İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
Herkes onu -belki- “Mihriban”la tanıdı ama ben onu “Eğdi Başını” ile tanırım… Çünkü O; “Gitmişti makama arzuhal için Bey dedi yutkundu eğdi başını Bir azar yedi ki oldu o biçim Şey dedi yutkundu eğdi başını...” ile benim, senin ve sizlerin iç dünyasına tercüman oldu. Zira bu güne kadar hangi köylü; devlet dairelerine gidip de; “Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı” tarifine uygun hal mahcubiyeti yaşamadı. Hangi köylünün; “Gözler çakmak çakmak benzi sapsarı” olmadı. Hangi köylü, kendisine ‘kaderiymiş’ gibi yutturulan böylesi bir olaydan sonra ; “Bir konağa baktı alttan yukarı/Vay dedi yutkundu eğdi başını” şeklinde tasvir edilen ruh halini yaşamadı? Sonra hangi köylü, yaşanılan böyle bir olaydan sonra “Çekti ayakları kahveye vardı” şeklinde ifade edildiği gibi kahve gibi bir mekâna kendini atmadı. Ve hangi köylü, buna benzer bir olaydan sonra çayın buharından ve sigaranın dumanın arkasından bakarak dalıp gitmedi… Benim şairim de aynı şeylere dikkat çekiyor: “Açtı tabakasını sigara sardı daldı/Neden sonra garsonu gördü/Çay dedi yutkundu eğdi başını” “Eğdi başını” çünkü o hala kendisine yapılan haksız muamelenin çaresizliğini ve mahcubiyetini yaşıyordur… Dahası; ”İçmedi masada unuttu çayı Kalktı ki garsona vere parayı Uzattı çakmağı ve sigarayı Say dedi yutkundu eğdi başını…” Öyle ki; ”Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş Sandım can evine döktüler ataş Sordum memleketin nere gardaş Köy dedi yutkundu eğdi başını…” Ve… ”Yürüdü kör topal çıktı şehirden Ağzına küfürler doldu zehirden Salladı dilini vazgeçti birden Oy dedi yutkundu eğdi başını…” İşte yukarıdaki şiirin sihirli dizeleriyle iç dünyamıza tercüman olan şair benim şairimdi… Herkes şiir yazar ama benim şairim bir başka yazardı… Köşe yazısı yazan çok sayıda yazar ve şair var; ama benim şairim “gerdanlık” denilen bir dörtlükle başlardı gazetedeki köşe yazılarına… Benim şairim yalnız şair değil hem yazar, hem şair, hem de bir ozandı… Onunla yüz yüze Malatya’da tanıştım. Beklenilenin çok üstünde bir mütevazi ve ilgi gösterdi bana. Kendisiyle tanıştığım sıralarda ilk kitabım; “Bir İdamlık Kent” yeni çıkmıştı. Kaldığı otelin dinlenme salonunda ayağa kalkarak karşıladı bizi. Bir kez de kitaptan dolayı kalktı sarıldı. Dibinde inciler saklı derin bir derya gibiydi benim şairim. İlminin, irfanının incilerine ulaşabilmem için, bu yolda daha çok kulaç açıp daha çok dalmam gerektiğini yüz yüze/baş başa yapmış olduğumuz sohbetlerinden anladım. Şairleri severim ancak gerçek şairimin kim olduğunu da o vakit anladım. Şimdi haber aldım;‘şairim ölmüş’ diyorlar… İnna lillahi ve inna ileyhi raciun… Allah ona yazdığı o güzel şiiriler ve yazılar harfi sayısınca rahmet eylesin… Mekânı Cennet olsun şairimin.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |