Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Aslında cumanın gelip de haftaya son vermesi acımasız olabilir. Ne de olsa benim gibi sabah 8 akşam 6 yaşam tarzı dışında şu anda yunuslarla yüzen tatlı insanlar, lüks otellerde kalıp kahkaha atan kötü kalpli iş adamları ve her şeyi bir kenara bırakmış dünya turu yapan bilgin gezginler var. Kısacası Dünya'da yapılacak çok şey var ama benim elim kolu bağlı. Ne kadar acımasız. Dünya'ya bir kere geliyorum ama sırf temel ihtiyaçlarımı karşılamak adına bütün gün bir yerlerde çalışıyor ve beni ''ben'' yapan değerleri para karşılığı firmama aktarıyorum. Bu ilginç felsefik düşüncenin ardından bir şeyler yapmam gerek diye hissettim. Bu ani bir çığlık atmak, bilgisayara bir iki tane patlatmak olmamalıydı. Daha büyük, daha emin bir adım olmalıydı. Bu yüzden yavaş yavaş istifa etmem gerektiğini düşünmeye başladım. Şuraya bakın yaş 45 ama yapmak istediklerimdeki yaş taş çatlasa 25. Krize mi giriyordum bilmiyorum ama yıllarımı artık bencilce kendime harcamak istediğime adım gibi emindim. Bu yüzden patronla kısa bir görüşmenin ardından ve de iş arkadaşlarımla vedalaştıktan sonra yola koyuldum. Heyecanlı heyecanlı otomobilime bindim. Eşimi arayacaktım ama telefonu camdan aşağı atmanın daha mantıklı olacağına karar verdim. Artık beni bağlayan ne yasal kurallar vardı ne de hesap vermem gereken kişiler. İşte buydum ben. Kirli kırmızı bir sedan otomobil, sonunda pantolon dışına çıkabilmiş bir gömlek ve aptalca sırıtan bir yüz. Kısaca; Özgürdüm... İlk iş olarak güneye gitmeliydim. Bodrum - Fethiye- Antalya. Herhangi bir yer, fark etmezdi. Yeter ki buralardan uzak olsun. Hayatımda çok ama çok uzun bir zaman sonra ilk kez mutluydum ve koca yazı tatil yerlerinde geçirdim. Ayrıca yıllarca kazandıklarımı gönül ferahlığıyla rahat rahat istediğim şeylere istediğim şekilde harcadım. Ardından en çok yapmak istediğim şeyi yani dünya turunu yapmak istedim ve iyi bir turla anlaştım. Gezmediğim yer, tanımadığım insanlar ve yaşamadığım hazlar kalmadı. Hayat buydu işte. Ne gelenek ne görenek ne de basit uyulması gereken kurallar vardı. Sadece yapmak istediklerim ve ben. Yıllar geçtikçe yaşım ilerliyor,yapmak istediklerime sağlığım yetmiyor ve bankadaki paramda git gide azalıyordu. Bu yüzden 15 gibi küçük bir senenin ardından evime yani eşime uğramak istedim. Fakat komşulardan öldüğünü ve binbir zorluklarla aldığımız eve de haciz geldiğini öğrendim. Nasıl gelmesin ki? 15 sene boyunca ne aradım ne sordum. Sadece yaşadım. Hiç onu umursamadan hiç onu düşünmeden. Onca kişi tanımıştım, onca düşünce tarzı, akımı, dini öğrenmiştim, onca yer gezmiştim ama o tahminimce sadece yoksulluğu öğrenmişti. Gerçi yoksulluğu bende yavaş yavaş öğrenecektim. Param bitmiş, bankaya ödemem gereken borçlar kendini aşmış ve kalmam gereken hiçbir yer yoktu. Artık parklar evim olmaya başlamıştı. Sokakta hor görüp iğrendiğim o ayyaşlar gibi saçım sakalım karışmış,beynim uyuşmuş, üstüm başım ise mahvolmuştu. Akşamları ya ağlıyordum ya da benim gibilerle sohbet edip bir nebze de olsa mutlu olmaya çalışıyordum. Tam hayattan koptuğum ve intiharı düşündüğüm zamanlarda bir sokak köpeği peşime takılır olmuştu. Yaşlı bir sibirya kurduydu. Bir gözü de kördü ama hala güzeldi. Sahip - köle ilişkisinden ziyade iyi arkadaş olmuştuk. Artık sokaklarda onunla geziyor, onunla konuşuyor ve onunla yemek yiyordum. Ölümse bir türlü gelmiyordu. Ne soğuk kış gecelerinde, ne de bir damla su bile bulamadığım o sıcak yaz günlerinde. Şimdi... Büyük Doğu Tapınağındaki bilgenin dediği gibi gelelim sadede. Son satırlarımı yazarken nasıl bitireceğim? Bu satırları 2 TL'sini bile zar zor ödeyeceğim bir internet kafeden pişmanlıklar içinde yazdığımı mı söyleyeceğim yoksa artık saçmalamayı bırakıp işime odaklanmalı mıyım diye son vereceğim. Hangisi gerçek ya da hangisi gerçek olmalıydı yazmak istemiyorum ama seçim sizin... Gerçi seçim her zaman sizin, çoğunuz sadece farkında değil.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Alp Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |