Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb |
|
||||||||||
|
Gerçek anlamda demokratik yapıya geçmeyen her devlet ideolojiktir. Hangi siyasi yapıdan olursa olsun, ideolojik kalan devletler ekonomik, siyasi, din, ırk, kültür ve düşünce sorunlarını çözmemiştir. Genelde ırkçı ve bağnaz temelde iç çatışmaları yaşayan niteliği düşük devletlerdir bunlar. Demokratik devletlerse, büyük oranda siyasi, ekonomik, din, ırk, kültür ve düşünce sorunlarını çözmüş, barış içerisinde yaşarlar. Bu iki siyasal yaşam gerçeğinden hareketle, Türkiye'nin hangi kategoride yer aldığını daha somut şekilde anlamaya çalışalım. İdeoloji: Fransızca idea (Telaffuz) kelimesinden türetilmiştir. Esas amacı siyasal düşünceye bağlı olarak, ülkede askeri, ekonomik, dini, hukuki, ahlaki ve politik devrimler ya da yenilikler yapmaktır. Siyasi düşünceler istediği hedefe ulaşmak için ideolojik örgütlenmeye gitmeden bunu gerçekleştiremezler. Bu bakımdan ideolojiler demokrasiye giden yolun ilk anahtarıdır. Ancak her ideolojik yapı demokrasiye gidecek diye bir kuraldan bahsetmekte oldukça zor. İdeolojik yapıların demokrasiye gitmesinin tek yolu, felsefi teorisinde evrenselliğe inanıp gerçek yaşamda bunu uygulamasına bağlıdır. Demokrasi: Yunanca Demos ve Krati, halk yönetimi demektir. Halkın devlet ve toplum yönetiminde direkt veya katılımcı şekilde söz sahibi olması anlamını taşır. Aynı zamanda her türlü düşünce ve kültür özgürlüğünün yaşatılmasını savunmaktır. Bu siyasi anlayışın bir devlet yönetiminde gerçekleşip, o devletin demokratik olabilmesi özet olarak şu ilkelerin kabulü ve işlerliğiyle mümkündür. Devletlerin temelini oluşturan anayasalarda dil, din, düşünce, etnik ve kültürel ırkçılığa yer verilmeden, herkesin kendini ifade edebildiği temel evrensel maddelerin esas alınması şattır. Bunun tam tersi tek dil, tek din, tek düşünce ve tek ırkçılığa dayanan her devlet, faşist ve de ideolojiktir. İdeoloji ve demokratik yapıların temel anlamları bu çerçevede olduğuna göre, ideolojik devlet ile demokratik devlet arasında çok ciddi düşünce ve yaşam farkı olduğu böylece daha net anlaşılıyor. Bir devlet yönetimi veya siyasal yapı ister din ve ırk temelli olsun isterse liberal, kapitalist ya da sosyalist; hangi düşünceye dayanırsa dayansın, ilk önce hepsi ideolojik şekilde örgütlenerek işe başlarlar. Bunda anormal bir durum söz konusu değil. Asıl anormallik, ideolojik aşama tamamlanıp devlet yönetimine sahip olunduğu halde, çeşitli bahanelerle ideolojik kalmakta ısrar etmektir. Çünkü çoğu ideolojiler bencillik ve geri ilkel milliyetçiliklerinden tam olarak arınmadıkları için, sahiplendikleri etnik, din, ulus, halk, sınıf, kültür ve düşüncenin dışında, diğerlerine yaşama şansı tanımazlar. İşte ideolojileri en çok tartışma konusu yapan nokta da tam burasıdır. Demokratik devletlerse, ideolojik örgütlenme aşamasını tamamladıktan sonra, fazla zaman kaybetmeden ideolojilerinin bilimsel yanlarına bağlı kalsalar dahi, evrenselliğe inanarak herkesi kapsayan gerçek demokratik anayasayı uygulamaya koyanlardır. Tarihte yaşanan diğer bir anormal siyasi örgütlenmeyse, geçmişte ve günümüzde örneğine çokça rastlanan bazı devlet ya da siyasi güçler, başka devletlerin askeri, ekonomik vb. desteği sonucunda bağımlı veya yarı bağımsız şekilde var olmalarıdır. Ve bu devletler vormalite gereği dört veya beş yılda bir yaptıkları seçimleri, halka demokrasi diye yuttururlar. Farklı güçlerin destek ve yönlendirmesiyle devletleşen toplumların çoğu, doğru ideolojik yapı, evrensel ilke ve kültürden tamamen habersiz içgüdüsel yaşarlar. Bu yapıya Türkiye en somut örnektir. Türkiye Devleti; hak hukuk adalet ve insanca yaşam isteyen her düşünceyi halkın gözünde ideolojik düşman gösterirken, kendisinin daha ilkel ideolojiyle yaşadığını halktan saklaması tam bir dünya maskaralığı. Türkiye'nin bu durumunun en açık kanıtı, hâlâ devşirme ideolojik devlet aşamasında kalıp, yüzyıldır iç barışını sağlayamadan sürekli çatışmalarla yaşamasıdır. Türkiye yönetiminin ideolojik aşamayı tamamlayamamasının en büyük nedeni, kendi kültürel gerçekliğine dayanan ideolojik düşünceden uzak olmasıdır. En çok sahiplendiği ideolojik yapı, devşirme Arap İslam kültürüyle birlikte, uydurma Türk ırkçılığı tam bir cambazlık. Bu anlayış Anadolu coğrafyasına ve yerli halkların kültürel yapısına tamamen ters bir durumdur. Hangi toplum olursa olsun, kendi özgünlüğüne dayanan kültürel ideolojik yapıyı oturtmadan, demokratik aşamaya geçmesi mümkün değil. Çünkü demokrasiler ideolojik ve kültürel felsefi olgunluk aşamasını tamamladıktan sonra vücut bulan siyasi yönetimlerdir. İdeolojik düşünsel yapının olgunlaşması gerçekleşmeden, demokratik devlet olduğunu söyleyenler, dünyanın en utanmaz yalancısıdırlar. Herhangi bir devlet demokrasiden dem vurup demokrat olduğunu söylüyorsa, bu devlet kapitalist, liberal, sosyalist, komünist veya dindar ideolojiye bağlı olsa bile, ülkede farklı düşünce, dil, din, ırk ve eşcinselleri dışlamadan her hakkını vermek zorundadır. Belirtilen farklılıklara hiçbir insani hak verilmemişse, o düşünce ideolojik ve faşist demektir. Söz konusu faşist yapının geri, çarpık ve devşirme ideolojik örneğini Türkiye'de rahatlıkla görüyoruz. Bin yıldan daha fazla Anadolu'da yaşayan Kürt, Ermeni, Rum, Çerkez, Hemşin, Laz, Alevi ve Eşcinsellere hiçbir hak hukuk tanımamıştır. Bu halklar her seferinde fiziki ve psikolojik katliamlara maruz kalmaktadırlar. Yaşanan ideolojik faşistliğe rağmen, Türkiye devleti kendisini demokratik göstermeyi sürdürmesi, insanlık kültüründen nasiplenmemiş demektir. Burada esas sorun, Türkiye'nin kültür, ideoloji, insanlık ve demokrasiden ne anlayıp anlamadığına bakılmalıdır. Türkiye devlet rejimi; İslam'da dahil bütün siyasi ve kültürel argümanları yozlaştırarak, maddi çıkar için kullanan kimliksiz ve kişiliksiz bir politik anlayıştan ibarettir. Bu anlayışın maddiyattan başka gerçek hiçbir hedefi bulunmuyor. Halk bunu bildiği halde devletin gücü karşısında büyük bir korku ve kültürsüzlük yüzünden, bir türlü gerçek anlamda örgütlenemiyor. “Kurt dumanlı günü sever” öz deyişinde olduğu gibi, bizim sahte demokrat ve laik devlet perverler, halkın bu zaafından faydalanıp her seferinde cüzdanlarını doldurmayı, demokrasi göstermekten asla utanmamaktadırlar. Onun için Türkiye yönetimi sürekli devşirme ideolojik devlette ısrar ediyor. Demokratik olsa; istediği gibi hırsızlık ve yolsuzluk yapamayacağı gibi, yapsa bile ağır şekilde cezalanacağını çok iyi biliyor. İşte ideolojik ve demokratik devlet arasındaki temel fark, kısaca bunlardan ibarettir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |