Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
Bilindiği gibi anadili Türkçe olana Türk, Kürtçe olana Kürt ve diğer halklara da aynı şekilde kendi ulus dilleriyle hitap edilir. İnsan, ulus ve toplum olmanın temel gerçekliği dile dayandığına göre, Türkiye'de kökeni Türk olmayanlar neden hem Türk hem de İslam Milliyetçisidirler? Bu anormalliği daha net anlayabilmek için etnik, etimoloji ve millet kelimelerinin analiz edilmesi önemli bir kolaylık sağlıyor. Etnik: Yunanca ethnosdan türetilmiştir. Avrupa dillerinde Etnic - Etnique – Etnicty şeklinde ırk, soy ve kan bağına dayanan kavram olarak kullanılır. Faşist ırk milliyetçilikleri bu kelimeden güç alarak hareket ederler. Etimoloji: Bir halkın konuştuğu anadilin kökenini, var oluşunu, onun başka dillerle ortak özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Millet, Milliyet ve Milliyetçilik: Arapça “Mell” kökünden gelip, anlamı dine bağlı olan cemaat veya topluluk demektir. Araplar bunu mezhep ve tarikat toplulukları içinde kullanabiliyorlar. Öz Türkçede, millet ya da ulus kelimesinin karşılığı, “Budun” demektir. İçerdiği anlamsa tamamen din dışı olup, dil ve bu dille ortak kültür özelliği taşıyan toplulukları ifade etmektedir. Bunda dine hitap eden bir mana bulmak hiç bir şekilde mümkün değil. Çünkü insan önce dilini var etmiştir. Dinler milyon yıllar sonra ortaya çıkan ve çeşitli olaylar karşısında kolayca değiştirilen basit metafizik olgulardır. Dinlerin uluslaşmaya hiçbir katkıları olmadığını, Miladi 850 yıllarından itibaren birçok Türk Boyunun dinlerini kolayca değiştirip İslamlaşarak yozlaşmalarından görüyoruz. Müslümanlaşan Türklerin kendi öz anadillerine dayanarak doğru bir ulusal düşünceye sahip olduklarını söylemek neredeyse mümkün değil. Aynı şekilde bunun tarihteki en canlı örneğini yine Araplarda görüyoruz. İslam Dini; inanç olmakla birlikte Arapların temel kültürüdür. Her şeylerini İslam'a dayanarak geliştirmeye çalıştıklarından, günümüzde bile Orta Çağ mantığındaki kabile ve aşiret düzenine göre yaşıyorlar. Araplar her ne kadar ulussalcılığı simgeleyen devletlere sahip olsalar da,“Avrupa ve Batılı Emperyalistlerin” petrolün hatırına 1920'den itibaren cetvelle çizerek Arapları devlet sahibi yaptılar. Hiçbir Arap toplumu mezhepsel iç çatışmaların dışında, dış güçlerle savaşarak devlet kurmuş değiller. En modern görünen Arap topluluk hâlâ derin bir aşiret ve kabile mantığıyla kaba şekilde yaşadıkları için, uluslaşma kelimesini haram sayarlar. Çünkü ulusallaşmanın temeli yalnızca dil ve bu dilin diğer ögelerine dayanır. Dile bağlı uluslaşmayı kötü haram gören, millet kelimesiyle dini her şeyin üstünde gösteren bir topluma inanıp, bunların arkasından gitmenin tek bir ifade şekli vardır. O da düşüncesini kaybetmiş sürüler demektir. İnsanlar üzerinde herhangi bir baskı olsun veya olmasın, istedikleri zaman dinlerini rahatlıkla değiştirirler. Ancak Dilde baskı ve asimilasyon olmadığı sürece böyle bir şey asla söz konusu edilemez. Demek ki, Türkler uluslaşmak için İslam ve din içerikli Arapça Mell kelimesine sarılmak yerine, Türkçe dil kültürünü kavramsallaştıran Budun kelimesine sahiplenseydiler, doğru ve gerçek bir ulus olurlardı. İslam dinine göre millet ve ulus olmayı kavramsallaştıran her toplum, öz ata dili başta olmak üzere diğer birçok kültürel değerlerini yozlaştırmıştır. Bunu günümüzdeki Arap olmayan Müslümanlaşan toplumların hepsinde görebiliyoruz. Örneğin Türkçe diye kullandığımız on binlerce yabancı kelimelerde olduğu gibi, millet veya milliyetçilik sözcüğü de, devşirme Selçuklular ve Osmanlı'nın resmi devlet dillerini Farsça ve Arapça yapmaları sonucunda dilimize yerleşmiştir. Özellikle Orta Doğu'da İslamlaşıp en az yozlaşmış toplum olarak Farsları gösterebiliriz.. Bunun nedeniyse Farslar kolayca kendi dillerinden ödün vermemiş olmaları... Aynı zamanda Fars dilinin en az altı bin yıllık tarihsel yaşanmışlığa dayanması da önemli bir faktördür. Türklerin durumuysa; bilindiği gibi Türklük kelimesi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde kurmuş olduğu Cumhuriyetle resmiyet kazanmıştır. Devletin resmi dili Türkçe yapıldığı halde, Arap İslam yozlaşmasından bir türlü kurtulamamıştır. Peki neden? Cumhuriyetten önce her iki Selçuklu ve Osmanlı hiçbir zaman kendisine ben Türküm dememiştir. Ve Türklük üzerine en ufak bir çalışmaları bulunmaz. Tüm çaba ve hedefleri İslam'ı büyütüp, haremlerine köle olarak satın aldıkları kadın ve kızlarla alem içerisinde yaşamak olmuştur. Bu mantık kolayca düzeltilemeyecek derin bir kültür yozlaşması bırakmıştır arkasında. Söz konusu dönemlerde, çağın bilimsel mantığına göre hareket eden diğer halklar, kendi öz dillerine dayanarak kolayca uluslaşırken, Osmanlı devşirmecilikle tüm bilimsel mantığı alt üst etmiştir. Osmanlı bu mantıkla esir aldığı halklardan Arnavut, Boşnak, Bulgar, Çerkez, Sırp, Makedon, Gürcü, Laz, Hemşin, Çeçen, Kürt, Rum, Ermeni ve Asuri Süryanileri, Beyaz Türk ve Türk İslam Milliyetçiliği şeklinde düşünemeyen kitlelere dönüştürmüştür. Birtakım noktaların dışında ümmetçi İslami cemaat anlayışı, cumhuriyetin de temel ilke ve dayanağı olmuştur. Bunu Arap İslam milliyetçiliğinin sürekli büyütülmesiyle, var olan Türk kültürünü yok etmesinden anlıyoruz. Bu çarpık ve aptallaştırma siyasetinin kurbanları olan halklar ne Türk, ne Arap ne de kendileri olabilmişler. Sadece Türkçenin Gramatik yapısıyla Türkçeyi konuşan, fakat tüm duygu ve düşüncesinde İslam Milliyetçisi oldukları için, bunlara Türk denilmesi tamamen yanlış bir terimdir. Türkiye'deki beyaz Türk ve Türk İslam Milliyetçisi olanlara Türk yerine, en uygun kelime Türkik ifadesidir. Çünkü bunların tek amaçları Arap İslam Milliyetçiliğiyle elde edeceleri maddiyatı düşünürler. Sırf din ve maddi çıkara dayanan yapı, ulusallaşmaya hizmet etmediği için basitleşmiş topluluklar demektir. Türkik kelimesi bu basit topluluğu daha net ifade ediyor diye düşünüyorum. Farklı etnik kökenden olan halklar Türk İslam Milliyetçiliği yapmasalar, yaşadıkları anormallik bunlara suç olarak yüklenemez. Fakat her türlü sorgulama imkanları olduğu halde, Türk İslam Milliyetçisi olmaları iğrenç ve bir o kadarda kültür düşmanlığıdır. Ve bir hatırlatma; istisnaların dışında Anadolu da esas kökeni Türk olanların büyük bir çoğunluğu etnik ve din milliyetçisi değildirler. Bu dünyanın her toplumunda böyledir. Her ülkede kendi öz dil ve kültür değerlerini kaybedenler, o ülkenin milliyetçisi ve faşistleridir. Anadolu'daki Türk ve diğer halklar, ifade edildiği gibi derin bir dil ve kültür yozlaşması içerisinde olduklarından, hepsinin ciddi ulusal sorunları vardır. İleride demokratik ilkelere bağlı konfederal temelde yeni bir “Ulusallaşma Mücadelesi” verilmeye başlanırsa kimse buna şaşırmasın. Her insan şu bilimsel temel gerçekliği kabul etmek zorundadır. Gerçek ulus, toplum ve insan olmanın temeli “Anadil ve Kadınların” özgür olmasına bağlıdır. Bütün dünya toplumları neden Anadil der de, Babadil demezler? Bunun diyalektik bağı, Kadının bilgi birikim ve doğal üst insani özelliğinden geldiği içindir. Kadını özgür olmadan gelişip ilerlemiş bir toplumun varlığını kimse gösteremez. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |