmadığından, günümüzün sosyal, siyasal, ekonomik şartlarına cevap vermekte hâlâ zorlanmaktadır. Dünya toplumları, tek tanrılı dinler ve kapitalistlerce tamamen dejenere edildiği için, ahlak felsefesi sadece bireylerin kendi özel yaşamına kısmi etkisi olan bir noktaya gelmiştir. Bunun toplumsallaşması artık mümkün görünmüyor. İnsanlar gelmiş olduğu aşamada, Aleviliğin artık netleşip ya din olduğunu veya yalnızca pozitif felsefe ya da tek tanrılı dinlerden devamı olup olmadığında netleştirmesini istiyor. Alevilerin büyük çoğunluğu siyasal, kültürel açıdan çağa göre yeni bir bakış açısı geliştiremediklerinden, Aleviliğin din mi, pozitivist bir felsefe mi ya da tek tanrılı dinlerin devamı olmadıklarını netleştirememeleri, Aleviliği büyük bir çıkmaza sürüklemektedir. Bazı kesimler tek tanrılı dinlerle alakası olmadığını ifade etseler de, ne olduğunun somut ilkelerinin ortaya konulmaması, tartışma ve çelişkileri daha da büyütüyor. 3-Pozitivizm Açısından Alevilik: Aleviliği Dualist dini inanç yerine, bilimden yana pozitivist felsefe gördüğümüzde, karşımıza ifadesi zor bir gerçeklik çıkıyor. Pozitivizme göre Türkiye'de yaşayan on beş milyon Alevi'den yarısının materyalist ateist olması gerekiyor. Böyle bir iddiayı ileri sürmek, doğru ifade olmadığı gibi gerçekçi tanımlama da değildir. Alevi Kızılbaşların çoğunluğu yarı soyut yarı somut tanrısallığa inanırken, az bir kitle ateisttir. Ve bu insanlar ibadetlerini “Cem Evlerinde On İki Hizmet” şeklinde yerine getirdiklerine göre, pozitivizmden uzak, Dualist dini inanç gerçekliği net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bilimselliğin dışında; dini inanç ve siyasi düşünceler doğrudan insan psikolojisine bağlı olduğundan, dinsel, sosyal ve siyasal yapıların her zaman aynı doğrularla sürdürülmesi insan doğasına zıt bir durumdur. Bu gerçekliği bilen tek tanrıcı dinler, yalancı masallarla birlikte maddi ve siyaseti kullanıp iktidarlarını korumayı başarırken, Alevi Kızılbaşlık doğa ve ahlaki ilkelere methiyelerle yetinmiştir. Kızılbaşlık bugüne kadar ekonomik, siyaset, din ve pozitivizm konusunda netleşmemesi, Aleviliği karmaşaya sürüklerken çoğunluk Alevilerin Şii İslam'a meyilli olmalarındaki en büyük sebeplerdendir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |