Öylesine Bir Ben
(Hilal Akdemir) 30 Mart 2012 |
Günlük Olaylar |
| |
okunmasa daha iyi aslında biraz saçma ama gerçekçi de entelektuellerin ilginç bir tablo dedigi, cocugun eline fırca versen daha güzel çizer abi diye yorumladığımız abuk subuk resimler gibi |
|
Bazen
(Hilal Akdemir) 4 Nisan 2011 |
Yaşam |
| |
bazen ölmek istersin, ölemezsin, bazen yaşamak istersin, yaşayamazsın. bazen, bazen işte... |
|
Ben ve Ben
(Hilal Akdemir) 12 Ocak 2011 |
Yaşam |
| |
kendimi buluyorum yıllar sonra bu eskimiş zihnimde. zihnimin çürümüş, kararmış duvarları arasında öylece duran ben, beni öylesine özlemiş ki... |
|
Ya Gerçek Değilse Gerçeklerimiz?
(Hilal Akdemir) 9 Ocak 2011 |
Yaşam |
| |
Bu düşüncemi sizlere yunan mitolojisinden alıntı bir efsanesiyle açıklamak istiyorum wikipediadan edindiğim bilgiler doğrultusunda hikayenin kafamdaki eksik kısımlarını tamamladım. |
|
Kanatsız Bir Kuş Gibi...
(Hilal Akdemir) 15 Aralık 2010 |
İtiraflar |
| |
Hiç sevilmemiş bir yürek gibi herşeyden bir haber ayaklarım, geziniyor öylesine yosunların üstünde. Kimi zaman deniz kabukları kesiyor ayaklarımı. Oluk oluk akan kanım, beni öldürmeye yetmez ki; sadece deniz kabuğu... Kanatsız bir kuş gibiyim bu sahilde, her şeye rağmen uçmaya çalışan. |
|
Belki Biraz Kişisel
(Hilal Akdemir) 14 Aralık 2010 |
Yüzleşme |
| |
Bana neleri seversin demiştin yapmaktan en keyif aldığım şeyleri sormuştun… Sana kumsalda uyuya kalmak ya da giysilerimde ıslanmak yağmurun altında demiştim. Demek istediğim daha birçok şey vardı ama dememeyi seçmiştim. Çünkü aslında umursamıyordun bunları. Şimdiyse ben merak ettim neleri sevdiğimi. Ama bunları neden yazıp yayınladığımı bilmiyorum. |
|
Fedakarlık...
(Hilal Akdemir) 4 Kasım 2010 |
Anılar |
| |
Eminönü vapur iskelesinin önünde, öğle saatleri miydi bilmem. 1-2 gün önce sanırım:
O bana baktı, anladım; ben de ona baktım, korkularını sileyim diye. Doğru mu yaptım, yanlış mı; bilemiyorum. Ama ona bir bedel ödenecekse sonunda, başından en büyük riski almasını öğrettim. |
|
Altın Saçlı Kız
(Hilal Akdemir) 3 Kasım 2010 |
Düşler |
| |
karanlıktan aydınlığa uzanan içsel yolculuktaki altın saçlı kız, masalımsı bir karakter olmamasına karşın, hayallerimde ki peri imgesi aslında. bir hayalimi daha paylaşmak istedim sadece. ve yazdım. hayallerimi yazıyorum, gerçek olmuşlar gibi geliyor. yazmayınca solup gidiveriyorlar aklımdan. unutmak iyidir ama hayaller unutulunca, karanlık kaçınılmaz oluyor. |
|
Adam...
(Hilal Akdemir) 12 Ekim 2010 |
İlişkiler |
| |
baktım, sadece bir bakışla anladım senin düşüncelerini. baktım, sadece yüzüne değil be adam!
ben sana baktım, senin bana bakamadığın gibi... ben baktım sense yüzünü sakındın bir zamanlar iltifat ettiğin gözlerden. |
|
Vazgeçtim Kendimden (2)
(Hilal Akdemir) 4 Ağustos 2010 |
Yaşam |
| |
Bir pamuk şeker gibi hayat benim için; yemesi zevkli. Ama ağzıma attığım en büyük parçalar bile hemen çözülüyor dilimde. Ve sonuna geldiğimde ne olacağını biliyorum: Çubukta kalan ve asla yetişemeyeceğim küçük ama en lezzetli parçalar. |
|
Vazgeçtim Kendimden (1)
(Hilal Akdemir) 4 Ağustos 2010 |
Yaşam |
| |
Ve ayıp bunlar: tüm bu yazdıklarım; mantıksız, ayıp, saçma, bu felsefe de değil, bu hayal de değil. Öyle bir şey işte, öyle bir ben... |
|
|
22.11.2010 18:26:52
|
|
| |
Geçen gün bir alışveriş merkezinde dolaşırken yılbaşı süsleri satan bir mağaza gördüm. Dikkatimi çeken bir biblo oldu. Kardan adam. Uzun boylu, atkılı, şapkalı… Kardan adama bacak eklemişler gerçekten adam olmuş yani.
Havuçtan burnunu hep sevmişimdir bana hep tavşanları hatırlatır beyaz tüylü, çirkin hayvanlar. Çirkin bulmama rağmen tavşanları severdim. Neden bilmiyorum ama bana samimi gelirlerdi ve sadık. Her neyse, o bibloyu aldım ve çok mutlu oldum: Bir anlığına… Eşyalar, giysiler, arabalar, evler, her şey; ihtiyacımız olmadığı halde ihtiyaca dönüştürdüğümüz şeyler… Bütün bunlardan nefret ediyordum son zamanlarda. Öyle ki aklıma kaçış planları geliyordu. Ama o kardan adamı görünce bütün bunlara benimde bağlı olduğumu anladım. O aptal biblo bana kendimle ilgili yadsıyamayacağım bir gerçeği hatırlattı. Ben de tüm bunlara muhtaç olmuştum. Atalarım yüzünden para denilen şeyin kölesiydim öyle ki asla özgürce dolaşamayacaktım, asla bir insanla samimi bir sohbet yapamayacaktım. Bizleri kinle doldurdular, beyinlerimizi ucuz filmleriyle yıkadılar, hayatlarımızı ve düşünme kapasitemizi ellerimizden aldılar. Öyle ki düşünme işini bizim yerimize yaptılar. Biz hiç düşünmedik. Biz sadece çalışıp para kazanmalı, okumalı büyük adam olmalıydık. Ya istemiyorsam? Bir karavanım olsa dedim kendime ve onunla dünya turuna çıksam; bu mümkün. Ancak imkânsız. Çünkü yine o lanet olası, 2 heceden oluşan, amaçsız, saçma sapan kâğıt parçasına bağlıydı hayalim. Kim bilir kaç insanın hayatı bu aptal kâğıt parçası yüzünden heba olmuştu. Düşünsenize, dünyayı, Allahın yarattığı güzellikleri göremeden sadece fabrikalarda yaşayan bir grup insan… Ve hanginiz onlarla samimi bir sohbet yapabilir ki? Sadece onlarla mı simitçiler, taksiciler, fabrikatörler, emlakçılar… Artık insanlara insan olarak değil de taksici, simitçi olarak bakıyoruz. Bu yüzden konuşmuyoruz anca bir otobüsün nereden geçtiğini ya da saat kaçta kalkacağını sormak için ağzımızı açıyoruz çünkü o insan değil; o çalışan, o görevli ve bizde birazdan işimizde olacağız. Ve sıra gelecek para için yapılan basit sohbetlere ‘ooo Ayşe hanım nasılsınız?’ Ayşe hanımın kim olduğunu bilmiyordun ki 2 dakika önce! Bunları anlamak istemiyorum artık sorgulamaya başladım o yüzden. Anlama kısmını hızlı geçtim baktım ki iş içinden çıkılacak gibi değil. Para uğruna heba olan yıllar, oysa o yıllardan 1 tanesini kimse olmadan, sessizlik içinde, boş boş oturarak geçirsek kendimize daha çok iyilik etmiş olurduk; en azından stres olmazdı, en azından kafamız yorulmazdı ya da en azından temiz olurduk. Günahsız olurduk. Bırakın hadi bunları şimdi, gidin çalışın, vakit kaybetmeyin boşuna. Ne demişler, ‘vakit nakittir.’ |
|
|