Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Ağız tadı ile yaşamak dururken, neden boş işlerle uğraşarak kendimizi ateşler içerisine atıyoruz? Biz insanlarda bir huy var, o da başımıza gelenlerden ders çıkarmadan yaşamaya devam etmek. Ders çıkarmak şöyle dursun, hayattaki güzelliklerin sonlanmasında en büyük rolü oynamanın çabası içine girmekten çekinmiyoruz. Hiç düşünmüyoruz başımıza neler geleceğini ve ağzımızın tadını bozmak için elimizden ne geliyorsa el çabukluğu ile onu yapıyoruz. Hayatımızın en önemli köşesinde yer alan insanların dünyasının kararmasında en büyük sebep biz oluyoruz. Düşüncesizliğimizin bizlere ve yanımızdakilere neler kaybettireceğini göz önünde bulundurmuyoruz. Halbuki bir düşünsek, kendimizi attığımız ateşin sadece bizi yakıp kavurmayacağını, etrafımızı da yakıp kül edeceğini ama yok, biz inadına etrafımızdakilerin de yanması çabasında olmaya devam edeceğiz. Etrafımızda olan bütün kötü olayları göz önüne alarak hareket etsek hayatımızdakileri büyük bir yangından kurtarmış oluruz. Evet değerli okurlarım, bu yazımda kaleme aldığım konu, düşünce ile hareket ederek, kurmuş olduğumuz küçük dünyada yer alan insanlara zarar vermeden onları nasıl kurtarabileceğimiz konusudur. Benim düşüncem, içinde bulunduğumuz bu hayatın ağız tadı ile yaşanılabilir bir hale getirilmesi için boş işlerle uğraşarak değil toplumumuz için daha yararlı işlerle uğraşılarak kayıplarımızın kazanca çevrilmesi gerektiği yönündedir. Eğer boş işleri hayatımızdan çıkarmamaya devam edersek kendimizi atmış olduğumuz ateşten çıkıp kurtulmamıza imkan bulunmamaktadır. Bu imkansızlığın oluşmasında baş rol oynayan da maalesef bizler oluyoruz. Bizim yapacağımız tek bir şey var; başımızdaki kötü olaylardan ders çıkarıp bizleri zarara uğratan kayıplarımızı büyük kazançlara çevirmemiz lazım gelmektedir. Bu düşündüklerimi faaliyete geçirmememiz halinde bizlerden alıp götürdüğü her şeyin bir daha elimize geçmeyen büyük fırsatlar olduğunu aklımızdan bir an olsun çıkarmamalıyız. Aklımızdan çıkardığımız anda Bor’un pazarı çoktan geçmiş olur ,eşeğimizi Niğde’ye sürmek zorunda bırakırız kendimizi. Elimizdeki büyük fırsatları kaçırmamak için direncimizin kırılmasına izin vermemeliyiz. Direncimizin kırılması demek bizim düşündüğümüz her şeyin bitip tükenmesi anlamına gelmektedir. Yani hayatımızın ağız tadı ile yaşanılabilir bir hal alması için büyüklerimizin söylemiş olduğu ‘Geçti Bor’un pazarı ,sür eşeğini Niğde’ye.’ sözünden büyük dersler çıkarmamız hayatımızda büyük bir önem arz etmektedir.Elimizdeki fırsatları kaçırmamamız gerektiğinin büyük bir göstergesidir bu güzel söz. Akılda kalması gereken, bizim biz olmamız için önümüze çıkan büyük fırsatları kaçırmadan değerlendirmemiz. Bor’un pazarını geçirmeden, hayatımızı en önemli değerlerine kavuşturup hayatımızda boş işleri yok eden güzelliklere yer vermemiz. Demem o ki Bor’un pazarında işimizi halledelim, Niğde’ye eşek sürmek zorunda kalmayalım. Hayatımızı her daim ağız tadı ile yaşayalım, bizlerde iz bırakan anılara yüreklerimizde yer vermeyelim. Kendimizi yangınından kurtaramayacağımız ateşlere atarak, çevremizde bizlere destek verenlerin yüreklerinde acı seli akmasına sebep olmayalım. Bahsetmiş olduğum acı selinin akmasına sebep olmamız bizim hayatımızda yanan ışıkları söndürmemiz anlamına gelmektedir. Bahsetmekte olduğum bu sel hayatımızın en önemli değerlerini elimizden alarak bizim içimize söndürülmesi imkansız olan kor ateşi düşürmektedir. Yaşamakta olduğumuz bu güzel hayatın yok olup bitmesine sebep olmak bizim ağzımızın tadının bozulması anlamına gelmektedir. Dünyamızı aydınlatan umut güneşinin bir anda batması günlerimizin aydınlığa hasret kalması demektir. Umut güneşimizin batmaması için ilk önce önümüze çıkan ve bizlere büyük kayıplar vermemize sebep olup kör olmamızda büyük rol oynayan tehlikelerden kurtulmak için yapmamız lazım gelen tek şey gelen büyük tehlikelerin yolunu kesmektir. Değerli okurlarım, ben istiyorum ki hayatımızda her zaman güzelliklere yer olsun, ağzımızın tadı bozulmasın, boş işlerle uğraşıp kendimizi ateşler içinde yakan tehlikeleri hayatımızda barındırmayalım. Hayatımızda büyük öneme sahip olan insanların da gözyaşlarını döküp onların yüreklerine de kor ateşler düşürmeyelim. Başımıza gelen,bizim hayatımızı olumsuz yönde etkileyen olaylardan ders çıkararak yaşamasını bilelim. Başımıza gelecekleri hesap ederek yaşamaya devam edelim.Hesapsız hareket etmemiz halinde dünyamızda yer verdiğimiz yüce gönüllü insanların da zarar göreceğini unutmayalım. Sevdiklerimizin bizim düşüncesiz davranışlarımızın kurbanı olmalarına izin vermeyelim. Bizleri kalplerinde taşıyanların her daim gülümsemesinde en önemli etken olmanın çabasını gösterelim. Düşüncesizliği bir kenara bırakalım etrafımızda bizim biz olmamızı sağlayan güzelliklerin payidar kalması için gereken özeni gösterelim. Kendimizi kurtaramayacağımız tehlikelerden uzak kalalım, kazanamayacağımız kayıplar vermeyelim. Beynimizi manasız düşüncelerin işgal etmesine müsaade etmeyelim.Hiçbir zaman elde edemeyeceğimiz şeylere gözümüzü dikmeyelim. Boş hayallere kapılıp hiçbir zaman rotamızı kaybetmeyelim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hüseyin İbiş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |